KOYU KAHVE

19.6K 1.3K 145
                                    

Multimedia Egemen, iyi okumalar :)

Duru yatakta uzanmış yeni hayatlarını düşünüyordu. Aklındaki ideal meslek değildi tabiki hizmetçilik. Bunu kabul etmelerinde ki tek neden, kendileri gibi öksüz ve yetim çocukların sokakta kalmalarına engel olmaktı. Bir zamanlar onlara yuva olan yetimhane şimdi bir çok çocuğa aynı derecede ev olmuştu. Ve bunu Fatma analarına borçlulardı. Güzel bir amaç uğruna hizmetçi olduğu için bundan rahatsızlık duymuyordu. Tek problemi şu kısacık dekolteli formasıydı. Mesaisi bitmediği için üzerinden de çıkartamamıştı üstelik.

"Utanç verici."

Ayağa kalkıp odadan çıkmak üzere kapıya yöneldi. Çalan telefonun sesiyle irkildi. Bu melodi kendisine ait değildi. Nereden geliyordu bu ses? Biraz etrafa bakındıktan sonra geç düşen jetonla elini formasının cebine attı.

"Ah salak kafam. Tabi ya unuttum."

Telefonun ekranına bakınca iki mesaj ve bir arama olduğunu gördü. Aman ne güzel daha ilk günden patronunun aramalarını duymamıştı. Mesajları açıp okumaya başladı.

"Bana koyu bir kahve getir."

İkinci mesaja geçti ardından.

"Hey hizmetçi! Uyuyor musun??"

Ve bir arama...Tabiki patronundan. Resmen hizmetçi kelimesiyle Duru kendisini küçüksediğini düşündü. Acele koşup mutfağa gitti ve koyu bir kahve hazırlayıp yine aynı hızla patronunun odasının kapısına geldi. İçerisinde biraz korku, biraz da gücenmişlik ve az miktarda da sinir vardı. Dua etsin bu işi yapmaya mecburdu yoksa biliyordu ona yapacaklarıni ya neyse...

Elini kaldırıp kapıyı tıklattı. Ses gelmeyince kapıyı usulca açıp içeriye girdi. Ortalıkta kimseler yoktu. Acaba çıkmış mıydı? Arkasıni döndü ve kapıdan çıkmak üzere bir adım attı.

"O kahve benim sanırım."

Hızla arkasını dönünce gördüğü manzara dilinin tutulmasına sebep oldu. Yeni patronu belinde siyah havlusuyla duştan yeni çıkmış bir vaziyette karşısında dikiliyordu.

Duru neyi düşünmeliydi? Neden bu anda burada olduğunu mu? Yeni patronunun o olduğu gerçeğini mi? Yoksa bu derece çekici bir erkeğin karşısında dilinin tutulmasını mı? Sertçe yutkunup zor da olsa konuşmayı başarabilmişti.

"Şe..şey evet."

"Tamam masaya bırakabilirsin."

Duru masaya doğru giderken tökezledi. Utançla elindeki tepsiyi masaya bırakıp tekrardan kapıya doğru yöneldi.

"Daha gitmeni söylemedim."

Duru tekrardan ona bakmaya cesaret edemedi. Adam resmen yarı çıplaktı ve hiç utanması da yoktu. Ondan tarafa dönse de kafasını kaldırıp yüzüne bakmadı. Öylece yere bakar vaziyette gelecek emri bekliyordu.

"Adın ne?"

"Duru efendim."

"Duru demek... Peki söylesene Duru hep böyle utangaç mısındır?"

"Doğrusunu isterseniz her gün yarı çıplak bir erkek görmüyorum. Efendim."

Biraz sitemli söylemişti. Umarım anlamıştır demek istediğimi diye geçirdi içinden.

"Demek ara sıra görüyorsun?"

Niye laf ebeliği yapıyorsun be adam?

"Gerçek hayatta bir erkekle bu şekilde bir vaziyette bulunmadım efendim."

"Anlıyorum. Pekala şimdi çıkabilirsin."

Egemen o vaziyette yatağına oturdu. Gözü hala Duru'daydı.

"Peki efendim."

"Ve son bir şey daha Duru."

"Buyrun sizi dinliyorum."

"Adım Egemen. Bana Egemen diye seslenebilirsin."

Ne güzel ismin var senin öyle. İyi de neden resmiyeti kaldırıyordu ki aradan? Çok mu hızlı ilerliyoruz ne? Duru saçmalama...

"Siz nasıl uygun görürseniz. İzninizle."

Sonunda kapıdan çıkınca üzerindeki gerginlik kalktığından rahatlamıştı. Böyle çekici bir patronu olduğu için kalp krizinden ölmezse iyiydi.

Karanlığın Prensleri "Günahlar Evi"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin