YİRMİ

5.6K 435 61
                                    

Ali Nejat işlerini bitirip, üzerine üzerine gelen şirketten kendini atmayı başardığında saat akşam 9'u geçiyordu.

Üzerine binen sıkıntı ve yorgunlukla arabaya binip çalıştırdı. Elleri yolu önceden biliyormuş gibi sürmeye başladığında, akışına bıraktı.

Bir süre sonra araba durduğunda, karşısında karanlıkta yükselen tepeye baktı. Kalbi neden her fırsatta onu buraya getiriyordu hiç anlamasa da, sorgulayacak gücü kendinde bulamıyordu.

Farları söndürüp arabadan indi. Serin hava anında tenine nüfuz edip saçlarını savurduğunda, umursamadan üzerindeki ince gömlekle, arabanın giremediği tepeyi aşmaya başladı. Yolların üzerinde taşlar olduğu için yürüdü.

Elleri ceplerinde sessizce yürürken, ağzında öylesine mırıldandığı melodiyi durdurmadı. Uzun bir zamandır hatırlayamadığı ama bir yerden anımsadığı melodi asla dudaklarından düşmüyordu.
Daha çok tek başına olduğu zamanlarda söylüyordu.

Ayaklarının altında ezilen taşları umursamadan karanlık yolda yürüdü. Sanli yürüdükçe, daha doğrusu tepeye yaklaştıkça, içindeki acı diniyordu.

Birkaç dakikanın sonunda tepeye vardığında durdu. Her zaman gittiği ağacın altındaki gölgeyi gördüğünde bakakaldı. Gece gece buraya kim gelirdi?

Kalbi kim olduğunu tahmin ederken, dili söylemeye varmıyordu.

Sessizce bekledi. Ay ışığı Raşit'in bulunduğu yeri aydınlatırken, varlığını belli etmemek için sesini çıkarmadı. Onunla karşılamaya yüreği yetmiyordu ama her fırsatta kendini onun yanında buluyordu. Garip bir karmaşanın içindeydi. Ne kadar kaçsa o kadar yakınına giriyordu sanki.

Ali Nejat artık boşvermişti. Artık kaçmayacaktı, ne olacaksa olsundu. Otuz yıl geçmişti. Ömrü kaçmakla, kendini uzak tutmakla geçmişti. Artık çok yorulmuştu.

Bu yüzden de asla yapmayacağı bir şeyi yaparak adınlarını geri geri götürmek yerine, ileriye doğru bir adım attı. Kalbi arada bir olduğu gibi yine hızlanmaya başladığında umursamadı.

Ellerini cebinden çıkarmadan hafif meltemin serinliğinde ilerledi. Ay ışığı çok da güzel olmayan şehri daha güzel yapıyordu. Her tarafta tarlalar ve küçük evler vardı.

Adımları yaklaştıkça ses Raşit'e gidiyordu. Birkaç adım kala ona dönen adamla, Ali Nejat olduğu yerde durdu. Raşit'in gözleri onu görür görmez şaşkınca açılırken, umursamadan yürüdü.

Raşit ilk defa ondan kaçmak yerine yanına gelen adamı görünce, olduğu yerde dikildi. Şaşkınlıktan ne yapacağını bilemez bir hâlde ayağa kalktığında, Ali Nejat birkaç adım ötesinde durdu.

Gözleri bir süre birbirine bakarken, Ali Nejat ilk gözlerini çeken taraf oldu. Raşit onun bakmamasıyla kendine gelmişti. Çünkü Ali Nejat o güzel mavilerini üzerine dikmiş bakarken, değil gözlerini kaçırmak, nefes almak bile bir mucizeydi onun için.

" Merhaba. "

Raşit ona hâlâ bön bön bakarken, Ali Nejat'ın dediği şeyle, daha çıkamadığı şoka tekrar girmişti.

Az önce ya kulakları yanlış duymuştu ya da Ali Nejat ona kendi isteğiyle selam vermişti. İçinden bir ses kulakların yanlış duymuş dese de, yine de ona beklentiyle bakan maviler tekrar yüzüne döndüğünde yanlış duymadığını anlamıştı.

Dili tutulmuş bir şekilde ona bakan adamdan gözlerini çekmedi Ali Nejat. Birkaç saniye içinde Raşit de yanına gelmişti zaten.

Ali Nejat daha ne olduğunu anlamadan alnına değen soğuk elle irkildi. Geri çekilmeye çalıştı ama Raşit kolundan tutarak onu engellemişti.

HUSUMET-GayWhere stories live. Discover now