15.Bölüm "Saklımdasın - Giriş"

2.4K 244 62
                                    

Yıldızların bile ferinin sönmeye yeltendiği zamanda hülyalı bir gece, gecede ayın soluklarının yankılandığı monokrom bir sokak; sokakta baharların uğramak istemediği, yaprakları döken cankıran bir yalnızlık; yalnızlıkta vals yapan bir ben...

İncelikle işlenmiş, mükemmel bir yalnızlık tablosunu andırırken yoluma devam ediyorum. Geçmişimin labirenti olan bu sokakta, kasvet dolu iç çekişlerim anılarımın koridorlarında yankılanıyor. Topuklarımın parke taşlar üzerindeki tok sesine odaklanmaya zorluyorum kendimi, adımlarımı göremeyecek kadar dalgın olsam da kulağıma dalga dalga uzanan sesler devam ettiğimi hatırlatsın istiyorum bana.

Elli üç gündür küllerinin nefesimi tıkadığı ruhumun, bir kor gibi ağır ağır yanmaya başladığını hissediyorum en baştan. Günlüğümün sayfalarını karıştırıp kalbimi sıkıştıran satırları tekrar okumak gibi bu, tek farkı o gittikten sonra cümlelerimin iskeleti yok, kelimelerim eksik, virgüllerimin boynu bükük, noktalarım sahtekâr... Sonu gelmeyen bir paragrafa hapsolmuşum gibi geliyor.

"Kimse kolay olacağını söylemedi," demişti Hazal Hanım bir keresinde. Geçmişimin her zerresinde onun parmak izi varken nasıl kolay olabilirdi ki... Unutmuş gibi davranmak zamana saygısızlık olmaz mıydı?

İnsanın zamana saygısı olur, diye düşünüyorum sonra. Kalbimin şarkısına hırsla aldığım nefesler refakat ediyor.

Her bir gülüşe...

Bakışlarımı ayaklarımdan tam karşıya kaldırıyorum gamzelerinin açtığını görmüş gibi...

Her bir dokunuşa...

Yanaklarımı kara bir rüzgârın serin parmakları okşuyor...

Her bir öpücüğe...

Boynumla omzum arasındaki o oyuğa konan dudakların kuş tüyünü anımsattığını hatırlıyorum.

Boynumu sertçe ovarken topuklarımı daha sert basmaya başlıyorum.

Rıhtım Market'e adımımı attığımda hep alışageldiğim müziğin enfes tınısından ziyade rahatsız edici bir televizyon vızıltısı çarpıyor kulağıma. Kasanın olduğu yerde Kenan Kaptan yerine Yunus Abi'yi görünce şaşırıyorum.

Televizyondan bana doğru bakışlarını çevirince ilk önce şaşırıyor, sonra içimi huylandıran bir merak doğuyor gözlerinde.

"Eylül!" diyor yapmacık bir neşeyle. "Hoş geldin."

"Merhaba." diye selamlıyorum onu. Kenan Kaptan'ı soramadan, benden epey hızlı davranıyor.

"Geçenkinden daha iyi gördüm seni." diyor baştan aşağıya süzerek. Gözleri hiç acele etmiyor, ağır ağır giysilerimin her kıvrımında oyalanıyor. İş takımımın gayet uygun olduğunu bilmesem, bir yerde dekolte olup olmadığını sorgulayacağım. "Çok iyi gördüm."

Midem bulanmaya başlıyor.

"Teşekkür ederim, Kenan Kaptan yok mu?" Nokta lüksünden yoksun, hızlı bir cümle çıkıyor dudaklarımdan. Elli üç gün öncesinin utancı toprağın derinliklerinde titremeye başlayınca nefeslerim boğazımda sıkışıyor azar azar.

"Ah, şey ya, Kenan Kaptan'ın biraz önce fenalaştı, tansiyonu düştü sanırım. Ben de o toparlanana kadar dükkânın başında durabileceğimi söyledim. Üstte, evinde dinleniyor şimdi."

"Peki, teşekkür ederim. İyi günler, Yunus Abi."

Hiç oyalanmadan çıkmak üzereyken tekrar durduruyor.

"Kendini toparlamana sevindim, Eylül. Arkasından ağlanacaklar var, bir de oh çekilecekler var... Ayrımı iyi yapmak gerek."

Topuklarım buradan çıkmam için adeta kaşınırken dediklerini beynimde algılayacak kadar önemsemiyorum bile, ne dediyse hak verirmiş gibi kafamı sallıyorum. Fazladan bir yorum yapmadan eşine selamlarımı iletmesini rica ediyorum sadece. Marketten çıkıp yaşlı binanın yan tarafındaki küçük ama bakımlı bahçenin kenarından geçerek apartman kapısında, zillerin önünde duruyorum.

Bora'nın aylar öncesinde siyah panele bastığını hatırlayınca parmaklarım duraksıyor. Sinir uçlarımın sızladığını hissediyorum.

"E bir şahidimiz olsun istemiştin."

Yutkunup hızlıca zile basıp çekiyorum parmağımı.

Kenan Kaptan'ın yorgun sesi cevaplıyor ben boğulmadan. Can simidine sarılır gibi bir hevesle yanıtlıyorum sorusunu.

"Benim Kenan Kaptan, Eylül."

"Ah, Eylül kızım, gel." diyor, otomatın sesini duyuyorum.

Apartmanın ikinci katına tırmanıyorum usul usul.

Daha merdivenlerdeyken denizlerin tuzlu kokusunu alıyorum sanki... Kenan Kaptan'ın yuvasında hudutsuz denizi gören bir sayfiye evindeymiş gibi hissederim kendimi. Yalçın kayalıklara serenat yapan hoyrat rüzgârın kükreyişi kulaklarımda çınlar adeta. Geçmişinin dalgalarına göğsünü gere gere yaşar Kenan Kaptan. Salonuna açılan ince ve uzun koridorun duvarlarına hicranın ekşi kokusu sinmiş olsa bile ailesinin boşluğuna bunca yıl katlanmayı başarabilmiş, sarsılmaz bir ruha sahip o. Hayat savaşı camına tıkladığında bile içerideki huzuru bu zamana dek sıcak tutabilmiş biri, her şey sırf eşi hayatına devam etmesini isteyeceği için. Acıdan kıvransa da gıkı çıkmayacak özverili bir yürek...

Not: Merhaba, yine ben.

Bir sorum var. Ben böyle yazdıkça kısa da olsa bölüm eklemeye devam edeyim mi, yoksa bölümler daha uzun olsun, biz bekleriz mi dersiniz? (Sınavdan da geçtim, artık en az iki ay başınızdayım. Emrinize amadeyim yani.) Boralı bölümler hiç gelmeyecek gibi görünebilir şu an; ama beklediğinize değecek.

Efsanevi (Efsanevi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin