YEDİ

7.5K 617 153
                                    

Asaf yorgun argın arabadan çıkıp konağa ilerlerken, içeriden çıkan babasıyla kaşları çatıldı. Nereye gidiyordu bu adam kim bilir? Son zamanlarda gece çok çıkıyordu dışarı. Belli ki bir derdi vardı ama kimseyi kendine dost edinmediği için derdini anlatacak kimsesi de yoktu.

Asaf bir yandan babasına çok üzülüyordu. Ne olurdu kapalı kutu gibi olmasa? İçini dökse?

Ama bazen kelimeler yetmiyordu insanın içindeki karmaşayı anlatmaya.

" Baba? "  diyene kadar Ali Nejat oğlunu fark etmemişti bile.

Başını kaldırıp birkaç adım ötesinde duran Asaf'a bakıp adımlarını durdurmadan göz kırptı,  ne oldu? der gibi.

" Bir sorun mu var, nereye? "  dediğinde, Ali Nejat ona bir bakış atıp başını olumsuz anlamda salladı.

" Yok bir şey, evde daraldım biraz hava alacağım. Sen geç içeri. "  dediğinde, Asaf onu süzdü.

Üzerinde siyah kumaş pantolon ve beyaz gömlek vardı. Onun üstünde de siyah bir kaban vardı. Saçları hafif dağınıktı. Boynundaki siyah kravat açık bir şekilde iki yandan sarkıyordu. Ve onun bu görüntüsü Asaf'ın daha önce hiç görmediği kadar tuhaftı.

Babası ona bir şey demeden yanından geçip gittiğinde arkasından bakmaktan kendini alamadı. Ardından arabaya binip uzaklaşan adamla düşünceli bir şekilde eve girdi.


Ali Nejat arabayı sürerken, günlerdir olduğu gibi yine aynı yere sürüyordu. İçindeki sıkıntı her geçen saniye daha da büyüyordu. Sanki biri kalbini yerinden çıkarıp elinde sıkıyordu. Ve bu his otuz yıldır vardı.

Araba bir tepenin önünde durduğunda bir süre çıkmayıp dışarıyı seyretti. İçindeki sıkıntı hiç gitmezken, garip bir şekilde buraya geldiğinde hem rahatlıyor hemde sinirleniyordu.

Hayatının bir gecede değiştiği yerde niye huzur buluyor asla anlamış değildi. Ne zaman buraya gelse Raşit'i düşünmekten kendini alamıyordu. Oysaki o unutmaya çalışıyordu, tıpkı otuz yıldır yaptığı gibi.

Ve yirmi altı yıl öncesine kadar gayet de güzel görmezden geliyordu. Ta ki bu tepede geçirdikleri geceye kadar.

O günden sonra Ali Nejat'ın yıllardır umursamadığı duygular büyük bir hızla canını yakmaya başlamıştı. Ve dur durak bilmeden yirmi altı yıldır devam ediyordu.

Bundan kurtulmalıydı ama nasıl? Yıllardır başaramamışken nasıl yapacaktı?

Yine kendi içinde karmaşaya girdiğinde üzerindeki kabanı yan koltuğa atıp açık duran kravatı da üzerine bıraktı.

Arabadan çıkıp arka kapıyı açarak içinden bir viski şişesi çıkarıp kapıyı kapattı. Gecenin karanlığı esir almışken her tarafı, farların aydınlattığı tepede arabanın önüne geçip otların arasına oturarak açtığı şişeyi dudaklarına götürdü.

Sert tat ağzında yayılırken yüzünü buruşturmadan edemedi. Hiç bu kadar sert içkiler içmezdi çünkü içince kendinden geçiyordu. Ama biraz da olsa kafası dağılsın diye her şeyi yapardı.

Çaresizlik böyle bir şeydi. İnsana hiç yapmadığı şeyi bile yapardı. Hemde gözü kapalı.

Hafif esen soğuk rüzgâr tenine değerken, genzini yakan alkolün yakıcı tadını çıkarmaya baktı.

Evlerin ışıkları sessiz gecede tıpkı bir ateş böceği gibi uzaktan parlarken, gözlerini kapatıp anın tadını çıkarmaya çalıştı. Her ne kadar düşünceler izin vermese de, umut etmekten başka bir şansı yoktu.

HUSUMET-GayWhere stories live. Discover now