OTUZ

4.8K 385 47
                                    

Sabah güneş ışınları yüzüne vururken gözlerini açtı Asaf. Dün başına gelenlerin etkisi hâlâ üzerindeydi. Rıdvan o an orada olmasa kim bilir ne hâlde olurdu şimdi düşünmek bile istemiyordu.

Esneyerek yataktan çıkıp banyoya girdi. Kendine gelmek için sıcak bir duş alması gerekiyordu önce. Kıyafetlerini çıkarırken sıcak suyu ayarlayarak altına girdi. Rıdvan'a bir teşekkür borçluydu.

Üstünü giyerken hafif nemli saçları yüzüne geliyordu. Hava sıcak olduğu için ceketini almadan beyaz gömlek, siyah kumaş pantolonla aşağı indi. Kahvaltı hazırlanmıştı.

Babası ortalıklarda görünmezken acıktığı için bekleyemeden masaya kuruldu. Bugün şantiyeye gitmeden önce hastaneye uğraması gerekiyordu. Karan'dan aldığı ilacın ne işe yaradığını öğrenmek için önce o ilacı doktora vermesi gerekiyordu. Babasının şüphe etmemesi için de sabah iş diye evden çıkıp yapması daha mantıklı olurdu.

" Günaydın. " elindeki çayı havaya kaldırırken gelen sesle kaşları çatıldı. Babası ona selam vererek içeri girmişti. Selam vermişti. Ona...

Bu aralar değişik bir hâli vardı. Ve bu Asaf'ı endişelendiriyordu. Bir insan babasının onu umursamamasını özler miydi? Asaf özlüyordu. Babasının bu kadar garip davranmasındansa yine eski umursamazlığıyla ona gelse daha hoşuna giderdi.

En azından Asaf bu kadar yabancı hissetmezdi.

Yerine oturup ona bakmadan kahvaltı etmeye başlayan adamdan gözlerini alamadı. Bu aralar solgun duruyordu. Sabahtan akşama kadar öyle yoğun çalışıyordu ki nasıl hâlâ ayakta durabildiğine hayret ediyordu Asaf.

" Günaydın. " diye mırıldandı sessizce, biraz önce söylemeyi unuttuğu şeyi söyleyerek.

Ali Nejat oğluna yan gözle bakıp önüne döndü.

" Dün şantiyede kaza olmuş? " dedi bir anda Ali Nejat, elindeki çatalı dudaklarına götürürken göz ucuyla Asaf'a bakıp.

Asaf duraksadı. Bunu babasına söylemeyi planlamıyordu. Ona söylemediği için acaba çok kızar mıydı? Zira tersine denk gelmek bu dünyada isteyeceği son şey bile değildi.

" Neden bana söylemedin?" dedi, hâlâ bir cevap vermeyen oğluna. Asaf gergince elindeki çayı bıraktı. Dudaklarını yaladı, boğazı bir çöl gibi kurumuştu sanki birkaç saniyede.

" Az kalsın başına bir demirin düşecek olmasını başka birinden mi öğrenmeliydim? " ses tonu yavaş yavaş azarlar bir şekilde çıkmaya başlamıştı Ali Nejat'ın. Elinde değildi, o kendi içindeki karmaşasıyla uğraşırken tek oğlunun az kalsın ölecek olma ihtimali canını yakıyordu.

Asaf babasının ona söylemediği için değil de, onun için endişelendiğini anladığında dudakları aralandı. Ne diyeceğini bilemez bir hâlde baktı öylece. " Özür dilerim baba. " diye mırıldandı. Sadece öyle bir şey için onu telaşlandırmak istemiyordu o kadar. Ama belli ki babası çoktan telaşa kapılmıştı.

" Dileme! Dikkatli ol. İnşaat alanına gerekmediği sürece yaklaşma bir daha. " dediğinde, Asaf başını salladı.

" Tamam, yaklaşmam. "

Ali Nejat tekrar önüne dönerken bir şeylerin eksik olduğunu fark ettiğinde başını kaldırdı.
" Handan ve damat nerede? " diye sordu ortaya. O an Asaf da bu sabahın daha sakin olduğunu fark etmişti, çünkü Karan yoktu.

Mutfaktan hızla çıkan hizmetli kadın hemen cevapladı.
" Handan hanım biraz rahatsızmış ağam, damat bey de sabah erken çıktı. "

Asaf'ın kaşları çatıldı, o şerefsiz yine ne karıştırmaya gitmişti. Çünkü onun bir yere kaybolması hayra alamet değildi hiçbir zaman. Belki de daha yaraları iyileşmedi diye babasına görünmek istememişti diye düşündü bir anlığına ama yine de onun  bir şeyler karıştırıyor olma ihtimali daha baskındı ona göre.

HUSUMET-GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin