29.

1.3K 97 64
                                    

Emre'nin ağzından

Oy ve yorum atmayı unutmayın ❤️

***

Adımlarım düşünceliydi. Bir o kadar da korkuluydu. Öksürerek karlara bata çıka ilerliyordum. Biraz soğuk aldığım için sürekli akan burnumu peçeteyle siliyordum. Bunun yanı sıra her adım atışımda arkamda birer iz bırakıyordum. Birkaç adım sonra nihayet demir parmaklı kapıya yetişip girmem gereken yere adım attım

Derin bir soluk alıp yürüdüm. Yürüdüm, yürüdüm arkamda beş dakikalık zaman dilimi bıraktım. Yolda beni karşılayan beyaz ağaçları birer birer arkamda bırakmıştım. Gözlerime görünen beyaz kar ise gözlerimi alıyor, yüreğime sis bulutu gibi perde olup önümü kapatıyordu adeta

Sonunda varmam gereken yere zorda olsa seçip geldim. Bir zamanlar bana düşman kesilen kadının mezarına gelmiştim. Üzerime lapa lapa yağan beyaz kar ise iyice etrafı korkutucu bir beyazlığa bürümüştü. Ağzımdan alıp verdiğim her nefes yoğun duman olup burnumdan ve ağzımdan dışarıya salınıyor sonra da dalgalanıp var olan sise karışarak yok oluyordu.

Mezara ise yüreğim dağlanarak baktım. Sanki kabristana gelirsem, Hatice'yi görebilecekmişim gibi yüzleşmeye gelmiştim. Soğuktan ellerim üşüyünce montumun cebine koyarak ısınmaya bıraktım. Bir an ürperti bedenimi alınca dönüp etrafıma baktığımda, Kabristanda benden başka kimse görünmüyordu.

Kara gözlerimle etraftaki mezarlara göz gezdirdim. Onlar da bir zamanlar benim gibi fani olup doğrusuyla yanlışıyla yaşayan köylülerdi. Aslında onlar ölü değildi. Bizler ölümü bekleyen birer yaşayan cesettik. Onlar yeni bir yaşama kapı açmışlardı. Bizler ise sırtımıza yaşamın yükünü alan birer hancıydık...

Dudaklarımda acı bir tebessüm belirince, söze nasıl giriş yapacağımı bilemiyordum. Hâlbuki buraya gelmeden önce, tezini sunacak olan öğrenci gibi, ön hazırlık yapmıştım. Ama şimdi ise dudaklarım birbirinden yapışmış ayrılmıyordu. Boğazımda varlığını belirten yumru, yavaştan ortaya çıkacak anı kolluyordu.

Yumru daha da büyümeden onu söndürmek için "Hatice merhaba" dediğimde kabristan birden tenhalaşarak sesler kesildi. Bir an bu koca sessizlikten dolayı bedenimi müthiş bir ürperti sardı ama geri adım atmamak için direndim ve titreyen sesimle devam ettim.

"Bana bu köye bir daha ayak basma dedin ama geldim işte" gözümden yaş akmaması için dudağımın içini kemirmeye başladım bir müddet. "Hemde doktor olarak geldim" deyip pişmanlıkla gözlerim yumuldu.

Birkaç saniye sonra gözlerimi açıp ciğerlerime yarım bir nefes bahşederek dudaklarımı birbirine tekrar değdirttim. "Sen ne yapıyorsun peki. Gittiğin yerde mutlu musun?...mutlu ol Hatice. Çok mutlu ol!" Bir yutkunuşta sonra sözler dökülmeyi bekledi dudağımdan

"Çünkü ben hiç mutlu değilim. Hergün sana söylediğim o laflardan dolayı binlerce kez pişmanlık duydum...Keşke o gün evinize hiç gelmeseydim. Keşke İlhami'ye hiç dokunmamış olsaydım. Keşke o gün, o karanlıkta tek başıma eve gitseydim. O karanlıkta delirseydim de tüm bunlar yaşanmasaydı. Biliyorum aldatılmak çok acı ama bu saatten sonra pişmanlık fayda eder mi bilmiyorum ama...." Dudaklarımın aşağıya doğru seğirip titremeye başladı. Dudaklarımı birbirine bastırıp sustum yeğledim ama, ama durmadım. Gözyaşları arasında Hatice'nin mezarına çöktüğüm gibi "Hatice senden özür dilerim. Senden binlerce kez özür dilerim. Bir önemi yok biliyorum ama çok pişmanım" alnımı mezar taşına dayayıp hüngür hüngür ağladım. Gözyaşlarım yere değdiği gibi karların üzerine düşüyor, küçük birer delikler oluşturuyordu. Sanki o küçük deliklerde birer sığıntı gibi hissediyordum kendimi

YASAKLI GÜNAHLAR    Where stories live. Discover now