ON BİR

6.8K 562 67
                                    

Asaf gelen malları denetlemek için şirketin deposuna girdiğinde arkasından gelen Rıdvan'ın farkındaydı. Ama bir kez bile dönüp bakmadı.

" Ağam hoş geldin. "  Ellerini önünde birleştiren adamın dediği şeyler elini beline koyarak mallarda gözlerini gezdirdi.

" Hoş bulduk Hasan usta. "  Deyip, durdurduğu bedenini harekete geçirerek malları indiren adamların yanına gidip üstten bir göz attı.

Rıdvan depoda gözlerini gezdirip arkası dönük bedene sırıtarak ilerlerken, elindeki tesbihi arkasına alarak yavaşça yanına yaklaştı. Asaf mallarla ilgili adamlarla konuştuğu için onu fark etmemişti.

" Tamam o zaman. Siz şimdi malları dikkatli bir şekilde kamyona yerleştirip şantiyeye götürün. Hiçbir aksilik istemiyorum Hasan usta. " Dediğinde, yaşlı adam başını sallayarak malları kamyona yükleyen çocukların yanına gitti.

Onların kendi işlerine döndüğünde, Asaf da etrafa bir bakış atıp arkasını dönmesiyle Rıdvan'a çarpması bir olmuştu.

Onu bu kadar dibinde beklemediği için afallayarak geri çekilirken dengesini kaybettiğinde Rıdvan'ın ona atılmasıyla belinden tutulup tekrar biraz önce uzaklaştığı adamın göğsüne çarpması biri olmuştu.

Kendini toparladığında onu tutan adamın kahve gözlerine sertçe baktı.

" Ne giriyorsun dibime Aslanoğlu? " diye serçe çıkıştığında, Rıdvan ilk defa sırıtarak değilde ciddi bir ifadeyle yüzüne bakıyordu.

Rıdvan'ın gözleri yüzünde gezinirken ona böyle bakması Asaf'ın içinde garip bir his oluşturmuştu. Hatta öyle ki nefret ettiği adamdan bedenini geri çekmeyi unutmuştu.

Rıdvan ona hala bir cevap vermezken Asaf belindeki ellerin varlığını idrak ettiğinde hızla kendini geriye çekip üstünü başını düzeltti. Sinirle önündeki adama bakarken onu hala garip bir tonla baktığını görmesi ile kaşları çatıldı. Niye öyle tuhaf bakıyordu?

Umursamadan arkasını döndü gitmek için. Zaten niye kuyruk gibi peşine takılmıştı onu da anlamış değildi. Babaları herhalde önemli bir şey konuşacaklardı ki, Asaf'ın babası Raşit ağayla yalnız görüşmeyi kabul etmişti.
Çünkü şimdiye kadar hiçbir şekilde babasıyla Raşit ağayı hiçbir şekilde yan yana bile görmemişti.

" Babana benziyorsun. " 

Adım atacakken arkasından duyduğu sesle kaşları çatalıp tekrar Rıdvan'a döndü.

Hala aynı yerde bekleyen adamla ne düşüneceğini bilemiyordu. Söylediği kelimeyi şimdiye kadar onları tanıyan tanımayan herkesten duymuştu ama sanki Aslanoğlunun söylediği bambaşka anlamdı. En azından Asaf öyle hissetmişti.

Rıdvan en sonunda daldığı tuhaf durumdan çıkıp elindeki tespihin boncuklarını çekerken sırıtarak, ona afallamayla bakan bedene yaklaştı.

" Bende kendi babama benziyorum. " dedi yanına yaklaşırken.

Asaf onun bu dediğine göz devirdi. Babasına benzediğini zaten görebiliyordu. Kör olmayan her insan görürdü bu benzerliği. Rıdvan hem görüntü olarak hem de hal ve hareket olarak babasının küçük yaştaki hali gibiydi.

" Bundan bana ne. " diye çıkıştı Asaf. Niye ona bunu söylüyordu ki.

Rıdvan anlamayan gence dudağının kenarı kıvrılırken yanına yaklaşıp cevap verdi.
Asaf'tan 2-3 santim daha uzun olduğu için bu mesafeyi kullanarak ona üstten baktığında mavi gözler hafif yukarı kalkıp onun yüzüne garip bir tonda bakmıştı.

" Kaderimiz benzemesin Kozcuoğlu..." diye dudaklarına doğru fısıldayan adama, anlamaz gözlerle baktı. Ne demekti bu.

Neyi ima ediyordu?

Asaf gözlerini yana çevirip dalgın bir şekilde ne demeye çalıştığını anlamak için kaşlarını çatmış düşünürken, Rıdvan onun bu haline bıyık altından sırıttı.

" Kader her şeydir. "  dedi bu defa Rıdvan.

Asaf gözlerini yerden kaldırıp tuhaf bir tonda söylenmeye devam eden adama baktı. Sanki bir şey ima ediyor gibiydi ama Asaf ne olduğunu anlayamadı. O yüzden de aklında kalacağına, konuşmaya bile tahammülü olmayan adama bakıp içinden geçenleri söyledi.

" Onların kaderinde ne varmış ki? " diye sordu.

Rıdvan meraklı bir şekilde duran Asaf'a sırıttı. Merak etmek ona yakışıyordu.

En azından konuşacak konu açtığı için içten içe sevinirken boğazını temizleyerek yüzüne baktı.

" Sorun orada. Hiçbir şey yok... "

Bilmece gibi konuşan adamla kafasındaki düşünceler anlam kazanmak yerine daha da karışırken, buna sebep olan adama bu sefer sinirle çattığı kaşlarıyla baktı.

" Ne anlatıyorsun sen Allah aşkına! "  diye çıkışıp daha fazla durmadan arkasını dönüp depodan çıkarak odasına gittiğinde, biraz da olsa ondan uzak kalıp kafa dinlemek istiyordu.

Ama tabii bu isteği de odaya girip kapıyı kapatana kadar sürmüştü. Çünkü daha 2 adım atmıştı ki odanın kapısı tekrar açılıp içeriye Rıdvan girdiğinde Asaf sinirle gözlerini devirdi. Peşinden ayrılmaya niyeti yoktu anlaşılan.

" Yine ne var?! "  dediğinde, Rıdvan teessüf edermiş gibi ona bakıp kapattığı kapıyla Asaf'tan önce gidip koltuğa kuruldu. Ayakta dikilen bedene çevirdi bakışlarını.

" Aşk olsun sana Kozcuoğlu. İnsan misafirini depoda bırakıp gider mi? "  diye sorduğunda, Asaf bıkkınlıkla gözlerini yumup koltuğuna geçti.

Ondan kurtulmak için onu depoda bırakmıştı. Ama Rıdvan, değil peşinden gelmemek, bir de üstüne üstlük ona kızıyordu.

Elini başına götürüp alnını sertçe ovarken hiçbir şey olmamış gibi ona keyifle bakan adama en sonunda patlayan siniri ile çıkışmıştı.

" Ulan ben senden kurtulmak için seni yalnız bırakıyorum, sense peşimden odama kadar geliyorsun! "  dediğinde, Rıdvan onun sinirinden hiçbir etkilenme göstermeden omuzlarını silkmişti.

" Yatak odan değil ya, gelirim. "  dediğinde, Asaf bezmişlikle bedenini geriye atıp koltuğun arkasına başını yasladı.

Evde Karan dışarıda da Rıdvan. Neydi Asaf'ın çektiği bu ikisinden bir türlü anlamıyordu.
Birinden kurtulsa aynı saniye diğeri dadanıyordu başına.

Rıdvan onu sinir etmenin keyfiyle geriye yaslanıp tesbihini çekerken, Asaf da Raşit ağa ve babasının görüşmesinin bir an önce bitip Rıdvan'ın bir an önce buradan çıkmasını diliyordu.
Yoksa sinir krizi geçirecekti, onunla biraz daha vakit harcarsa.  

Damarına basmaktan başka bir şey yaptığı da yoktu zaten Aslanoğlu'nun.

HUSUMET-GayWhere stories live. Discover now