17. Bölüm "Aldanırım - Son Part"

2.5K 238 56
                                    

Birisiyle bizim kadar yakınsanız, bilmeniz gereken bir gerçek var:

Sıkıntınızın ruh eşinize bulaşmaması imkânsızdır.

"Yeter!" diyor Bora.

Yolun ortasında duruyor ve kafam karışık bir hâlde ona bakıyorum.

"Okula gitmiyoruz bugün."

Bunun şimdi nereden çıktığını soracakken devam ediyor.

"İki gündür bir şey var sende. Uykusuz olduğunu söyledin ama başka bir şey var, değil mi? Dersleri dinlemiyorsun, konuşmuyorsun, dokunsam ağlayacaksın. Kaç kez sordum ama bir türlü söylemiyorsun. Ne oldu, Eylül?"

Sözlerinin doğruluğu, bakışlarımı kaçırmama sebep oluyor. Karşı karşıya kaldığım durumun tek başıma halledebileceğimden daha büyük olduğunu anladığımdan beri yegâne çaremiz olan kaçış planlarını tasarlamaya başlamıştım. Şöyle küçük bir pürüz var ki; bir süper kahraman gibi annemi kurtarmaya çalıştığım zaman, kostümümün pelerinine basarak engelleyen ayakların da anneme ait olduğunu görmüştüm.

Bu haksız gerçeği kabullenememek uykularımı kaçırıyor, annemin saçma gurur meselesi mantığımı kanatıyor, en makul plânı yapana kadar patlamaya hazır bir bomba gibi tetikte kalmama ve geceleri en küçük sese sıçramama neden oluyor. Anlatmak, itiraz ve isyan etmek istediğim tüm şeyler kanımı emiyor gibi; gittikçe çöktüğümün, Bora'nın söylemesine gerek kalmadan, farkına varabiliyorum.

"Bir şey yok." diyorum.

Annemin geçen gün bazı şeylerin aile içinde kalması gerektiğini söylediğini hatırlayınca konuyu dağıtmaya çalışıyorum.

Anneler, çocukları üzerindeki etkilerinin bilincinde olmalılar.

Bora tabii ki yemiyor.

"Var, var."

"Ya yok."

"Var, Eylül."

Göz bebeklerimin içerisine balıklama dalıp sakladıklarım her neyse teker teker bulup çıkarırcasına dimdik bakıyor bana.

"Bora."

"Babanı mı özledin? Sorun o mu?" derken cebinden bir kart çıkarıyor. "Bak, bende kart var. Okula dönmeden hemen önceki caddenin başında da bir tane ankesörlü telefon var."

Eğer kabul edersem, daha fazla soru sormasını engelleyebileceğimi düşünüyorum. Belki babama anlatabilirim bile.

Soru işaretleriyle ağırlaşan adımlarımız telefon kulübesine getiriyor bizi.

Kartı sokup babamın cep telefonu numarasını tuşluyorum. Çağrım yanıtlanana kadar Bora'yı izliyorum. Kulübenin üzerine bir sürü ilan yapıştırılan camına omzuyla yaslanıp etrafı izliyor. Arada bir bana fırlattığı kaçamak bakışlarına güven veren gülümseyişini eklemeyi ihmal etmiyor, her göz göze gelişimizde boşluğa basarmış gibi heyecanlanışımı önemsememeye çalışıyorum.

Telefon açılıyor.

"Efendim?" diye yanıtlıyor telaşlı bir bayan sesi.

Babamın eşi Burcu olmalı, diye düşünüyorum. Numarayı doğru tuşladığımdan eminim. Bana ismiyle hitap edebileceğimi söylemiş olsa da çekinerek devam ediyorum.

"Burcu, ben Eylül. Babamla görüşebilir miyim?"

"Aa, Eylül, merhaba canım. Nasılsın?"

"İyiyim. Siz?"

Bakın, ne güzel yalan söylüyorum...

"İyi sayılırız." diyor derin bir nefes vererek. "İkizler hastalandı, onları hastaneye götürmek için hazırlıyorduk. Dur, babanı veriyorum şimdi. Kendine iyi bak."

Efsanevi (Efsanevi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin