Deja Vu

4.5K 413 34
                                    

Karın üzerinde  kendi kusmuğunun üzerine tekrar kusmuş,iki büklüm biçimde sürünerek dizlerinin üzerinde ilerlemişti. İlerlemeye çalışsa da bu mümkün değildi. Artık beynine hükmedemiyor,kanayan tırnak dipleriyle inşaatın tuğlalarını deşiyordu. Çığlıkları gecenin beyaz sessizliğinde kurt ulumalarının arasına kayboluyordu.

Boş,terk edilmiş bir inşaatın içerisinde can çekişirken kendi çığlıkları ve kusmuğu üzerinde debeleniyordu. Kanlanan gözleri seğiriyor, nefes alış verişleri kontrolden çıkıyordu. Sonsuz bir kaygı hissediyordu. Elleri boşalmıştı ve boşlukta öylece savruluyordu. İhtiyaç duyduğu zehri alamadıkça kaygısı artıyor,arkasından azrail kovalıyormuş gibi ölüme her an bir adım daha yakında gelip gittiğini hissediyordu.

Uzaklarda parlayan evlerin lambaları gözünde kısılıyordu. Bir anda irileşiyor bir anda küçülüyordu tüm ışık huzmeleri.  Işıklar iç içe geçip birbiriyle dans ediyordu ve Rıdvan gözlerini sıkıca yumarken başka şeyler düşünmeye gayret ediyordu.

Soba üzerinde kestane kızartabilirdi. Televizyon karşısında uyuyacağı sıcak bir koltuk hayaliyle buz suratını daha da keskin halde gömdü. Yüzü bile hissizleşmiş,tuğlaların arasında kendi çığlıklarıyla boğuşur vaziyete gelmişti. Pazar banyosunda gözüne kaçan sabun,annesinin küçükken onu yıkadığı kırmızı leğen,güğümlerde kaynattığı sular....Kaynar su oğlanı haşlamasın diye hamile karnıyla eğilip doğrulmakta güç çekerek döktüğü soğuk su.

Rıdvan tüm hisler üzerinde aynı anda baskı kurarken kanayan tırnaklarıyla tuğlaya daha da sertçe tırnaklarını geçirdi.

Genizden bir iniltiyle kıvranırken ağzına dolan anlamsız tatlarla bir oldu. Dolma biberin yeşil dolmasını sevmez,pilavını yerdi. Sonra büyümüştü. Bir anda dolma biberler artık daha az acı ve daha yenilebilir olmuştu yoğurtla. Sonra yoğurda da gerek kalmadan dolma biberleri yiyecek kadar büyümüş,pilavını ayırmaz olmuştu.Ağzına annesinin yaptığı yemeklerin tadı doluyor bir yandan da  Dilan'ın ona anlattığı hikayeler zihninde çınlıyordu.

Soba üzerinde portakal kabuklarının kokusu misal. Soba üstüne attığı portakalların kabuk kokusu yeniden etrafını sarmış gibi hissediyordu.

Narenciye kokusu o kadar derinden geliyordu ki sanki portakalların kokusu eline sinmiş kadar yoğundu. Ancak bu meyve kabuğu kokusundan hoş bir ten kokusu gibiydi, hafif naneli portakalın şekerimsi baharatımsı erkeksi bir haliydi.Rıdvan burnuna dolan kokuyla birlikte yüzünü buza daha çok gömerken acıyla inliyordu. Koku yanı başında,burada geliyordu.Koku buram buram Oktay Komutan  gibi kokuyordu.Onu bilinci açık vaziyette doğru düzgün gördüğü gün kitapçıya sinen kokusu gibi ciğerine ciğerine işliyordu.

Rıdvan ağlamaktan şişen gözlerini araladığında devasa erkek postallarının sivri ucuyla göz göze gelmişti. Parlak,siyah botları sisli görüyor olsa da gözlerini acıyla kırpıştırmıştı. Bulanan midesi yeniden öğürtü ile kasılırken bir avuç ekmek ve suyu da dahil,kendi safra suyunu kusmuştu.

