14.

2.1K 102 112
                                    

Emre'nin ağzından

Alnımda biriken terleri kolumla silerek traktörün el frenini kaldırdım.

"Burası tamamdır dede" diye haber edip, traktörden atladım ve römorkun altında oturan dedemin yanına giderek hemen yan tarafına çöküp, başımı  dedemin bacağına yasladım. Çok geçmeden Hakan'da tarlanın sağ tarafını tekrardan askılı pulluk ile dalga dalga sürüp traktörü durdurdu.

Dedem uzanıp şakağımdan öperek "Acıktın mı oğlum?" diye sorunca

Kafamı sallayarak "Hem acıktım hem yoruldum valla dede" gerçekten de sanki 50 jop yemiş gibi sesim bitkin çıkmış, bedenimi halsiz hissediyordum. Üstüne birde öğle sıcaklığında sürekli guruldayan karnım, iyice perişan etmişti beni...

Hakan da aynı ben gibi uzanarak başını dedemin diğer bacağına yasladı "Açlıktan geberdim yav!" diye ofladığında dedem cebinden çıkardığı peçeteyle Hakan'ın alnında biriken terleri silip peçeteyi kenara attı ve cebinden telefonunu çıkardı.

Telefonun çağrı sesi kulağıma ilişince doğrulup Hakan'a göz kırptığımda yorgunluktan banane der gibi yüzünü diğer tarafa çevirdi

Dedem "Hanım, yemek hazır mı?" diye sorusunu sorup elini boynuma attı.

"İyi, tamam geliyorum. Biraz fazla koy İlhami'de tarlada"

"Tamam, Allah razı olsun" arada ninemle atışsa da kıyamıyordu hanımına. Görücü usulünden doğan bir aşk hikayesiydi onların ki, saygı, sevgi ve sadakat...

Dedem telefonu kapattıktan sonra gözünü benden çekip diğer torununa dönderdi

"Hakan haydi oğlum, beraber gidip yemekleri getirelim" Hakan itiraz edecek gibi olsada, dedeme karşı çıkamadığı için el mecbur ayaklanıp benim sırıtık yüzüme bakarak küfür eder gibi pantolonun arkasındaki toprağı silkeledi.

Dedem de aynı işlemi kendi pantolununa  verdikten sonra, parmağını ağzına götürerek kalın ve koyu bir ıslık çaldı.

İlhami bizim tarafa dönüp baktığında, dedem eliyle gelmesini işaret verip yarım tur bana döndü "Emre'm, sen biraz dinlen, yarım saate oğluma yemeği getireceğim"

Cevap vermedim. Sadece hafif tebessümle geçiştirerek, karalarımı bize yaklaşan adama kaydırdım. Çünkü bir haftadır onu görmüyor, fena halde merak ediyordum.

Adımları az mesafeye yaklaştığı vakit "Efendim enişte, bir isteğin mi var?" diye söze başladı. Benimle göz göze gelmemeye niyetliymiş gibi, gözlerini benden sakınıyor hissetsem de, yerimde kıpırdamadan öylece hal ve tavırlarına baktım.

"İlhami, Hakan'la yemek getirmeye gidiyoruz , gel yemeğini bizimle ye diyecektim!"

"Zahmet etmeseydin eniştem, ben eve gider yer..."

Dedem kesin bir dille parmağın kaldırarak "Oğlum sanki yabancıymışsın gibi konuştuğunu bir daha duyarsam bozuşuruz bak" diye ikaz etti ve elini İlhami'nin günler içinde çökmüş omuzlarına bıraktı

İlhami'de aynı şekil minnet edercesine elini dedemin kırışmış ellerinin üzerine yaslayıp iki kere vurdu "Eyvallah eniştem, Allah razı olsun senden. Babamdan sonra bana çok babalık yaptın" duygusal bir ortam oluşunca, göz pınarlarımda anında yaşlar belirdi.

İlhami'nin babasının fotoğrafını hiç görmemiştim. Babamın anlattığına göre, İlhami'den bile daha heybetli ve yakışıklı biriymiş.

Benim de bildiğim tek şey İlhami daha çok küçükken babasız kaldığıydı.

YASAKLI GÜNAHLAR    Where stories live. Discover now