İKİ

9.6K 643 107
                                    

Asaf sabahın erken saatlerinde çalışanlar harici daha kimse uyanmadığı için merdivenlerden sessiz olmaya çalışarak indi.

O piçin en sevdiği ve bozulunca nefret ettiği ilk şey, kahvaltıydı. Öküz gibi yemek yediği halde nasıl o kadar fit olabiliyor anlamıyordu.
Ona hayatı zindan etmeye ilk kahvaltı gibi küçük bir detaydan başlayacaktı. Kahvaltı düşkünü olan o piçe bu sabah kahvaltıyı zehir zıkkım edecekti.

Kimse Asaf'ın sinirini bozamazdı.

Merdivenlerden indiğinde üst katta kız kardeşinin odasının kapısına başını uzatarak baktı. Ne bir hareketlilik ne de bir ses vardı. Ama yine de o piçin bazen erken kalktığını hesaba katarak işini hızlı bir şekilde yapmalıydı.

Geniş koridorda ilerledikten sonra kapısı açık olup içerden ses gelen salona sessiz olmaya çalışarak baktı. Umarım o şeytan babası uyanmamıştı. Yoksa işi yaştı.

Ama salonda düşündüğünün aksine sadece çalışan birkaç genç ve orta yaşlı kadınlar masayı donatıyordu. Herhalde artık işlerini bitirmiş olmalılar ki içlerinden biri ev halkını uyandırmak için Asaf'ın olduğu kapıya yürümeye başladı.

Asaf daha önceden orada olduğunun anlaşılmaması için kapının arkasından çıkıp salona bir adım attığı sırada orta yaşlı kadın onu fark etmesiyle ilk afallarken ardından gülümsemişti.

" Hayırlı sabahlar ağam, bende şimdi sizleri uyandırmaya geliyordum. Kahvaltı hazır. " dediğinde, fazla yüz göz olmadan her zaman yaptığı gibi yavaşça başını salladı.

Kadın yanından geçince diğerleri de onu görüp anında salondan çıkmışlardı işleri bittiği için. En fazla iki dakika sonra babasının ineceğini bildiği için elini çabuk tutmak adına hızla kahvaltı masasına yaklaştı.

Güneş yeni yeni çıktığı için etraf sarı bir ışıkla aydınlanmıştı. Hayatında ilk defa güneş doğumundan önce kalktığı için bu güzel görüntüye gözü birkaç saniye takılsa da, amacını gerçekleştirmek güneşi izlemekten daha keyif vereceği için sinsice sırıttı.

Masaya göz gezdirip ne yapabileceğine karar vermeye çalışırken gözü meyve suyuna takıldığında sırıtışı büyüdü. Karan denen piç, onlar gibi sabah kahvaltısında çay içmek yerine meyve suyu tükettiği için ilk defa işine yaramıştı salon beyefendisi oluşu.

" Sana bu kahvaltıyı zehir etmezsem bana da Asaf Kozcuoğlu demesinler. " diyerek elini masanın çeşitli yerlerinde bulunan tuzluğa attı. Ona kahvaltısını zehir etmeye çalışarak çocukluk yaptığını biliyordu. Çünkü kahvaltı daha hiçbir şeydi. Ama ondan alacağı intikamı en hafiften başlayarak yapmak istiyordu.

Elindeki tuzu Karan'ın meyve suyuna dökmeye başladı. Bir yandan da gözü salonun kapısındaydı.

Tuzluğun ağzından dökülen taneler onun içindeki öfkeyi dindirmediği için kapağını açarak dolu tuzluğun yarısından fazlasını boca etti. Yanda duran bıçakla da iyice yayılması için karıştırdı birkaç kez. O Karan şimdi görürdü öbür tarafı. Gitmeden önce Asaf'ın selam yollaması gereken kişiler vardı. Çünkü Karan tuzlu şeylerden nefret ediyordu.

" Ne yapıyorsun? "

Arkasından gelen sesle elindeki bıçak tabağa çarparak ses çıkarıp düşerken Asaf'ın kalbi ağzında atmaya başlamıştı.

Yavaş yavaş arkasını dönüp kendisine gözlerini kısmış şüpheyle bakan babasının bakışlarına karşılık verdi. Acaba yaptığı şeyi görmüş müydü? Eğer gördüyse açıklayamazdı.

Babasının onunla aynı renk olan açık mavi gözleri kısılıp onu baştan aşağı süzerek masanın baş köşesi olan yerine yavaşça oturdu Asaf'tan gözlerini ayırmadan. Üzerindeki takım elbisenin ceketini sandalyenin arkasına attığı görünce uzun zamandır geldiğini anlamıştı.

HUSUMET-GayWhere stories live. Discover now