19. Bölüm "Bir Kara Sevda - Son Part"

2.3K 253 48
                                    

Günümüz... İstanbul...

    Hatalı olduğu iddia edilen kodun aslında çalıştığını göstermem için Ceren'in odasına gönderiliyoruz. Odaya ilk adımımı attığımdan beri kendimi kasmaktan boynum ağrımaya başlamıştı. Profesyonellikte kendi sınırlarımı aşarak sessizliği korumaya özen gösteriyor, Pandora'nın kutusunu açmamak için elimden geleni yapıyorum. Sessiz sinema oynuyor gibi sadece beden dilimizi okuyarak anlaşıyoruz.

    Ceren, masasına geçip bilgisayarını açıyor. Programı çalıştırıyor. Hata verdiğinde ekranı bana döndürüyor. Programın gerçekten hata verdiğini görünce, sorunun nerede olduğunu incelemek için bilgisayarı iyice kendime çekip üzerinde çalışmaya başlıyorum.

    Ceren'in iğneli bakışlarına aldırmıyorum.

    Aklıma gelen ilk çözme deneyimim başarısızlıkla sonuçlanınca B planına geçiyor, resmi bir dille hatanın büyük ihtimalle neden kaynaklandığını ona açıklıyorum. Bir yandan uğraşıp bir yandan ona nasıl yapılacağını gösterirken Ceren toplantıdan beri ilk kez konuşuyor.

    "Diğer yöntem de olmazsa, sorunu gördüğüne göre bir dahaki toplantıda bir başka çözümle gelirsin." diyor.

    "Ben sorunun nerede olduğunu diğerlerine söylerim. Bir dahaki toplantıda ben olmayacağım."

    "Eylül, gerildiğinin farkındayım ama bu işbirliği bizden-"

    Sözünü kesip, "Seninle ilgili değil, şirketten ayrılıyorum. Haftalar öncesinden verdiğim bir karardı. Almanya'ya taşınıyorum." diyorum. Gözlerim hâlâ ekranda olsa da, şaşırdığını hissediyorum.

    Bir tebrik, bir hayırlı olsun, bir anladım beklerken,

    "Bora da mı geliyor?" oluyor karşılığı. "O da işinden ayrılmış, diye duymuştum."

    "Hayır. Neden ayrıldıysa bilmiyorum." diyorum net bir biçimde. "Ben kendim gidiyorum."

     Pişkin bir gülümsemeyle cevap verecekken bal damlayan muhabbetimizi biri kesiyor.

    "Toplantı bitti mi, canım?" diyerek biri giriyor içeriye.

    Gözlerimi kaldırdığımda iki buçuk ay önce Bora olarak gördüğüm genç adamla tekrar bakışıyoruz. Hafızasına kazınmış olmalıyım ki, bir sorun olup olmadığını soran gözlerini Ceren'e yöneltiyor.

    "Hayır, hayatım. Ben yanına geleceğim birazdan." diyor Ceren.

    Genç adam cevaptan tatmin olmayarak aklı Ceren'de kalmış bir şekilde odadan çıkıyor.

    Tekrar sessizlikle baş başa kaldığımızda, Almanya'da hiçbir pişmanlıkla uykusuz gece geçirmemek için akciğer dolusu bir cesareti içime çekip konuşmaya başlıyorum.

    "Sana bir özür borçlu olduğumu biliyorum, Ceren. Gerçekten yaptıklarım için çok pişmanım.

    Sinirimi bozan yarım bir gülümseyiş gözlerimin önünde belirse de, pes etmiyorum. Hatasını kabul edip telafi edecek kadar güçlüyüm ben. Çocuğuna davranışlarıyla yol gösterecek bir anne adayıyım.

    "Ve senden tüm içtenliğimle özür diliyorum."

    Söz hakkı Ceren'e geçiyor.

    "Bora'nın insanı yıkıp gittiğini iyi bilirim, Eylül." diyor. "Ruhunun var olduğundan habersiz tüm köşelerine sızar ve sonra gider. Gitmek, Bora'nın en iyi bildiği şey, Eylül."

    Büyük ihtimalle özrüm ve pişmanlığım değil de, Bora'yla ayrılışımız beni asıl affetme sebebi... Kendince kazandığını düşündüğü için bu kadar sakin.

      "Ben şimdi Hakan ile çok mutluyum." diyerek devam ediyor Ceren. "Geçen ay itibariyle nişanlıyız onunla. Bence sen de kendini kurtardın, Eylül. Yaptıklarına rağmen, bir zamanlar Bora'yla ilişkimizi baltalamana rağmen affediyorum seni."

    Yaptıklarımın bedelini Ceren'den özür dilemekle ödediğimi düşünüyorum.

    Bebeğimi düşünerek alttan alıyorum, uysalca başımı bilgisayara eğip ters bir cevap vermeden işime devam ediyorum.

    Onunla beraber ben de büyüyorum.


Not: 20. Bölüm şarkısı Gökhan Kırdar'dan gelsin: "Üstüme Basıp Geçme"

Hikâyeyi gelecek bölüm itibariyle yarıladık.

31 Ağustos 2014'te Efsanevi'nin ilk satırını karalamıştım.

"Ne benim adım Eylül, ne onun adı Bora..."

G.R.İ.'yi okuyanlar bilir, biraz kafa yorucudur. O yüzden beni dinlendirecek "basit" bir aşk hikâyesi yazmak istemiştim. Ama şimdi genel kurguyu düşününce Efsanevi tam tersi olup çıktı. Belki çok klişe gelecek size, ama tüm içtenliğimle ruhumdan bir parçayı karakterlerime vererek yazdım. Umarım sizin gönlünüzde de bir yer edinmiştir kendisine. Okuyan bir avuç kişiyiz, hepinizle tek tek neler hissettiğinizle alakalı konuşmak isterdim. İstanbul Tüyap Kitap Fuarı için ulaşım parası biriktirmeye başladım ben. Belki sizden de birileri olur (Umarım olur!) ve Bora'nın kulağını çınlatırız?

Efsanevi (Efsanevi #1)Where stories live. Discover now