FİNAL

4.2K 277 106
                                    

" Başınız sağolsun. "

" Allah rahmet eylesin. "

" Başınız sağolsun ağam. "

Ali Nejat hiçbir şeyi duyamıyordu. Elini sıkan elleri de, ona teselli veren sözleri de dinlemiyordu. Raşit'in yanında durup onu ayakta tuttuğunu hissediyordu sadece. Ondan güç alıyordu belki de ayakta durabilmek için. Yoksa kızının cenazesinde ayakta kalabilecek kadar güçlü olduğunu sanmıyordu.

" Ali Nejat? Hadi gidelim? " diye mırıldandı Raşit kolunu bırakmadan ondan bir cevap beklerken. Ali Nejat başını salladı olumsuz anlamda.
" Kızımı yalnız bırakmayacağım... Bugüne kadar hep bıraktım ama şimdi bırakmayacağım. " dediğinde, Raşit gözlerini yumdu.

Derin bir nefes aldı. Ali Nejat'ı böyle görmeye dayanamıyordu. Onun acı çekmesine dayanamıyordu.

Mezarlık yavaş yavaş boşalırken etraf sessizleşmişti. Sadece son duaları okuyan imam ve Raşitler kalmıştı. Bu kadardı işte, onların acısına ortak olma süreleri bu kadardı. Cenaze bitti mi herkes kaldığı yerden hayatına devam ederdi. Kimse artık onları umursamaz, aklına gelince bir iki dua okur giderdi sadece. Birinin yıkılan hayatı diğerlerinin sadece bir iki günlük tesellisi ve sözcüklerinden oluşuyordu.

Bir insan hayatı bu kadar değersiz olmamalıydı.

Bir iki acıklı cümle ve içi boş teselliler olmamalıydı.

Ali Nejat derin bir nefes almaya çalıştı ama yapamadı. Kalbi sızlıyordu. Daha kızına doyamamıştı ki... Bütün gün Raşit yanından bir saniye olsun ayrılmamıştı ama Ali Nejat'ın oğluna ihtiyacı vardı. Ama Asaf da yoktu. Kim bilir belki onun da canı yanıyordu şimdi.

Akşam olmak üzereydi ve etraf yavaş yavaş kararıyordu.

Rıdvan babasının yanına gelip kulağına bir şeyler söylediğinde Raşit başını salladı. Ardından Ali Nejat'ı daha fazla böyle yıkık görmek istemediği için onu eve götürmek için arabaya yürüttü.

" Hadi Ali, lütfen... Dinlen biraz. "

Uzaktan siyah giyinmiş, başına taktığı şapkasının altından olanları izleyen Karan hiçbir tepki vermeden duruyordu ağacın altında. Etrafın kararmasından ötürü görünmeyeceğini bilerek herkesin dağılmasından sonra yerinden çıktı. Mezarlığın aşağısına park ettiği aracına binip hızla uzaklaştı oradan. Yanına gitmesi gereken biri vardı ne de olsa.

Bir buçuk saatlik bir yolculuktan sonra eski bir evin önünde durdu. Takip edilmediğinden emin bir şekilde etrafına bakarak eve girdi.

Rutubet kokan evin içinde Asaf'ın kaldığı odaya adımladı. Çıkmadan önce Asaf'a ilaç verdiği için hâlâ baygın olması muhtemeldi. Odanın gıcırdayan kapısını açıp içeri girdiğinde yüzünü buruşturan bedenle sırıttı. Başındaki şapkayı çıkarıp saçlarını düzeltirken, Asaf'ın yanına yürüdü.

Asaf elleri ve kolları yatağın iki yanına zincirle bağlanmıştı, belini de iple sıkıca bağlamıştı kaçmaması için bütün yöntemleri denemişti. Ve ek olarak ona sürekli ilaç veriyordu. Halsiz olursa kaçmaya çalışamazdı çünkü.

" Oo günaydın kayınço, gerçi akşam oldu ama... " diye dudak büzdü Karan. Asaf başındaki feci ağrıyı ve vücudunun uyuşuk hâlini umursamadan gözlerini araladı. Beyninin içinde orkestra varmış gibi hissediyordu. Zaten başından akan kan bütün giysisini batırmıştı. Yüzü gözü kandan yapış yapıştı.

Başını çevirip Karan'ı umursamadan dışarıya baktı. Etraf karanlıktı, demek ki uzun zaman geçmişti kaçırılmasının üzerinden.

" Tahmin et nereden geliyorum? " diye sordu yavaşça yanına yürüyüp, camdan dışarı bakan gözlerinin önüne geçerken. Asaf görüş açısına giren Karan'la sessiz bir soluk bıraktı. Sinirlenmeyecekti. Sinirlenirse bu şerefsiz zevk alırdı.

HUSUMET-GayWhere stories live. Discover now