Levirat

6.8K 483 310
                                    

"Selamünaleyküm."diye selam verdi elindeki tespihi savuran Rıdvan. Sürmeli gözlerini tersçe çarşıya dikmiş,geleni geçeni teftiş etmekteydi.

"Aleykümselam Rıdvan Oğlum."dedi kıraathanenin sahibi. Kahveci, tavşan kanı dumanı üzerinde tüten ince belli çay bardağını bırakıp ilerlerken Rıdvan burun çekti.Çay bardağını öyle sertçe tutmuştu ki neredeyse avuçlarında parçalayacaktı kağıt misali.

O gün çıkmıyordu zihninden. Öldüğü gün dahi çıkmayacaktı.

Babasının ölüm haberini aldıkları gece evden yükselen ağıtlar,göğü delmişti. Göğ yarılmış kurak topraklarına yağmurlar bile ağlayası gelerek,sel olup akmıştı. Ağlanacaktı elbet. Bir oğul yok olmuştu. Bir baba gömülüyordu ve bir eş gitmişti dünyadan.

Babası hastalanıp öldüğünde henüz dokuz yaşındaydı Rıdvan. Epey küçüktü ama kundaktaki ve ana karnındaki kardeşlerinden daha büyüktü. En azından babasının kokusunu hatırlıyordu. Adıyaman tütünü kokuyordu parmakları,limon kolonyası sinmiş deri bir ceketi vardı hala dolapta duran. Adamın sakallarında sarı sarı sigara lekelerini anımsıyordu ve kara gözlerinde de vardı aynı sarı lekeler.
Bir daha hiç açılmamak üzere kapanmış olan o kara gözler elbetteki gözü açık gitmişti. Kucağında bir tane,karnında bir tane ve bir de Rıdvan ile dul kalmıştı karısı.O gece daha henüz ölü beden soğumadan kararlaştırmıştı yaşlılar. Bu imam nikahı haricinde hiç bir güvencesi olmayan kadın ne yapacaktı ?

Baba ocağına dönebilir miydi ? Kesin bir dille hayır demişti dedesi.
Çocuklarını bırakacaksan gel, o kadar boğaz çekemem.

Ağabeyler ne demişti pekala küçük Rıdvan çok net anımsıyordu. Bacı bizim bacımız ama çocuklara siz bakarsınız,evlendiremeyiz boy boy çocukları varken. 
"Kim ne yapacak çocuklu kadını ? Sığdıramaz elin evine."

Kayınpeder ile kayınvalide ise ortada kalmış torunlarına elbette kendi "sidikleri" olduğu için sahip çıkacaktı. Döl kendilerinindi.Argo bir biçimde Rıdvan'ın yüzüne bakıp "Oğlumun dölüdür,sidüğüdür."diyip sahip çıkacaklarına kanaat getirmişlerdi.Ama eski gelinlerini el alemin karısı olarak göremeyecek kadar da şereflilerdi. Demişlerdi ki "Git evlen ama çocuklarını göstermeyiz.Döl bizim."

Ve son olarak dedesi kararı kılmıştı Rıdvan'ın ağlamaktan şişen çocuk gözlerine bakarak.

"Bekir ile evlendirelim gitsin,alsın yengesini karısı etsin. Aha bu öksüzlerine de sahip çıksın, el değil ya kendi emmisi. Zarar gelmez."

Büyükanne ise şiddetle karşı çıkmıştı. "Ya sevdiği var ise oğlanın."

"Kuma diye alsın,bacı bacı yaşarlar."

Rıdvan söylenenlerin ne anlama geldiğini ancak o zaman idrak edebilmişti.

Annesinin bayılana kadar ağladığını hatırlıyordu. Derme çatma bir bavulları vardı tahtadan,üç beş parça kıyafeti,tahta bebek beşiğini sırtlarken ağlamaya devam ediyordu kadın. Her ihtimalde çocuklarından olmak vardı ve geriye kalan tek ihtimali ise gönlü almıyordu. Gözünden yaş akmıyordu ve o gün boynu bir kez yere düşmüştü,bir daha da hiç kaldıramamıştı başını.

"Emmine gidiyoruz."demişti annesi.

Rıdvan ise sevinçliydi çünkü amcasının silahı vardı,koyunları  vardı. Köpeği bile vardı Karabaş. Onunla oynayabilirdi. En azından babası yoksa da bir amcası vardı, babası gittiği uzak yerden dönünceye kadar göz kulak olabilirdi.

Çuvaldan hallice kumaşlı solgun kıyafetlerle taşan tahta bavulun gıcırtısı aklındaydı. Soğuk bir kış gecesinde tıklamışlardı amcanın kapısını. Rıdvan,anasının elini tutuyordu sıkıca. Babası yokken annesi de kız kardeşi de karnındaki bebekte Rıdvan'a aitti çünkü. En azından amca evine gelene dek büyük oğlan olarak gece karanlığında ana ve kardeşlerini kolluyordu.

İktidarWhere stories live. Discover now