19. Bölüm "Bir Kara Sevda - Part 3"

2.2K 237 34
                                    

Muhtemelen neden geldiğimi sorgulayan meraklı bir çift bakışı omzumun gerisinde bırakarak ilerliyorum. İlerlerken zehir zemberek düşünceler paçama asılıyor, dudaklarım nefesim tükenmiş gibi aralanıyor, elimi şiddetle vuran kalbimin hemen üzerine koyuyorum.

    Bora, benliğimin en mahrem sırlarını bilen bir yabancıdan, yalancılığa ne zaman terfi etmişti?

    Bizi peşin hükümlerinin kurbanı etme, Eylül...

    Endişenin lokomotif gibi çektiği birbirinden beter ve dehşete düşüren onca fikrin altında ezilmeden önce, elimi kolumu bağlayan kuşkunun iplerini kesip kendimi raylardan kurtarıyorum.

    Plazanın geniş lobisine indiğimde çantamdan telefonumu çıkarıyorum sakince, Bora'yı aramadan önce işle alakalı iki kısa mesaja cevap veriyor, kısmen daha sessiz bir ortamda konuşabilmek için dikdörtgen şeklindeki lobinin köşesine, akvaryumun önüne doğru ilerliyorum.

    Listede Bora'nın numarasına ulaşmak için ekranı bastırmaya çalıştığım bir sabırsızlıkla kaydırırken tam karşımdan gelen bayanı görmüyor, omzuma sağlam bir darbe alıyorum. Telefonum yere büyük bir gürültüyle düşmesinden bile önce bayanın acelesi olmalı ki, benden özür dileyip çabuk adımlarla yoluna devam ediyor. Karşılık bile beklemeden çoktan gözden kaybolduğundan omzumu ovmakla yetiniyorum ben de, yere düşen telefonumu hasar kontrolü için elime alıyorum, ekranının hâlâ tüm parça durduğunu görünce rahatlıyorum. 

    Gelişigüzel bir şekilde etrafıma bakınırken onları görüyorum.

    Asansör kapısı kapanmadan önce Ceren'in yanındaki gri ceketliye sarıldığını görüyorum. Bora'nın bu sabah yatak odasındaki boy aynası karşısında aynı renk ceketini düzelttiğini anımsıyorum.

Ateş ve barut gibi düşüncelerimde bile bu iki kişi yan yana gelince ortalık karışıyor.

    İşte, her şey bitiyor göz bebeklerimi dağlayan o manzara karşısında.

    Sadakatsizliği tattığımda tüm makul düşünceler tükeniyor, sahip olduğum tüm erdemler, içimde patlayan çirkinlikler volkanının arasında kavruluyor. Yanık kokan ruhumda kalan tüm enerjimi ikisini de rezil etmeye harcayacağıma yemin ediyorum.

    Bora'nın ofisine çıkan asansör tam ters yönde olduğu için Ceren'in çalıştığı SciTeck'e doğru zemini yara yara adımlıyor, merdivenleri son hızla ikişer ikişer çıkıyorum.

    Nefes nefese SciTeck'in danışmasına ulaştığımda oturan sekreter, daha dudaklarımı aramadan kök söktüreceğimi anlıyor ki kaşlarını çatıyor.

    "Nerede onlar?" diye bağırıyorum iki elimi de masaya yapıştırarak. "Ceren nerede, söyle bana!"

    "Hanımefendi, sakin olun." diyor zavallı kız.

    "Neredeler?" diye bağırarak devam ediyorum. "Ceren'in odasının yerini söyle bana."

    "Hanımefendi," Ayağa kalkıp etrafında bize yönelen gözlerde bakışlarını hızlıca dolaştırıp bana dönüyor. "Sakin olmazsanız, güvenliği çağıracağım."

    "Çağır." diyorum.

    Tüm sinir uçlarım alev almışken, içimdeki ateşe kimse yaklaşamaz...

     Ve beklediğim kişi sesleniyor hemen arkamdan.

    "Serap, neler oluyor?" diyor Ceren.

    Arkamı dönüyorum, sesin sahibi Ceren'den önce Bora'yı arıyor gözlerim. Çıktığı odanın kapısını arkasından örterken bir saniyeliğine onu inceliyorum. Aylardır görüşmemiş olsak da, değiştiğini görebiliyorum. Saçları yine lisedeki gibi doğal, açık kumral renginde, birçok okul arkadaşımızı kendine hayran bırakan yeşil gözleri hâlâ ışıl ışıl... Güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş olmasını geçtim, zamanın ona kattıkları yanına kâr kalmış.

Efsanevi (Efsanevi #1)Where stories live. Discover now