13. Bölüm "Senden Başka-2"

2.7K 269 74
                                    

Devam


İşte tam o anda gök patlıyor.

En azından ben öyle olduğunu düşünüyorum.

Korku, ışık hızını da sollayarak bünyemi işgal ediyor, beynim donakalıyor, kalbim okkalı bir silleyle eziliyor, nefesimi bulamıyorum. Gökyüzünün yumruğunu yeryüzüne indirdiğini işitince korkunun dikenleri etime batıyormuşçasına gözlerimi yumuyorum sımsıkı. Sinir uçlarıma bir dövme gibi kazınan hatıralar, parça parça önüme dökülmeden önce harekete geçiyorum.

"Bora, sen git. Beni bekleme." diyorum bir nefeste. "Ben fırtına geçene kadar burada bekleyeceğim."

Tepkisini bile beklemeden okulun binasına gerisin geriye koşuyorum. Yağmur damlalarının gök kadar gri asfaltta minik lekeler bırakmaya başladığı anda okula giriyorum tekrar.

Pencerenin kenarından yağmurun ilk darbelerini izlerken Bora yetişiyor hemen arkamdan. Nefes nefese, elindeki şemsiyesini baston gibi kullanarak geliyor yanıma. Bakışlarını üzerimden bir an olsun ayırmıyor, hedefinden asla şaşmayacağının kararlılığını hissedebiliyorum. Ben yağmuru, o beni izlerken soruyorum.

"Niye gitmedin?"

Sesim, okulun boş koridorunda yankılanıyor.

Bu sorunun cevabı uzunmuş gibi, anlam dolu bir bakış fırlattıktan sonra aramızdaki kalorifer peteğinin üzerine oturuyor. Cevap olarak anlamlı bir sessizliği bana uzatırken elindeki şemsiyeyi güzelce katlıyor, bağını bağlıyor.

"Anlat bakalım," diyor sadece birkaç dakika sonra. "Neden bu kadar korkuyorsun?"

Şemsiyeden ona kaldırıyorum bakışlarımı. Hayatıma onca yabancının girdiği şu günlerde hiç zorlamıyor onun gözlerine bakmak... Mıknatıs gibi, yerini nihayet bulmuş gibi, oradan ayrılmak başlı başına bir hataymış gibi kolay. Aklıma diken misali saplanan anıları çekmek için hazır bekliyor. Biliyor, ilk kelimeler acıtsa da sonunda rahatlayacağım.

Birbirimize bağımlı olacağımızdan bihaber, tehlikeli bir yola çıkıyoruz Bora ile. Kanayan yaralarımızı göstermemek için, diğerimizin desteğiyle kusurlarımızı örtüyoruz. Ağacımızın dalları gibi gitgide birbirimizin içine geçiyoruz.

"Annemle babam henüz boşanmamışken..."

Tekrar gök gürleyince pencereye sırtımı dönüyorum. Hırçın bir kadın gibi sinir krizleri geçiren havayı görmezden gelmem gerek. Bora tüm masumiyetiyle omzuma atıyor kolunu, genzime onun kokusu dolana kadar kendine çekiyor. Deniz kabuğuna kulağımı dayarmışçasına başımı yaslıyor, tertemiz bir kalbin eşiğine sığınıyorum.

Omzumu okşayan ritmik bir hareket dindiriyor huzursuzluğumu. Pencereye çarpan damlalar hızlanırken devam ediyorum.

"Dışarıdaydık. Kavga ederken öyle kendilerinden geçmişlerdi ki beni kaybettiklerinin farkına varmadılar. Fırtına birden başlayınca, tartışmalarına devam ederken arabaya binip gitmişler. O gün uzun bir yürüyüş yapmıştım eve. Gök gürültüsü ve yağmur eşliğinde... Herkes yağmurdan korunmak için oraya buraya koşarken yavaş yavaş eve doğru yürüdüm ben. Bir hafta ateşli yattım sonrasında da."

Uzun bir süre sadece bakıyor.

Kelimelerin bazen kifayetsiz kalabildiğini bir müzisyenden daha iyi kim bilebilir ki?

"Gel." diyor sonra Bora bir sürpriz yaparak. Parmaklarıma anahtar gibi uyan parmaklarını geçirip ruhumun kilidini açıyor. İtiraz etmeye fırsat bulamadan okulun çıkışına sürüklüyor beni. Kapının önünde durup bana dönüyor. Günün griliğine inat sıcak elâ bakışları ısıtıyor içimi.

Efsanevi (Efsanevi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin