Bölüm 9

5.5K 441 68
                                    


Gel artık kollarıma, gül döktüm yollarına...

***

Barış ile ders çalışmamız tabii ki kısa sürmüştü. Amacı soruları alıp ezberlemek daha sonrada sınava girip dersi geçmekti. Gerçi hangimizin amacı bu değildi ki? Herkes ezberliyor herkes ezberletiyor. Lanet olsun böyle sisteme demek isterdim de diyemiyorum.

O yarım saat yaşadıklarımızdan bahsedeyim kısa kısa sizlere, aslında bahsetmesem de olur çünkü benim çok moralim bozuldu bu konudan ötürü. Hatta bileklerimi kesmeyi denedim. Bileklerimi de değil komple şu göt ve göbeği kesmek istedim. Neyse ya bahsedeyim gitsin, gizlim saklım mı var sanki?

"Var ya sen olmasan bu okul bitmez Zeynep!"

"Kaç dersin kaldı?"

"Bununla birlikte on bir."

"İki dönem uzuyor yani."

"Eh altıncı senede bitirmekte benim için başarı tabii."

Kısık sesle 'O kafayla bence de başarı, sorumsuz herif!' demiştim fakat yüzüne karşı tatlı kız olup:

"Tabii kolay bölüm okumuyoruz."

"Sen uzattın mı?"

"Şu anlık uzatmadım ama uzatacağım."

"Manyak mısın kızım sen ne içiyorsun?"

"Ortalamaya ihtiyacım var Barış. Dönelim mi derse?"


Gözlerini kısarak bana doğru dikkatle bakmış ve inanın bana hayatımda gördüğüm en esrarlı gözler onunkiydi. Başkası olamazdı sanki. Başka birine bakmak yok, o senin kaderin diye bağırıyordu. Aramızda öyle bir çekim vardı ki bu aşktan daha fazlaydı. Bir kitapta okumuştum 'O insanın tenini ürpertecek kadar güzel.' diye bir cümle geçiyordu. Evet aynen buydu Barış'a karşı düşüncelerim. Yanlışlıkla eline dokunduğumda tüm tüylerim ürperiyor ve uzun süre kendime gelemiyordum. Buna ister aşk diyin isterseniz tutku. Bir yarım saat daha ders çalıştıktan sonra kafasını ovup garsonu çağırdı.


"Kahve, sütlü. Sen bir şey ister misin? Ya da sana koccaman bir milkshake söyleyeyim. Çilek mi? Çikolata mı?"

"Hayır, naneli çayınız var ya ondan istiyorum ben."

"Naneli mi? Sen cidden iyi değilsin. Yüzünde solgun sanki senin?"

"Makyaj yok ondandır."

Çayım ve kahvesi geldiğinde hiç konuşmadan notlara bakmaya devam ettik. Bir ara içimde ki meraklı bacıya sövmek istesem de konuşması iyi gelmişti.

"Ee Elif'le nasıl gidiyor? Kızmıyor mu ya ben olsam seni evi kapatırdım."

Eve.Kapatmak.Elif.Kızmak. Bütün cümle başlı başına bir hataydı. 'Yaav sannanneeee' diye bir ses çıkara çıkara cevabını bekledim.

"Ne Elif'i ya?"

"Elif işte beraber değil misiniz siz?"

"Yok değiliz."

"İstihbarat yanlış demek ki."

"Çok güvenme bence de ve ona de ki: 'Barış'ın selamı varmış, bu fakülteden bir çöple bile ilişki yaşamazmış.'"

Kaç kadeh kırıldı, sarhoş gönlümde. Bir türlü kendimi avutamadım. Dırım dırım dırım... Bu aşktan hayır yok unut dediler, ne yaptımsa seni unutamadııııımm...

Kafamın içinde Müslüm Gürses şarkıyı tamamlayana kadar çocuğa cevap veremedim. Son 'unutamadım' dediğinde kendime gelmiş elimde ki çayı bir dikişte içmiştim. İyi bir şey miydi? Evet Elif'le birlikte değillerdi. Kötü bir şeydi. Evet bende o fakülteden idim.

"İçtiysen kalkalım. Az kaldı derse beraber yürürüz."

Hooayydaaa! Sen ve ben yan yana yürümek gerçekten çok saçma gerçekten. İyilik yaptığım için benimle yürüyerek borcunu mu ödemeye çalışıyordu diye düşünmedim de değil.

"Giyinmem falan lazım ya. Sen git ben gelirim arkadan."

"Şurası değil mi? Git giyin hemen, beklerim ama beş dakika bak. "

Tek kaşını kaldırmış bana doğru gülümsemesine mi odaklanayım yoksa parmağını bana doğru sallamasına mı bakayım. Ağzımı kapatmam lazım sanırım şuan salyalarım akıyor olabilirdi. Sakin ol kızım. Başarabilirsin.

"Peki."

Ben bu hızla o parkurda koşsam günde üç kilo veririm be. Nasıl koştum ama merdivenleri ilk defa hayatımda bu kadar hızlı çıkıyordum demek ki isteyince oluyormuş. Her şey Barış'ın kapıda beklemesine bakıyormuş diyene kadar kot pantolonumu ve deri ceketimi üzerime geçirmiştim. Saçlarımı açıp sağıma doğru attım ve elime püsküllü çantamı alıp dışarı koştum. Evet tamda 4 dakikada hazırlanmıştım. Hemde yüzüme BB kremimi bile sürmüştüm. Maskaramı da sürmüştüm. Sanırım bir de dudak balmı sürmüştüm. Ay ne hızlıyım be! İndiğimde kapıdaydı. Rüya değildi. Baya baya orada beni bekliyordu.

"Hazırım."

"Beş dakika derken ciddi değildim. Resmen evlenilecek kızsın he."

"Ay o ağzını yerim ama."

Ne dediğimi gördünüz değil mi? Çenenin bağları kopsun senin Zeynep. Ananın emzirdiği süt burnundan gelsin Zeynep. Taş olasın bebeğim.

"Yok yemem yani lafın gelişi."

"E onuda yeme bari."

Adam haklı. Yemiş yemiş sıçmamışım af edersiniz ama adam çok haklı gerçekten elimi uzatıp tebrik etmek istedim. Neyse motivasyonunu düşürme bebeğim. Sonuçta bir kaç ay dayanırsan eğer değişimi oda fark edecek. Ve sen bunu yapabilirsin.

"Çınar ile nereden tanışıyorsunuz siz?"

"Çınar mı? Sen nereden tanıyorsun?"

"Geçen otururken gördüm sizi."

"Arkadaş vasıtası diyelim."

"Nefret ediyorum o piçten."

Piç? Çınar. Benim bebeğim, benim yaşam koçum.

"Deme öyle çok düzgün, çok yakışıklı ve bana karşıda çok saygılı birisi."

"Beraber misiniz?"

'Kız her dizide filmde adamı kıskandırmak iyidir diyorlar. Hep işe yarıyor. Söyle gitsin. Sen bana güven. Söyle bak bak bana kimler bakıyor bakıyor da ben senin aşkından yanıp tutuşuyorum de gitsin. Allah aşkına söyle.'

Tabii ki de içimi dinleyip söyledim gitti yaptım.

"Kontrat imzalamadık ama öyle duruyor."

"Vay."

Tek kelime. Sadece bu mu? Hem Çınar'a neden 'Piç' damgası yapıştırmıştı. Bunu nasıl öğrenecektim. Gizem! İkisininde ilk okuldan arkadaşı yaşadığım ilin yerlileri bunlar. Üçü de tanışıyor sonuçta. Ya birde bunu Çınar'a nasıl açıklayacağım. İçimden meşhur dizi Memoli'nin 'E be köylü kızı! E be köylü kızı!' diye repliklerini geçiriyordum.

Okula geldiğimizde fakültenin önünde o arkadaşlarının yanında kalmış ve ben sınıfa çıkmıştım. Kızlar tabii ki oradaydı hemen olanları kısaca anlatmıştım ve sınava girmiştik. Barış yine arkamda oturmuştu ve son on dakikada hala kağıdının boş olduğunu görmüştüm omzumun üzerinden. Kendimi eğip kağıdımı görmesini sağladım ve tüm soruları geçirdi. Çıkışta sadece sırtıma dokunup yanımda geçti gitti...

Çıkar ilişkisiydi aramızdaki bu kadar basit işte...

Şiş-MAN (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now