Postallar ona yaklaşıyor,üzerine doğru kapanıyordu.Koku burnundan içeri dolarken zihni sürekli bir deja vu hissini kendisine hatırlatıyordu.Oktay'ın onu baygın bulduğu geceye dönüyordu zihni yeniden.

Bu postallar biraz sonra soğukta kimsesiz titreyen bedenine tekmeler geçirecekti. Rıdvan korkuyla iki büklüm halde kıvrılmış,öğürtü ile midesindekileri çıkarırken karnını tutup tekme yememek için ellerini kendine siper yapmaya çalışıyordu.Postallar ona tekme olarak inmiyordu. Üzerinde gezinen beyaz,kemikli ve yapılı elleri hissetse de deja vu böyle değildi,zihni o kadar bulanık haldeydi ki anıları bile yanlış hesaplar hale gelmişti.

"Rıdvan..."

İsmini söylememişti.

Bunun yerine sadece küfürler,tekmeler ve yumruklar indirmişti. Deja vu zihninde siliniyor,bambaşka formatlara evriliyordu.

"Ölüyorum..."diye fısıldadı Rıdvan. "Bu sefer gerçekten ölüyorum."

"Gözlerime bak."

Rıdvan'ın puslu bakışları kendisini buzlu zeminden kucaklayan yüze kaydığında  deja vu hissinin zihninde karmaşık anılarla artık onunla alay ettiğine neredeyse emindi. Oktay'ı ,yanlış anımsadığı anının içerisinde görüyordu.Postallar sırtına ve karnına inmiyordu. Oktay'ın kucağında Rıdvan terli saçlarının geriye ittirildiğini hissediyordu.

"Yavrum,ısır..."

Oktay'ın parmakları Rıdvan'ın ağzının içine yollanırken Rıdvan korkuyla geri çekilmişti. Anısında ağzına parmak yollayarak boğulmak yoktu lakin karnına tekme yediğini net hatırlıyordu. Silikleşen deja vu ağzına yollanan parmaklarla belirginleşiyordu.

"Çeneni kitleme,elimi ısır. Gözlerime bak."

Oktay çenesini tamamen kilitlemiş oğlanın ağzına parmaklarını gönderiyor,dili ters dönmesin diye kendi parmaklarının acıdan kopuyor gibi kavranmasına direniyordu. Rıdvan kendini o kadar çok kitlemişti ki neredeyse kendi dilini yutacak kadar bilinci ortadan kaybolmuştu. Oktay  oğlanın parmaklarına kitlenmesine müsade ederken onun mosmor gözlerine kehribarlarını dikti.

"Buradayım."diye kaş çattı Oktay. "Dişlerini yavaşça çek,elimi ısır."

Rıdvan boşlukta gezinen gözlerini iki kez açıp kapatsa da  hala anıdaki aksaklığı anımsıyor,olayın böyle yaşanmadığını düşünüyordu. Çenesini ayırmaya zorlasa da göz kapaklarını bile sabit tutamıyordu. Şakakları ve kulaklarına  ağrı girerken kasılan çenesi titriyor,göz bebekleri daha da irileşiyordu.

"Oktay."diye mırıldandı Rıdvan tüm renkler ve ışıklar birbiri içine giriyordu. Sanki dünya çamaşır makinesinin dönen kazanından ibaretti.Dünyayı izlemek şimdi dönen çamaşır makinesinin içindeki çamaşırları izlemeye benziyordu. 

Gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu bile anımsayamadığı renk cümbüşüne cılız bir bakış yolladı. Yine gördüğü halislerden birinde miydi yoksa soğuğun ısırığında yavaşça ölüyor muydu? Gecenin köründeki kar fırtınasında Oktay onu nerede,nasıl bulacaktı. Bulsa da artık onun için ne yapabilecekti?

"Ölüyor muyum ?Y-Yalnız ölmek istemiyorum,hayalimdeysen de ben  ölene kadar gitme..."

İktidarWhere stories live. Discover now