5.

2.8K 122 34
                                    

Babamların köyden gitmesinin üzerinden bir hafta geçmişti artık.

Ninemde, köyün meydanındaki bakkaldan almam gereken listeleri, akşamdan bana yazdırtıp, benimle kapıya kadar gelmişti şuan.

Yandan yandan güneşin ısısı beynimi yakınca, kolumu kaldırıp saatime baktım. Saat tam 3.00'ı gösteriyordu. Muhtemelen birazdan ikindi ezanı okunurdu.

Bir an boşluğa dalacak gibi olsam da, sıcaktan bunalarak kendime geldim ve nineme bakmadan tam kapıdan çıkıyordum ki, ninemin aklına gelen şeyle duraksadım. Çünkü elini, koluma atmış "Emre'm, ninesinin kuzusu" kafasını kaldırarak tonton yüzü ve bir o kadar şefkat dolu bir sesle konuştuğunda, hmmlandım.

Eliyle karşıdaki tavuğu göstererek "Bu siyah tavuğu yakalayıp ayağını bağlatsana kuzum" dediğinde, yamuk bir gülüş bıraktım. Sonra da tavuğa bakarak "Niye nine ya, ne güzel bahçede dolaşıyor işte" deyip, elleri belinde duran nineme döndüm.

Gerçi baya da tavukları vardı ya neyse. Geçen sene gönderdiğimiz civcivlerin, civcileri olmuştu artık. Resmen gözümüzün önünde anne baba olmuşlardı bir yılda.

Ninem, elini kaldırdı, yanağımdan okşayarak "Yok oğluuum, zaten artık yumurtlamıyor"

"Menopoza mı girmiş acaba?" diye alaylı, bir o kadar da ciddi bir ifadeyle konuştuğumda, ninem esprimden anlamayıp "Ne bileyim tembelleşmiş heralde, keselim gitsin. Paşama da akşama şöyle güzel bir yemek yaptırayım" dedi.

"İyi, peki o zaman!" konuyu çok fazla uzatmak istemedim.

Hem, ninemin tavuk suyundan yaptığı pilavın üzerine yemek tanımazdım. Bu yüzden Allahu Ekber diyerekten, kollarımı, dirseklerime kadar sıvadım.

Derin bir nefes alıp, gözlerimi hedefime kıstım. "Hücum!!!" diye gürlediğimde, ninem boşluğuna gelerek yerinde sıçradı

*****

Yaklaşık on dakikadır, yazın kavurucu sıcağında, artık götümden nefesleri alıp vererek, ciğerlerimi de ağzımda hissediyordum.

Bir süre kovalama işine ara verip, nefeslenmek için, belimi bükerek ellerimi dizlerime yasladım.

Şu şekil birkaç dakikadan sonra, pozisyonumu doğrultarak, kayısı ağacının altına geçerek gölgelendim bir müddet. Hızla alıp verdiğim her nefes alnımda boncuk gibi terlerin birikmesine, göğsümün inip kalkmasına neden oluyordu.

Biraz daha buruşmuş yüzümle nefes alıp, başımı sola çevirdiğim vakit, tavuğu kapının orada buldum.

Bir ihtimal yakalarım diye derman kalmayan bacağımla o tarafa doğru hızla koştum. Tavuğu tam yakalıyordum ki, bahçe kapı açıldı, haliyle de tavukta yerinden uçuverdi. Bende, en olmadık kişinin ayağının dibine düşüverdim.

"Aman aman aman, yavaş, sakin ol oğlum. Hindistan'da ki Buda mı sandın beni nedir?...Bana bu kadar hayranlıkla taptığını bilmiyordum" dedi en şerefsiz ses tonuyla.

Hızla toparlanarak, yerden destek alıp, nefes nefese ayağa kalktım. İlhami abiye baktığımda benden rahat 13-14 cm uzun görünüyordu. Mecburen kafamı kaldırarak bakmak zorunda kaldım. İçimden 'Ulan Emre, sen bu kadar kısa mıydın oğlum' dedikten sonra başımı yan tarafa eğdim.

Nefeslerim bir süre sonra hisli bir hale geldi.

"Ne arıyorsun burada?" diye sorduğumda, pişmiş kelle gibi sırıtarak "Halamın evine geldim. Yasak mı?" deyip, ansızın "Hala!!" diye çığırdı.

Kafam istemsizce, omzumun üzerinden geriye düşüp, evin kapısına baktım.Sözde bacakları ağrıyan ninem, telaşla Usain bolt'a bağlar gibi kapıya koştu ve yeğeninin sırıtık çehresine baktı.

YASAKLI GÜNAHLAR    Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang