33.

1.2K 94 113
                                    

İlhami

***

Annemi, kefenleyip tabuta koyduktan sonra, köyün kabristanına yakın olan caminin avlusuna getirmiştik. Öğle namazı kılındıktan sonra, köylünün erkekleri olarak yan yana saf tutmuş hocayı bekliyorduk. Sol yanımda Sadık, sağ tarafımda ise Abdullah enişte durmuş, teselli veriyorlardı sürekli bana.

Dakikalar sonra caminin imamı, başında sarık ve üzerinde beyaz cübbesiyle geldi. Kıbleye yönelik durup, niyetten sonra tekbir getirdi. Önce sübhaneke duasını okudu. Gözümden akan yaşlardan dudaklarım tir tir titriyor, edilen dualara sadece dinlemekle yetiniyordum. Titreyen ellerimi ise göbeğimde zor kenetlenmiştim.

İmam, duasını bitirden sonra "Ey cemaat, merhumeye hakkınızı helal ediyor musunuz?" sözlerine karşılık olarak

Hep bir ağızdan "Helal olsun!" dedik.

"Tekrar soruyorum. Merhumeye hakkınızı helal ediyor musunuz?"

"Helal olsun!" her sorulan soruya, karşılık olarak, dudaklar oynatılıp, yer gök çınlatılıyordu.

Tekrar tekrar, edilen dualardan sonra annemi omuzlar arasına alarak, onun için kazılan mezara doğru götürmeye başladık. Her adım atışımda, yer sarsılıyordu ayağımın altında. Müthiş bir acı peydahlamıştı bedenimde. Kendimi çok acınacak halde hissediyordum.

Annem ölmeden önce, sanki ömrü yüzyılmış gibi, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi zannediyordum ama şimdi omuzlarım üstünde sonsuzluğa gidiyordu.

Sadık fısıltıyla "İlhami'm, istersen sen kenara geç ben taşıyayım. İyi görünmüyorsun" dediğinde, elimi götürüp ıslak yanağımı silerek yerimi ona bıraktım. Sarsak ve güçsüz attığım adımlar yüzünden, cemaate de benim yüzünden sıkıntı yaşıyordu. Dört yüz metre kadar daha yürüdükten sonra nihayet annemi gerçek evine yetiştirmiştik.

Bir insan boyu kadar kazılan mezarın kenarında biraz daha durulduktan sonra, dualar ve tekbirler eşliğinde annemi beyaz kefeniyle beraber defin ettik. Üzerine daha çok toprak gitmesin diye örülen tahtalardan sonra, en yakını olarak, üzerine birkaç kürek toprak atıverdim.

Ardından, elimdeki küreği Abdullah amca aldı. Gözyaşları akıta akıta birkaç kürek o da attıktan. O kürek sürekli el değiştirdi. Taki belli bir miktar yumuşak toprak kalana kadar. Cami imamı son bir Fatiha okuyup, bana başsağlığı diledikten sonra gitti. Hemen arkasından köylünün büyükleri de, baş sağlığı dilediler.

Aradan geçen dakikalardan sonra, ben Sadık, Abdullah eniştem, oğulları torunları kalmıştık.

İlk Emre'nin babası yanıma gelip sarıldı. "Başın sağolsun kardeşim. Yengem çok temiz bir insandı. Allah onu peygamber efendimiz ile komşu eylesin inşallah. Biz taziyeyi kurmaya gidiyoruz. Sizde çok durmadan gelin" dedi kulağıma fısıldayarak.

Karşılık olarak, titreyen çenemle sadece ufak bir baş sallamak oldu. Arkasında diğerleri de yavaş yavaş baş sağlığı dilediklerinde, en geride Emre kalmıştı sadece.

Hemen sağ tarafımda ise Sadık...

Islak gözlerle baktığım adamdan neden yeteri ilgiyi göremiyordum. Neden sanki alelade bir adamın acısını paylaşmaya gelmiş gibi duruyordu karşımda. Ona baktığımı anlayınca, gözünü Hatice'nin mezarından alarak yanıma yavaş adımlarla geldi.

YASAKLI GÜNAHLAR    Where stories live. Discover now