Dişe Diş Kana Kan

4.4K 358 72
                                    

Rıdvan kelimenin tam anlamıyla hastanelerden nefret ederdi. O kusursuz beyazlık,ışıklandırma sistemi ve dehşet verici koku onun için yüz ekşitmelik bir durumdu. En son ne zaman hastaneye geldiğini bile hatırlamıyordu. Hasta olduğunda çoraplarının içine limon sıkıştırıp kafasına göre ilaç atmak ile atlatırdı bu tarz durumları. Muhtemelen en son küçükken geldiği bu yere düşmemek için ölüm döşeğinde yaşlı bir adam olduğu vakte kadar geçecek süreye kadar uğramak da istemezdi. O kendine has efil efil koku burnuna çalındığında damağında kekremsi ve acı bir tat peydah oluyordu. Kokunun adeta ilaç tadı vardı ve Rıdvan bundan nefret ediyordu.

Şimdi ise canı derdine düştüğü için kokuya da loş ışıklara da aldırış etmiyordu. Kusursuz beyazlık bile canını sıkmıyordu çünkü gözlerine bir sis perdesi inmişti de tüm dünya anında kararmış gibi bir hisle boğuşuyordu. Pınar sedyeyle acil kapısından içeri doğru sokuşturulduğunda kapının önünde durması gerekmişti.Rıdvan hır gür çıkarmadı. Normalde olsa dağları devireceği,tüm hastaneyi feryat ettireceği bir şey için gıkını dahi çıkarmamıştı. Oysa kuvveti yerindeydi. Öyle gür bir çığlık ile hastaneyi inletirdi ki morgtaki göçmüş ruhlar bile uzak yollardan onu işitiridi. Ölüme yaşam arasındaki arafta gelip gidenler,kulak zarları yırtılarak gerçek dünyadan gelen sesi işitebilirdi.

Ne haykıracak nefesi vardı ne de bunun için harcayacak bir enerjisi. Tüm varlığı ve eylemleri gibi çığlık atmak da küfürler savurmak da  lüzumsuz geliyordu gözüne. Tıpkı dünyada soluduğu her nefes gibi atacağı her çığlık,Pınar için yapacağı her hareket bir o kadar gereksiz hissettiriyordu. Kimse ezilmesin diye kendi bedenini çiğnetmeye o kadar alışmıştı ki artık ayaklar altında olmak dışında her hangi bir konumu kendine layık göremiyordu Rıdvan. Değil baş üzerinde taç edilmek kendisine dair reva gördüğü tek pozisyon belki "işe yaramaz ve eskimiş" diye bir kenara atılmak olurdu. Bundan gayrisini ne kendine yakıştırıyor ne de hayal edebiliyordu.

Tamamen tükenmiş halde hastanenin soğuk duvarlarına sırtını koyduğunda bitik halde çöküvermişti.

Yeşil alanın ilerisinde elini yaralayan küçük bir kızın ağabeyi eli sargı bezinde olan kızın gözyaşları kurusun diye durmaksızın komik hareketler yapıyordu. Kah hastane koridorunda sürünerek kızı güldürüyor,kah kızın bandajına bakıp kendince komik olduğunu düşündüğü bir şeylerden bahsediyordu. Doktorla konuşmak için sırada bekleyen telaşlı ebeveynlerinin gerginliği arasında muhtemelen bu ufak "kaza" ağabeyi tarafından küçük kıza unutturulmaya çalışılıyordu.Kendi kız kardeşinin hastaneyi inleten çığlıkları arasındaki Rıdvan ellerinde keçeleşmiş ve kurumuş kana bakarak bomboş gözlerle nefeslendi.

Bir daha onu iyileştirmeye çalışacağı kadar küçük bir yara değildi ki saracaktı. Bu "küçük bir yara" bile değildi ki sarmaya çalışacaktı.Omuzlarında hissettiği elle birlikte duraksadı.

"Güzelim,bir şeyler iç."

Mirza elindeki çayı oğlana uzatırken Mirza karton bardağa boş bir bakış yolladı. Mirza onu oturması için sandalyeye doğru çektiğinde Rıdvan bir hamur parçası gibi elastik hissediyordu.

"Bu senin problemin değil."diye mırıldandı Mirza hırsla. "Yapmayı biliyorsa,bakmayı da bilecekler. Ne kastın!"

"Senin kız kardeşlerin.."

"Benim kız kardeşlerim nikahsız bir herifin altına yatsa hastanede başında beklemem."diye fısıldadı Mirza. "Tenhada bitiririm."

"İyi."dedi Rıdvan kan çanağına dönmüş gözlerle. "İyi ki hamile kalma özelliğim yok. Sen mal vermeyince başkalarıyla oluyorum ya,es kaza hamile falan kalsam senin çocuğun olduğuna inandıramam piçini..."

İktidarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin