ON ÜÇ

6.4K 524 66
                                    

Asaf üzerini giyinip hızla aşağı indi. Her sabah olduğu gibi yine koridorda onunka karşılaşıp da yüz göz olmak istemiyordu.

Aşağı indiğinde sadece babasını gördü. Diğerleri hala inmemişti. O yüzden de masaya geçip, dalgın bir şekilde duran babasına baktı. Bir elini masaya koymuş, yanağını yaslayarak bir şey düşünüyordu o yüzden de daha Asaf'ı fark etmemişti.

Asaf, babasını korkutmadan ceketini sandalyenin arkasına atıp, sandalyeyi çekerek yanına oturduğunda, Ali Nejat onu fark ederek elini indirmişti.

" Günaydın. "  diyen Asaf'a baktı. Hiçbir zaman oğullarıyla içli dışlı olamamıştı. Garip bir şekilde erkeklerden uzak duruyordu, hatta öyle ki küçükken sürekli birlikte oyunlar oynadığı arkadaşıyla bile görüşmemeyi seçmişti.

Elinde olan bir şey değildi, istemsizce yapıyordu bunu. Ve böyle olması bazen kanına dokunuyordu. İnsan kendi evladından uzak tutar mıydı kendini?

Ne zaman Asaf'ın ve ikizlerin ondan sevgi bekleyen gözlerini gördüğünde, kendini uzaklaştırmıştı. Ve onlar da yavaş yavaş ondan bir şey beklemeyi bırakmışlardı.

Onların artık bir şey beklememesi ise, Ali Nejat'a bir baba olduğunu hatırlatmıştı. Bu yüzden de birkaç gündür onlarla biraz da olsa baba gibi ilgilenmeye başlamıştı.

Handan'ı her zaman seviyordu zaten, şimdi de Asaf'a yakın olmaya çalışıyordu. Diğer ikizler zaten başına buyruk davrandığı için Ali Nejat pek onlarla karşılaşamıyordu. Asaf daha yakındı ona sanki. Çünkü çocuklarından, ona benzeyen tek kişi Asaf'tı.

" Günaydın oğlum. "  diye karşılık verdi, ondan bunu beklemeyen mavi gözler hızla ona dönerken. Aynaya bakar gibi hissediyordu Ali Nejat böyle olunca. Bir insan nasıl babasının kopyası olabilirdi ki?

Asaf, babasından birkaç gündür sürekli geri dönüş alıyordu ve bu onu içten içe mutlu ediyordu. Uzun zamandır babasıyla konuşamıyordu bile ve bu davranışlar Asaf'ın ona yakın olmasını sağlıyordu.

Babasının sevgi göstermekten anlamadığını biliyordu, görüyordu. Eskiden bunları umursamazken şimdi bir şeyleri değiştirmeye çalışması hoşuna gidiyordu.

Ama daha sonra aklına takılan şeyle, masaya gözlerini dikmiş bakan babasına döndü.
" Baba? "

Ali Nejat dalgın mavilerini masadan kaldırıp Asaf'a baktı. " Efendim? "

" Biz niye Aslanoğullarıyla birlikte iş yapıyoruz ki? Bırakalım o inşaatı, ben o adamla göz göze bile gelmek istemiyorum. "  dediğinde, sonlara doğru sesi huysuz bir çocuk gibi çıktığında, Ali Nejat ona çaktırmadan bıyık altından sırıttı.

" Bende istemiyorum ama buna mecburuz. " dediğinde, Asaf babasına baktı.

" Mecbur muyuz, neden? " diye sordu.

Ali Nejat sırtını sandalyeye yaslayıp bedenini dikleştirdi ve sakin bir şekilde açıklamaya başladı.

" Sende biliyorsun, biz o inşaatın ihalesini almak için ne kadar uğraştık. Ve şimdi de düşmanımla işbirliği yapmak zorunda da kalsam bu inşaattan vazgeçmeyeceğim. Yoksa yedi aydır yaptığımız bütün emekler boşa gidecek. Ve ben bunun olmasını istemiyorum. " dediğinde, Asaf başını salladı.

Sanırım babası haklıydı, sırf onu görmeyi sevmediği için kendilerini zarara sokamazdı onca emekten sonra.

" Haklısın. Biraz idare edebilirim sanırım. " diye kendi kendine mırıldandığında, babasının ona gülümseyerek baktığından habersizdi. Şimdiye kadar babasının bir kere bile güldüğünü görmemişti oysa ki.

HUSUMET-GayWhere stories live. Discover now