18. Bölüm "Mesut Ol Sen - Giriş"

2.5K 246 34
                                    

Günümüz (22 Ağustos)... İstanbul...

"Doğmamış bebekte 10. haftada dış kulak ve kulak zarı gelişir, 18. haftada gelişmeye başlayan orta kulak kemikleri bu gelişimlerini takriben 32. haftada tamamlarlar. Fetusların 24. haftadan önce sesli uyaranlara yanıt vermediği, 34. haftada ise işitme duyularının tamamlandığı kabul edilir. Kız fetusların işitme duyularının erkeklere göre daha hızlı olduğu da gözlemler arasındadır. Yenidoğan bebeklerin annelerinin seslerine daha kuvvetli yanıtlar vermeleri, fetusların erken dönemden itibaren sesleri belleklerinde depoladıklarını göstermektedir. Hatta anne adayının doğmamış bebeğine söylediği şarkıları bebeği doğduktan sonra söylediğinde bebeğin bunları tanıdığı ve bu seslerle ağlamasını kestiği de yine anneler tarafından sık gözlenen bulgular arasındadır."

Geçen iki hafta boyunca burnumu gömdüğüm gebelikle alakalı kitaplarda bulunan bilgi bu olsa da, evdeki yalnızlığın üzerime bulaştırdığı sessizlikten arınabilmek için çenem yorulana kadar konuşmaya devam ediyorum. İnişli çıkışlı tonlamalarım rengârenk bir palet, kalbimin sevgiyle sulanmış verimli topraklarında yeşillenen cümlelerim ise ince uçlu fırçam oluveriyor ve gözlerimin önüne serilen manzarayı, becerebildiğim en masalsı şekilde bebeğime betimliyorum.

Sekmeyi kapatmadan önce dikkatle ekrana bakıyorum.

Tarih: 10 Eylül Saat:10.00

Kalkış: İstanbul Atatürk Havalimanı (IST)

Varış: Flughafen Stuttgart (STR)

Bir araya toplanmış birkaç sayı ve harf öbeği, ne anlama geldiklerinden habersiz öylece karşımızda duruyorlar. Yepyeni bir başlangıcı simgelediklerini bilmiyorlar, umut gibi yüce bir şeyi sırtlandıklarının ve hatta doğmamış bir bebeğin bile hayatını değiştirdiklerinin farkında değiller.

"Bak, bebeğim, yeni hayatımız başlıyor." diyorum, huzur tadında sevimli bir heyecan kelimelerimin arasında dans ediyor.

Avcumun altında artık kendini göstermeye başlayan göbeğimin üzerinde gezdiriyorum elimi. Başını okşuyormuşçasına parmak uçlarım karıncalanıyor.

Diğer sekmeye atlayıp devam ediyorum. Müstakbel kiracısı olacağım evin fotoğraflarına bakıyorum milyonuncu kez.

"Burası da yeni evimiz."

Yeni iş yerime yürüme mesafesinde olan mobilyalı ev, Bora ile beraber kiraladığımız bu dairenin neredeyse üçte biri kadar olsa da içime tam anlamıyla sinen ilk ve tek yer olmuştu. Yüzlerce mail, onlarca Skype görüşmesi sonrası ev sahibiyle anlaşmış, evde sağlam durumda olup olmayan mobilyalarla alakalı bilgiyi almış; vardıktan sonraki harcamalarım için bir bütçe bile hazırlamıştım.

Tüm bu çabalarımı takdire şayan buluyorum. Hayat emek istiyor çünkü, pastadan payına düşeni senin için bir kenara koymuyor, sadece parmağını daldırıp yemeni talep ediyor. Yalnızlık ne kadar yıpratmış olsa da ruhumu, aldığım darbeler bir balerinin parmaklarındaki yaraları gibi; taşıması zor fakat kutsal...

Ayrılık vakti yaklaştıkça, kalan zamanımı Almanya'dayken en çok özleyeceklerimle geçirmeye özen gösteriyorum. Kenan Kaptan ve üniversite arkadaşım Cem, listenin başında geliyorlar. İstanbul'u ayrılmadan tekrar fethettiğimiz Cem, karnımın içinde bir köşede saklanıp büyüyen bebeğimi henüz bilmese de zamanı gelince, onun da varlığından haberdar olacak. Eski hayatımın kıyısından oldukça uzaklaştığım, uçsuz bucaksız bir değişim denizindeyim, her nefesle yeni bir adım atarken boğulmamak için sımsıkı tutunduğum can yeleği gibi eski, karmaşıklıktan uzak arkadaşlığımız...

Her gün iş çıkışı, bebeğimle beraber konuk olduğumuz umuda misafirperver akşamlar ise tarif edilemez... Vücudumu basan hormonlar yüzünden, yorgunluktan bitap düşsem de zamanı paralarcasına bebeğimle konuşuyorum. Avcumun altında o büyüyor, ben iyileşiyorum.

Efsanevi (Efsanevi #1)Where stories live. Discover now