28.

1.3K 99 56
                                    

Emre'nin ağzından

***

Arabayı evin önünde park ederek sağlık çalışanları için hazırlanan lojman eve girdim. Dedem bizde kalacaksın diye çok ısrar etse de kabul etmemiş, ayrı eve çıkmıştım. Lojman sağlık ocağının biraz uzağındaydı.

Bu köyde uzun süre kalacağımdan, evin içindeki eşyaları komple ihtiyacı olan birine verdim.

Evin beyaz kirli duvarlarını ise köyde boyacılık yapan birinden rica ederek buz mavisi bir renge boyattırdım. Kendi zevkime göre aldığım krem rengi koltuklar alıp evin içinde güzelce dizayn etmiştim. Perdeler halılar derken, ev tamda beni yansıtan cinsten olmuştu. Ne çok sade ne de çok şaşalı...

Şimdi de mutfakta içim ısınsın diye suyu ocağın üzerinde kaynatmaya bıraktım. Dışarda kar yağıyordu. Bugün cumartesi olduğundan sağlık ocağı kapalıydı. Pencereye doğru yürüyüp perdeyi biraz çektiğimde kar etkisini epey bir artırmış, göz gözü görmüyordu. Bazen köydeki insanların bu yaşama nasıl adapte olduğuna şaşırıyordum. Çünkü akıl alır gibi değildi.  Kışın soğuktan kırılsalar dahil köyü terketmiyorlardı. Yoksa elbette yazın buralarda çok verimli tarım alanı olduğunu biliyordum...

Penceremin camlarına değen kar ise beni birazda olsun var olduğum iç sıkıntıdan alıp çok daha başka sıkıntıların içine atmıştı. Tıpkı Yıllar önce buraya gelip, bir kadının günahına girdiğim gibi...

Yıllardır kimseye anlatamadığım derin duygusal, çalkantılı ve sancılı süreçlerle baş ediyordum. Yoğun bir suçluluk ve pişmanlık hissi vardı yüreğimde. Bu köye gelmemin en büyük sebebi elbette İlhami değildi. Bu köyün bir doktora ihtiyacının olmasıydı ama İlhami'nin gözlerine her baktığımda benden yoğun bir öç alma içgüdüsü taşıdığına şahit oluyordum her defasında. Kırılsam da üzülsem de belli ettirmiyordum

Peki sen? Sen İlhami'ye karşı ne hissediyorsun? Diye soracak olursanız.


Cevabım, elbette en büyük pişmanlığım derim. En çok da onun bana olan acı verici duygularının hala yerli yerinde olduğunu görmek gerginliğimi ve tedirginliğimi daha da artırıyordu. Beni var olduğum huzursuz duyguların en derinlerine gömüyordu.

Ben o gün şeytana uyup ona dokunmuş olmasaydım. Belki şuan çok başka bir hayatım olurdu.

İlhami'yi kendimden soğutmamın en büyük sebeblerinden biri belki de buydu. Bu sayede bir nebze olsa onuda, kendimi de iyileştiririm diye düşünüyordum ama olmuyordu. Allah kahretsin ki ona her baktığımda eski Emre oluyordum. Onu umursamamayı seçtikçe daha çok ona yaklaşıyordum.

Ellerim benden bağımsız yüzüme giderken dudaklarımdan bu sözler döküldü "Off, Allah'ım yardım et bana.  N-olur. Beni bu pişmanlıklardan kurtar. Ne yapacağımı bilmiyorum. N-olur affet Allah'ım"

Beni bu sancılı düşüncelerimden ayıran ise sehpanın üzerinde duran telefonumun çağrı sesi ve ocağın üzerinde fokurdayan, buhardan dolayı pencerelerin buzlanmasına sebep olan demlikti.

Hızla ocağa gidip kaynayan suyu tezgahın üzerine indirdim. Rüzgar misali arkamı döndüğüm gibi arkamdaki sehpaya yetiştim ve telefonun ekranına baktım.

Hakan arıyor...📞


Ekranı kaydırarak kulağıma götürüp boğazımı temizledim. "Efendim emmioğlu?"

YASAKLI GÜNAHLAR    Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin