14. Bölüm "Hüznün Gecesi-3"

2.3K 244 44
                                    

Bir balerinin en nazik notalarla sarmalanmış adımlarını anımsatan bir dikkatle ayakucunda yürüyorum parke taşların üzerinde. Bora ile geçmişimizin toprağın en derinlerine damla damla sızdığı şu çıplak sokakta, hızla bastığım taşların arasından çamur karası sözlerin fışkırıp taze umudumun beyaz paçalarını kirletmesinden korkuyorum. Havanın kararmasıyla yarasa gibi başımın üzerinde dolanan yarım sözler ensemdeki cılız tüyleri kaldırıyor.

Tam burada âşık oldum sana, diye fısıldıyor yalancı bir ses.

Sinek ısırığı gibi aldırmamaya çalışıyorum, kaşıdıkça daha da beter olacağını biliyorum çünkü. Defalarca tecrübe ettiğim için anılarımın hilebaz kancalarına takılmıyorum. Hemen ardımdaki karanlıkta sinsi bir yılan gibi sürüne sürüne beni takip etseler de, adımlarımın çiğnediği sokağın sessizliğini şal gibi örtüyorum düşüncelerimin omzuna.

Eninde sonunda kendimi aynı noktaya dönmüş bir şekilde buluyorum.

Rıhtım Market'in tam karşısı...

Gökyüzünde asılı yıldızıma bakışlarımı yaslar gibi ışıklı tabelaya bakıyorum umutla. Kaybolduğum şu koca okyanusta belki yolumu bulurum diye inatla adımlarımı atmaya devam ediyorum.

53 gün öncesi

"Eylül! Kızım!"

Kulağıma dolan sesler, beynimde kelimelere bir türlü bürünemiyorlar.

Bu da Bora'nın suçu...

Hırsla bir darbe daha indiriyorum ağaca. O efsanevi aşkımız, odamıza dallarını sarkıtan şımarık bir ağaçsa; keresteye dönüşüp cayır cayır yanma vakti de gelmişti.

"Eylül! Kızım, bana bak!" diyor bir ses. Bora ile etiketlenmiş tüm anılarımı ateşe verdiğim için zihnimdeki ağır ve boğucu dumandan sesin kime ait olduğunu çözmem vakit alıyor. Kenan Kaptan'ın ismini eşleştirdiğimde darbelerimdeki o duraksama kime ait olduğunu bilmediğim bir çift elin elimdeki baltayı almasına fırsat tanıyor. Uğradığı ihanet karşısında yaprak yaprak ağlayan ağacın altında Kenan Kaptan'ı görüyorum. Feryat figan acısını bağıran ela bakışlarımı, derin ve manidar huzuru barındıran mavi serinletiyor; ahlakımı sorgulayan onca göz arasında onun yargısız merhametine nail olduğumda ruhumu kıvrandıran acıların arasında gülümsüyorum.

Dudaklarımdaki güçsüz kıvrılmanın bir gülümseyişten çok kesik bir boğaza benzediğini tahmin edebiliyorum.

Omuzlarımı kavrıyor Kenan Kaptan. Yıllardır taşıdığı acısının altında avuçları soyulsa da, göğe açmaktan esirgemediği avuçlarıyla tutuyor tüyleri yolunmuş ruhumu.

İlk defa korktuğunu görüyorum.

Ben de korkuyorum, demek istiyorum ona. Titrediğinden habersiz olduğum dudaklarımı aralıyorum. Gözyaşlarının Bora'dan çok daha önce terk ettiği kuru bir hıçkırık haricinde bir şey çıkmıyor.

O an öğreniyorum.

Ağlamak için bile güçlü olmak gerekir.

Başım düşüyor önüme. Gürültüye toplanan tüm insanların bakışları rahatsız ediyor artık beni. Akıllarındaki soru işaretlerini sırtıma saplıyorlar sanki... Benim kendi çığlıklarımın ünlemlerinden yer kalmış gibi... Nokta nokta damlıyor kanım yere, görmüyorlar mı?

Kalp atışı gibi...

Bit-ti...

Git-ti...

Koluma giriyor Kenan Kaptan.

"Gel kızım," diyor. "Gel, oturalım da sakinleş biraz."

Not:

Ben geldim! Şimdi hem çok bekletmemek için, hem de 14. Bölümün son parçası da bitsin, taze bir 15.bölüm başlasın diye böyle kısa oldu. 15.Bölüm "Saklımdasın" yarına yetişecek. Umarım. Tatil başladığına göre baskılar seve seve kabulümdür, çünkü uslanmaz bir üşengecim. He bir de... Youtube videosu bıraktım üste, bir bakın bakalım, onu da tamamlayınca bir fragmanımız olmuş olacak.

Efsanevi (Efsanevi #1)Where stories live. Discover now