2.

3.5K 138 32
                                    

Aradan geçen bir saatin ardından, bu hayatta koşulsuz şartsız benden desteğini esirgemeyen, bana hep inanan biricik halam ve en az dedem kadar köhne fikirlere sahip amcam teşrif ettiler.

Allah'tan amcanın benim yaşındaki oğlu, Hakan ile çok iyi anlaşıyordum. Babasından çok farklı olarak modern bir adamdı. Liseyi bitirdikten sonra amcam okumasına izin vermemişti. Sebebi de köyde kendisine yardımcı olacak kimsenin olmayışıydı. Diğer cocukları henüz kardeşimle yaşıttılar.

Halbuki Hakan'ın dersleri bana göre daha iyiydi.

Şimdi daha iyi anlıyorum, çobanların neden yks'de sürekli Türkiye birincisi olarak çıktıklarını. Çünkü adamlar, sürekli yokluk veya zorluk gördükleri için, zeka fışkırıyorlardı adeta...

Hakan'ın yüzü ise, köy yerinde yaşadığı için çok çilli olup, hafif esmer bir tene sahipti.
Onun dışında hayatımda tanıştığım, ilişki yaşadığım birçok kişiden daha anlayışlı, ve daha adam gibi bir adamdı.

Kırmaz, incitmez, bile isteye laf sokmazdı kimseye. Önce dinler, sonra yanlış bulduğu bir şeyi ona güzel bir dille yargılamadan anlamayı tercih ederdi. Açıkçası Hakan gibi bir kuzene sahip olduğum için, hep çok şanslı hissediyordum kendimi

Ben ise süt beyazı bir tene sahip olup, siyah göz, kumral saç ve 178'e yakın bir boya sahiptim. Kilom ise ne eksik ne fazla, yakışıyordu bedenime. Spor da yaptığımdan için hem oran orantılı bir fiziğim, hemde hafif kaslarım vardı fakat pek belirgin olmadığından kendimi kaslı hissetmezdim. Sadece sıkı bir fiziğim var der, geçerdim.

Oturduğum yerden kalkarak, amcama doğru adımlayıp, elini öpüp başıma koydum. "Hoş geldin amca" dedim.

O da "Asıl sen hoş geldin yeğenim" dedi alaylı bir sesle.

Alaylı konuşmasının en büyük sebebi, her yıl olduğu gibi, marul tarlasında çalıştırılmamdı. Amcamdan sonra, yengemin elini de öptükten sonra, kapı girişinde Hakan'ı gördüm. Atik bir hareketle yanıma uğrayıp, omzumdan tuttuğu gibi sıkıca sarıldı bana

"Hoş geldin kardeşim" deyip ayrıldığında, ağzı kulaklarında gördüm Hakan'ı.

"Eyvallah Hakan'ım. Bende seni gördüğüme çok mutlu oldum" dedim benim boyumdaki kuzenime. Doğrusu gerekirse, her hafta görüntülü mutlaka konuşuyorduk. Ama kanlı canlı karşımda görmek, kucağın kucağa değmesi daha bir huzur ve mutluluk katıyordu aramıza.

Hoş beş sohbetlerden sonra akşam oldu. Halam yediğimiz sofrayı annem ve amcamın 15 yaşındaki kızıyla kaldırdıktan sonra, mutfağa girip çay yaptılar.

Çay hazırlanırken, dedem iki oğlunu eliyle kalkmasını söyleyip, eşine dönüp baktı "Hanım, biz kahvehaneye gideceğiz. Siz çayınızı rahat rahat için" dedi stabil bir sesle.

Dedeme karşılık olarak, ninem, tebessüm ederek başını sallamakla yetindi. Dedem ve oğulları çıktıktan yarım saat sonra, Hakan ile çaylarımızı yarım bırakarak, kendimizi dışarı attık.

Dışarda yürüyeceğimiz hava zifiri karanlık olduğundan, içim bir tuhaf ilerleyerek, Hakan'ın adımlarını takip ettim.Evi ise, baya arkamızda bırakmıştık.

Bugün maç olduğundan, bizde kahvehaneye uğramayı düşünüyorduk. Yani özellikle hakan ısrar etti, bende ses etmeden uymak zorunda kaldım.

Birkaç adım daha attığımızda, Hakan bir anda yerinde mıhlanıp ellerini hızla ceplerine iliştirdi. Ardından yüzüme bakarak

"Emre, benim telefonum evde kaldı be oğlum. Sen beş dakika burda bekle, ben koşa koşa alıp geleyim olur mu?" diye ricalı sorunca, el mahkum ağzımı aralayarak "Sorun yok ama erken gelmeye çalış" dedim ve etrafıma baktım. Karanlıktan pek birşey gözükmüyordu.

Biri beni tutup  şuracıkta sikse, namusum kim vurduya gidecekti. Ben bunları düşünürken, Hakan daha da konuşmadan, arkasını döndüğü gibi, şimşek hızında gözden kayboldu ve beni köpek ulumalarıyla baş başa bıraktı.

'O şişme bebek gibi götünü sikeyim ben Hakan' dedim kısık sesle.

Aradan dakika geçmeden, uzaktan dev gibi bir beden bu tarafa doğru karartı yapınca, hızlı hızlı nefesler alarak sertçe yutkundum. 'İşte şimdi sıçtın Emre' dedim ağzımın kenarıyla.

Karartı yaklaştıkça, arkasında beliren köpek karartısı beni saniyesinde bin kere öbür dünyaya götürüp getiriyordu.

Tekrar yutkunacağım sırada, yutkunmam boğazımda kalıp, hafif acır gibi oldu boğazım.

Çünkü omzunda el hissetmiştim. Kafamı olabildiği en yükseğe kaldırdığımda. "Emre, gece gece ne arıyorsun oğlum burada ya biri tutup sikse"

"S-sen kimsin" dedim, korkudan sarkan ve ağladı ağlayacak ifademle.

"Benim oğlum korkma, babanın kuzeni İlhami"

"İlhami abi" dedim ve sinirle duraksayarak, sanki adamım suçu varmış gibi "Abi zaten kapkara birşeysin, ne bu gizemli havalar. Öldüm öldüm dirildim...hala hala"

İlhami abinin keyifli kıkırtısını kulağıma ilişince, yanaklarımı şişirerek nefesimi havayla temas ettirdim.

Bedenim biraz da olsa gevşemişti, lakin köpeğin havlamasıyla iki adım geriye giderek çukura bastım ama son anda kendimi toparlayarak, dik pozisyonuma döndüm tekrardan.

"Şero, eve git oğlum" dediğinde, köpek bu teklifi dünden bekliyormuş gibi, ayaklarını götüne vura vura koştu.

İlhami abinin yaşı 32'lerindeydi. Bildiğim kadarıyla severek evlendiği kızdan epey bir soğumuş ve henüz bir yaşında bir oğulları vardı.

Tipi ise eh işte, götümün kenarına benzetirdim onu. Çirkin olduğundan değil, ben bu benzetmeyi yapmıştım.
Ama İnsanların üzerinde bir tesir bıraktığı da tartışılmazdı. Çokça şerefsiz, bir o kadar da mert delikanlı biriydi elbette. Kimse sevmese bile ben yiğidin hakkını hiğite teslim ederdim hep.

"Nereye böyle" diye lakayt bir şekilde sorunca, içimden sabır çekerek "Babamın yanına... Tam kahvehaneye gidiyorduk ki, Hakan bey telefonunu evde unutmuş" dedim.

Hmmlandı ve benimle beraber, Hakan'ı beklemeye karar verdi. Hakan gelincede tek kelime etmeden, yıla koyulduk. İlhami abi, Hakan ile samimi olduğundan, elini omzuna koymuştu. Hakan da böyle biriydi işte

YASAKLI GÜNAHLAR    Where stories live. Discover now