Konak

4.2K 386 65
                                    

"Akışına bıraktım, gidiyorum

Sonu hayır mı şer mi, bilemiyorum..."

Silecekler cam üzerine yapışmış olan karı sağa sola ittirirken Rıdvan boş gözlerle yolu seyrediyordu. Radyodan çalan müzik arabanın içini dolduruyordu. İkisi de aynı anda sigara yaktığı için arabanın içi dumanaltı hale gelmiş olsa da sisli ve puslu görmek için zaten dumana gerek yoktu. Rıdvan'ın ağlamaktan kanlanan gözleri birbirine yapışıyor,nem tutmayan kirpik dipleri ise sızlamayı sürdürüyordu.

En başından beri olmaktan korktuğu yollardaydı şimdi. Yolun bitmesi bir başlangıç anlamı taşır mıydı onu da bilmiyordu.

"Yanıma gel." 

Bu lafı Mirza'dan pek çok farklı kez duymuştu. Yıllar evvel ilk öpüşmelerinde de duymuştu ,onu içinde ilk hissettiğinde de duymuştu. Damarlarında alev parçası gibi sentetikler gezinirken de duymuştu ayık gezdikleri herhangi bir kahvaltı esnasında da dillendirmişti.Rıdvan her seferinde bir kale yapmayı becermişti aslında....Öyle taştan kayadan,iri heybetli duvarlar değildi bunlar. Ne çelik kadar ağlar örebiliyordu ne de Çin Seddi misalince uzanan devasa yapılara gücü yetiyordu. Tuzdan ve kumdan da olsa kaleler yapmayı biliyordu. Bir rüzgarda devrilecek olsa da ellerinden geldiğince onun karşısına kuleleler koyarak kendini müdafa etmeyi biliyordu.

Şimdi titrek ve yorgun elleri kumdan kaleleri bile önüne sunamayacak kadar yorgundu.

Oktay gibi birinin neden ona özellikle nefret beslediğini şuursuz bilinci bir türlü idrak edememişti. Serseri olarak gördüğünden nefret beslemesini anlayabilirdi. Yine de Oktay gibi biri niçin onu aciziyet halinde tekme savurarak kışın ortasında ölüme bırakırdı,anlam veremiyordu. Anlam verememeye de devam etmek istiyordu  işte,cevabını almıştı. Öyle bir  cevap almıştı ki kulaklarının içinden doğru kaynar sular devrilse daha az yanardı canı.

Yine de Oktay'ın suratına bir yumruk patlatıp afillisinden çığlıklar savurmak anlamsızdı. İlk taşı günahsız sanılan atmıştı ve bütün oklar Rıdvan'ın üzerindeyken Rıdvan da işlerin aslını bilmese öyle düşünürdü. "Üvey,bağımlı,şiddet meyilli,serseri,aylak bir kuzen/abi." Bu imajı Oktay'ın kafasından silmiş olsa da ilk tanıdığı andan itibaren potansiyel bir tacizci olma ihtimalinin Oktay'ın zihninde yer edinmesine kızamıyordu.

O ancak olaylar daha da duyulup aileler mahvolmasın diye her şeye çomak sokan Pınar'a kırgınlık besliyordu. Kırgınlık bile demek olmazdı,hissetmiyordu. Kıza artık nefret bile besleyemiyordu.Onlar dayak yemesin diye araya girip dayak yemesinin de anlamı yoktu onlar doysun diye aç  yatmasının da anlamı yoktu. Her halükarda Pınar başına gelen korkunç şeyi yedi kat el olan "komutana" anlatırken ağabeyine anlatmıyorsa Rıdvan onun artık "salak bir masumiyete" sahip olduğuna inanmayı reddediyordu.

Oktay bu kadar yakışıklı,asil bir aileden gelen ,namı büyük bir adam olmasaydı da kör topal yaşlı ve çirkin bir adam olsaydı ama hala iyi niyetle onu korumak için evlenmek isteseydi kabul eder miydi ? Rıdvan bu ihtimale cılız bir gülüşle cevap verebilirdi. Zaten biçare,aciz bir kızcağız olmasa Oktay diğer tüm kızlar gibi onu da görmezden gelip yanıp tutuştuğu "görev aşkına" saplantılı olmaya devam ederdi. Sonuç olarak Rıdvan'ın Mirza'nın kucağına oturmak dışında pek bir çaresi kalmamıştı.

Bu saaten sonra o kızla aynı evde aynı çorbayı kaşıklayamazdı. Bu saaten sonra ona kıyamasa da onun için tırnağını da kıpırdatmazdı. Birinin zihninde sonsuza kadar "istismarcı ağabey" olarak mıh gibi kazınma sebebi o olacaktı.

"Bebeğim ?"

"Efendim."dedi Rıdvan sigaradan uzun bir nefes çekerek.

"Daldın gittin yine." Mirza ellerini Rıdvan'ın elleri üzerine kapatırken Rıdvan hissiz bir biçimde Mirza'nın elini tuttu.

Onu sevmeliydi. Kendine bunu hatırlattı. Onu sevmeliydi çünkü dünya üzerinde onu tanıyan,onu düşünen ve onu seven tek adam oydu. Bir an olsun Oktay'ın gülünç samimiyetine inanmış olsa da ne aile ne de arkadaş olma ihtimalleri kalmamıştı artık. Pınar bütün ihtimalleri kendisi için de Rıdvan için de birer birer devirmişti.

"Mirza."dedi Rıdvan burun çekerek. "Benim kimsem yok.Zaten yoktu da ama ...her neyse,işte."

Mirza'nın kaşları çatılırken Rıdvan ezik büzük duruşunu düzeltti. Başı öne eğikti tıpkı kader mahkumları gibi. Dünyanın yükünü sırtında taşıyan Atlas misali iki büklüm kamburu da kendisiyleydi. Yüzünden düşen bin parçasının her biri "suya düşmüş" ama yüzememiş,batık haldeydi. Buna rağmen sert çıkarmaya çalıştığı cılız sesini toplamış,kanlı gözleriyle sigarasından uzun bir nefes daha almıştı.

"Sanma yani kimsem yok diye sana minnet edeceğimi falan. Duydun mu ? Konağa giriyorum,evine geleceğim ama sadece bir gece."diye fısıldadı Rıdvan gözlerini yumup. "Bana söz ver,sabah gün ışığı geldiğinde kimseler duymadan bilmeden beni buradan götüreceksin. Sadece sen ve ben olacağımız bir dünyamız olacak."

Mirza tebessümle birlikte iri gözlerini oğlanın sürmeli kara gözlerine çevirdi. Oğlanın eline uzun bir öpücük kondururken "Canım kurban,söyle."diye mırıldandı.

"Başkasıyla yatmayı bırakacaksın."dedi Rıdvan sulanan gözleriyle. "Her kavga ettiğimizde başka oğlanların kollarına atlamayacaksın,kavga ettiğimizde yüzüme vurmayacaksın,yüzüme sigara atmayacaksın,bana bağırmayacaksın. Silah patlatmayacaksın."

"O olaylar için özrümü dilemiştim,çileden çıkarttığın için öyle olmuştu."dedi Mirza sertçe. "Sana sadece iki gün mal vermedim,başkasının koynuna girdin diye."

"Sen hep giriyorsun."

"Ben farklıyım."diye tısladı Mirza. 

"İçine alan değil,içeri sokuşturan olduğun için mi ?"dedi Mirza'nın gözlerine sertçe bir bakış yollayarak. "Bana söz vereceksin,başka kimse olmayacak."

Mirza konağın ahşap kapısının önünde arabayı durdururken derin bir nefes verdi.

"Seni burada biraz misafir edeceğim,ikimize ev bulacağım,sonsuza kadar birlikte olacağız. Seni üzersem de şerefsizim."

"Çekmem çünkü."dedi Rıdvan tebessümle. "Çatıdan atlarım,kafaya sıkarım. Damardan yüksek doz enjekte ederim ama çekmem. Kaybedecek bir tek sikik onurum kaldı,Allah'ıma yemin olsun çekmem..."






İktidarKde žijí příběhy. Začni objevovat