7. Bölüm "Kol Düğmeleri"

4.2K 314 41
                                    

Günümüz... İstanbul...

Günün, gece mi gündüz mü olduğuna karar veremediği sancılı saatlerdeyiz.

Yıldızlar bir dahaki gün sahneye tekrar çıkmak üzere sözlerini fısıldarken kalemime nefes aldırıyorum.

Hazal Hanımın neden "Hazır olduğunda yazarsın..." dediğini anlıyorum artık.

Bora kelimelere bürünmüş, satırların arasından gözlerimin içine bakıyor çünkü. İsmini her yazışım kalbime indirdiğim bir kılıç darbesi adeta... Kalbim artık durmam için sesi kısılan çığlıklarını atsa da en militan duygu, yaşama içgüdüsü, tekrar ayağa kaldırıyor beni. Ruhumdaki titrek, sönmeye meyilli devam etme isteğini mürekkebi kuruyan kelimeleri etrafına siper ederek korumaya çalışıyorum.

Defterimin sayfalarına indiriyorum bakışlarımı. Parmak uçlarımı saatlerce üstünde kalemimi dans ettirdiğim satırlarda gezdiriyorum. Hayatın ta kendisi gibi inişli çıkışlı harflerin sırtlarına en özel hatıralarımı yüklemişim... Sırdaşız artık. Anılarımın hepsi gerçek gibi gelmeye başlıyor. Geçmişimden kopan soluk renkli anlar bunlar, diyorum, bir sanrı değil. Bir hayal değil. Bir psikozun oyunları değil. Hepsini Bora'nın bakışları altında bağrıma basıyorum.

Bomboş sayfalara bakınca bir iç geçiriyorum derince, sabırla anlatmamı bekliyor sanki onlar da. Kalbimi ilk defa kırdığı zamanları defterimin uykusuz sayfalarına anlatırken kalemim tükeniyor.

Ancak o zaman kafamı kaldırıyorum.

Güneş odamı çoktan davetsiz misafir misali işgal etmiş, yeni gün için beni ışık oyunlarıyla umutlandırmaya çalışıyor. Bir iş gününe daha herkes yataklarındayken hazırlanmaya başlıyorum. Defterimi öylece yatağın Bora tarafına bıraktıktan sonra uykusuzluktan ve hareketsizlikten vücudumun tüm dengeleri bozulmuş bir hâlde yatağımdan çıkıyorum.

*****

"Şu kalemi kullanabilir miyim?" diye soruyorum.

Hazal Hanım'ın sekreteri başını nazikçe aşağı yukarı sallayıp kalemi uzatıyor bana.

Saatler sonra tekrar dokunuyorum defterime. Yepyeni bir kalemle Hazal Hanımın diğer hastasının çıkmasını beklerken yarım kalmışlığın esaretinden azat ediyorum cümlelerimi.

Sekreterin merakla harmanlanmış dikkatli bakışları karıncalandırsa da tenimi, uğraşımın kutsallığıyla kendimden geçmişim çoktan. Kaldığım yerden devam ediyorum. Oturduğum koltuk siliniyor görüşümden, helezonlar çiziyor kelimeler, ruhumu kanatlarında taşıyıp bir anaforun içine bırakıyorlar.

Boks ringindeyim gibi hissediyorum o an. Teneffüs bitişini haber veren zil çalsa da herkes hâlâ koridorda nefessiz, bizi izliyor. Hatta üst katlardan bile seyircilerimiz var.

Bora elindeki telsiz kemanını Ceren'e emanet ettikten sonra bana yöneliyor.

Zaman bile bizi seyre dalmış olmalı, akış yavaşlamıştı çünkü; sesler boğuk boğuk ulaşıyor kulağıma. Bora'nın adımları öyle yavaş ki kararlılığım bile yaşlanıyor, kendimden eminliğimin bir ayağı çukurda tam karşımdaki yerini alana kadar...

Parmaklarımın arasındaki keman tellerini sıkıyorum kendime gelmek için.

Hareketimi fark edip ellerime indiriyor bakışlarını. Nefesimi tuttuğumu ancak gözlerimizin savaşındaki ateşkes sırasında salıverdiğim nefesten fark ediyorum.

"Hastasın sen!" diyor gözlerini tekrar gözlerime kaydırınca. "Eylül, cidden yardıma ihtiyacın var."

Kalbimin tekrar kırıldığı sırada Hazal Hanımın kapısı açılıyor. Parçalarımı birleştiremeden sesini duyuyorum.

Efsanevi (Efsanevi #1)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum