Yetersizlik Çitleri

2.4K 282 65
                                    

"Seni vurup kanadını kırarlar ciğerim ağlar gitme..."

Bazen hayatta en zorlayıcı şeylerden biri aslında tam manasıyla günlük olarak yaptığın rutin işleri bile "yarım yamalak yapıyormuş" hissine kapılmaktı. Rıdvan ise bu hissi en dibine kadar yaşıyordu o an. Kendini bir çuval dolusu utanç kaynağı olarak görmeye o kadar alışmıştı ki Oktay'a ilk teklif ettiği şey evden uzaklaşmak olmuştu. Nerede kalacağını bilmiyordu ancak Oktay ailesi ve arkadaşları ile zaman geçirip onları ağırlarken onu rezil etmekten korkuyordu.

Sanki ailesi ve arkadaşlarıyla dolu güzel bir sofraya yakışabilecek kadar kıymetli hissetmiyordu kendini. Bir aptallık ederdi. Sonuçta onun misafirleri kadar eğitim ve kültür seviyesine sahip değildi,cahil hissediyordu. Yanlış kelam ederdi,aptalca sözcükler kullanırdı belki Oktay'ı da mahcup ederdi. Çatalı  uçtan tutmazdı da misal avuçlayarak tutardı genelde ve bundan bile utanır sıkılır olmuştu. Hatta kendi nefes alış verişini dahi yetersizlik hissiyle dolup taşmış gibi hissediyordu zira kendiliğinden olmasa,kesin onu da yanlış yapardı.

Ya yine bir kriz tutarsa? Ne yapacağını hiç ama hiç bilmiyordu. Krizler tekliyordu. Bazen buzlu su ile şok etkisi yapıyordu bazen içkiye vuruyordu. Çoğu zaman Oktay onun ufak tefek kaçamaklar yapmasına ve hafif kafa yapıcı otlar tüttürmesine müsade ediyordu. Bunların her biri asker kökenli bir ailenin ve arkadaş çevresinin yanında yapılmaması gereken şeylerdi. Rıdvan o an gelirse ne yapacağını kara kara düşünüyordu.

Onun üzerindeki kara bulutları dağıtmak konusunda başarılı olan kişi ise Oktay olmuştu. Durmadan arkasından sıkıca sarılıyor,kafasını dağıtmak için şakalar yapıp dikkati başka yöne çekiyordu.

"Bu sofraya en güzel ne yakışır biliyon mu?"dedi Oktay kehribarlarını kısıp sırıtırken. Sinekkaydı biçimde traş olmuştu. Yüzünde en ufak pürüz dahi yoktu.Rıdvan içten içe "Ben kessem traş olmuş yarrağa benzerim."diye alaya vurmuştu lakin üç numara saç ve sıfır sakalla bu adam nasıl heykel gibi durabiliyordu anlam veremiyordu.

"Valla kar kış kıyamette çiçek bulamadım komutan vazoya koymalık,bekar evinde anca bu."diye mırıldandı Rıdvan sıkıntıyla. "Temiz örtü vardı ya ona bakalım en azından."

"Yanlış cevap."

"Ee?"

"Sen yakışırsın."diye mırıldandı Oktay. "Geçsene baş köşeye."

"Ayıp olur."dedi Rıdvan kaş çatıp. "Ev sahibi sensin."

"Ev sahibinin sahibi de sensin."diye yanıtladı Oktay çapkın bir sırıtışla birlikte oğlanın yanağına buse kondurup. "Geç dedik lan,geçsene."

"Annen ya da baban otursun."dedi Rıdvan dudak dişleyip. "Evin büyüğü ya hani."

"Ne nazlı çıktın sen de be,tamam gel kucağa otur."

"Herkesin içinde mi ?"dedi Rıdvan göz irileştirip. 

"Daha gelen giden olmadı,gel odaya..."

"Vura vura indiriyoruz olum seninkini,dağa taşa çarpmalı indiriyoruz."diye mırıldandı Rıdvan kızararak. "Şimdi gelir millet havada selamlama milleti,ayıp olacak..."

Gerçekten de o saniye cümlesi havada asılı kaldığı vakit zil çalmıştı. Oktay'ın arkadaşları lojmanın girişinde onun ailesini karşılamış,birlikte kata doğru yol almışlardı. Rıdvan istemsizce kasılmış hissediyordu. Aslında Pınar'ın dolaylı yoldan açtığı virajlı yolun ortasında kendisini bulmuştu. Yine de sonuç her ne olursa olsun kimin masum kimin kötü olduğundan ziyade o ana odaklanmak gerekliydi. Her halükarda Rıdvan ansızın hayatlarında beliren ve pek de örnek teşkil etmeyen biriydi.

İktidarWhere stories live. Discover now