11.

2.5K 101 49
                                    

Tam bir haftadır ne ben İlhami'yi görüyordum ne de o beni...

Son vukuatımız onu biraz olsun silkelemiş gibiydi. Bu da ister istemez az da olsa rahat nefes almamı sağlamıştı. Şimdi de tozlu yolda Hakan ile kahvehaneye doğru yürüyorduk. Ayaklarımıza baktığımda sanki anlaşmış gibi, aynı anda hareket edip, sonra havalanıp yere değiyordu.

Saat ise akşam 7'ye gelmiş, hava da iyice kararmıştı. Yolda rastladığımız her insan evladı, olduğundan daha iri ve gözleri kedilerin gözü gibi parlamaktaydı. Bu da ister istemez ürkmeme sebep oluyordu.

Şuan dolunaydan gelen beyaz ışıkla önümüzü görecek kadar, sarsak sarsak ilerliyorduk.

"İsmo fotoğraf gönderdi mi sana?" yanımdaki adama yamuk bir ağızla soru sorup tekrar önüme döndüm "Yok göndermedi henüz" diye sırıttı.

"Oğlum rahat bırak la çocuğu yazık günahtır"

Hakan gülerek "Ben rahat bırakıyorum da o kaşınıyor. Kahvehaneye davet ettim. Kesin oradadır"

Kendisine dönerek "Sende adamı azdırıp azdırıp sonra beni rahat bırakmıyor diyorsun amına koyayım" deyip önüme döndüm tekrardan.

Doğrusu gerekirse, kaç gündür keyfim yerindeydi. Sanki geçirdiğim iki haftanın içi boşalmış gibiydi. Elimden geldiğince halamlara gidiyor kuzenimle oynuyordum. Yada sosyal medyada, okuldaki arkadaşlarımla takılıyordum.

Ne var ki tam İlhami'lerin evinin önünden gececeğimiz vakit bütün keyfim tekrardan gitmişti. Kapının önünde bir karartı ve elinde sigarayla oturmuş birini gördüğümde gözlerim ister istemez kısıldı. Biraz daha dikkatli baktığımda, bu kişinin İlhami'den başkası olmadığını gördüm.

Elimi Hakan'ın koluna atıp kendimle çekiştirerek "Haydi Hakan, biraz hızlan kahvehaneye gideceğiz daha. Hem havada iyice soğudu"

Hakan, karanlıkta parlayan gözleriyle bana dönüp elinin tersini alnıma koydu "Ee hasta da değilsin"

"Ne alaka Hakan" itiraz eder bir ses tonuyla konuştuğumda "Yazın ortasında soğuk dedin ya..."

"Ee olamaz mı Hakan" dediğimde "Sence!!" diye yanıtladı ve arkasını dönerek İlhami'nin yanına doğru adımladı. Arkasından kısık sesle "Hakan, Hakan" diye seslensemde beni tınlamayıp yoluna devam etti.

Şöyle bir etrafıma baktığımda, yine zifiri karanlıkta uzaktan küçük görünen ama yaklaştıkça boyutlar arası geçiş yapan birini gördüğüm an topuklayıp onların yanına gittim el mecbur.

"Abi canını sıkma ya, sende biraz sakin ol!"

Neye canını sıkmayacaktı ki. Ben yanlarına gitmeden ne konuştular ki acaba. Neyi kaçırdım acaba? Neyse Hakan'a sorardım artık.

Ardından İçimden sıkıntılı bir şekilde oflayarak ağzıma kilit vurulmuş gibi sadece hareketsizce bekledim.

İlhami'de dönüp bana bakmıyor, konuşmuyor en ufak bir imada dahi bulunmuyordu. Nedense gözden ırak, sesini çıkarmadan oturmuş hali hiç hoşuma gitmemişti.

"Haydi Hakan siz gidin. Ben de içeri geçeceğim zaten!" ses tonu sakin bir o kadar da bu sikik herifi bir an önce yanımdan götür der gibiydi.

"Tamam abi canını sıkma sen yine de. Eğer birşey lazım olursa her zaman emrindeyim"

Acı bir gülüş bırakarak "Oğlum baban benle konuşmanı istemiyor, sen yanımdan ayrılmıyorsun" dedi ve sigarasını ağzına götürüp yanaklarını içine gömdü.

Böyle söyleyince kaşlarım havalandı ve direkt konuya atlayarak "Amcamla konuşmuyor musun?" diye soru verdim lakin cevap vermek yerine "Haydi Hakan. Herşeye rağmen benimle konuşman ayrı bir büyüklük. Sağol" deyip elini Hakan'ın sırtına vurdu.

YASAKLI GÜNAHLAR    Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin