BEN HİÇ SEVMEDİM Kİ

15.2K 1K 48
                                    

Dolunay Cenk'le vedalaştıktan sonra Talha'yı orada öylece bırakıp odasına girdi.

"Beste yapıyormuşmuşta kafası karışıyormuş! Çokta umurumda aptal!"

"Cık cık cık cık... Hakaret o güzel ağzınıza hiç yakışmıyor küçük hanım."

Dolunay arkasını dönüp olduğu yerde korkuyla sıçradı. Talha yatağına uzanmış, kolları başının altında gayet rahat bir pozisyonda kendisi bakıyordu.

"Senin ne işin var benim odamda? Hem sanane benim ağzımdan çıkanlardan? İstediğimi konuşurum!"

Talha yattığı yerden kalkıp Dolunay'ı kolundan tuttuğu gibi yatağa fırlattı. Yine aynı hızla üzerinde doğrulduğunda Dolunay ne yapacağını bilememenin şaşkınlığı içerisindeydi. Talha, Dolunay'ı bacaklarının arasına sabitlemiş, iki eliyle de ellerini başının yan  tarafına yerleştirmiş hafif bir baskı uygulayarak tutuyordu. Çok kuvvet uygulamıyor olsa da Dolunay onun gücü karşısında nefessiz kaldığını hissetti. Onunla hiçbir şekilde boy ölçüşemezdi.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

"Sana o güzel dudağınla neler yapabileceğini göstereceğim sevgili Dolunay."

"Hemen üzerimden kalk Talha! Senin şakalarınla uğraşacak vaktim yok benim!"

"Evet benim dışımda herkese ayıracak vaktin var ama değil mi!"

Dolunay onun neden bu kadar sinirlendiğine anlam verememişti. Kiminle vakit geçirmek isteyeceğiyse sadece onu ilgilendirirdi.

"Dalga mı geçiyorsun? Sabahtan akşama kadar senin hizmetindeyim unuttun galiba??"

"Ben özel zamanlardan bahsediyorum."

"Seninle benim aramda hiç bir şekilde özel olarak adlandırılacak bir durum olamaz."

Dolunay ağzından çıkan kelimeleri durduramıyordu. Aslında söylemek istedikleri farklıydı ama Talha'nın onu bu kadar kolay görmesini de istemiyordu. Eğer kendisine gerçekten değer veriyorsa bunu kanıtlamalıydı.

"İzin mi veriyorsun sanki tanrı aşkına! Seni ne kadar arzuluyor olduğumu akledemezsin bile."

Onun söylediği bu son cümle yüzünden beynine kan sıçramıştı adeta. Kendisinden istediği sadece vücudu muydu yani? Oysa o farklı gelişen hislerden bahsediyordu. Sevmekten mesela... Ama o Talha Özbek'ti işte(!) Milyonlarca kızın gönlünü çalmış çapkın piyanist.

Aptalsın Dolunay. Hemde çok aptal(!) Seni sevebileceği ihtimalini nasıl geçirebildin o ufacık aklından acaba?

"Beni rahat bırak Talha. Etrafında bir sürü kız var. İstediğini onlardan kolayca alabilirsin çünkü senin kölen olmaya hazırlar. Ama ben değilim Talha. Bana sahip olamazsın. Bana sahip olmak için.."

Talha'nın baskısı Dolunay konuşmaya başladıktan sonra azalmıştı. Üzerindeki hakimiyetinin azaldığını farkeden Dolunay Talha'nın elini alıp kalbinin üzerine koydu.

"Önce buraya sahip olmalısın."

Talha hızla üzerinden doğruldu. Şimdiye kadar hiç bir kadınla bu şekilde ciddi bir konuşma içerisine girmemişti. O hep istediğini alır ama resmiyet koymazdı. Ve şimdiye kadar kimseyi sevmemişti. Sevmek kelimesi onun için ağızdan çıkan basit bir kelimeydi. Her sevgilisine rahatça seni seviyorum diyebiliyordu. Kendisine incinmiş bakan bu gözler onu hayatta hissetmediği sorumluluklarla yüzleşmeye itiyordu.

"Ben gitmeliyim."

Odanın kapısını açıp öylece gidivermişti. Dolunay'sa dejavu misali bir zamanlar Tuna'yı kaybettiği gibi Talha'nın da öylece gidişini izlemişti.

Uzandığı yatakta başını tavana dikti. Gözleri dolmaya başlamıştı. İçinden neden ben diye demeden edemedi. Neden her seferinde bu tarz adamlara aşık oluyordu kendisi de bilmiyordu bunu.

"Hepinizden nefret ediyorum!"

Nihayet gözlerinden yaşlar boşalmaya başlamış, haykıra haykıra ağlamaya başlamıştı. Talha ise yan odadan onu rahatça duyabiliyordu. Duvara yaslanıp haykırışlarını dinlemişti. Onu ağlattığı için kendisinden nefret etti. Ama o sevmek nedir bilmiyordu ki? Şimdi ona yabancı gelen bu hisler korkutuyordu. Elini kalbinin olduğu yere koydu. "Bana sahip olmak istiyorsan önce buraya sahip olmalısın" demişti ona. Peki bu nasıl olacaktı? Sahi birini gerçekten sevebilir miydi?

Yaslandığı duvardan doğruldu. Penceresini açıp aşağıya atladı. Kafasını dağıtması gerekiyordu ve nereye gideceğini de çok iyi biliyordu. Cebinden telefonu açıp rehberden numarayı çevirdi.

"Arat barda mısın kuzen?"

"...."

"Tamam. Geliyorum birazdan."

Telefonu kapatıp cebine geri koydu. Yine cebinden arabasının anahtarını çıkartıp aracına bindi ve Saklı Bahçe'nin yolunu tuttu. Kendisine bu konuda en iyi fikir verebilecek kişi Arat'tan başkası değildi. Çünkü o zamanında karşılıksız bir aşkı seçmiş sonra kavuştuğunu düşünürken onun tamamen kaybetmişti. O zamanlar ki acısı ve nasıl kahrolduğuna bizzat kendi şahit olmuştu. Ama kader bu ya ölümsüz aşkı yeniden vücut bulmuştu. Her ne kadar geçmiş hayatını o hatırlamıyor olsa da onun varlığı Arat'ı değiştiriyordu. Eski agresif halleri gitmiş yeniden cana yakın Arat oluvermişti.

Aşkın ne olduğunu en iyi o bilirdi yani. Kendisini nasıl bir duruma sokmak üzere olduğunu öğrenmeliydi.

Karanlığın Prensleri "Günahlar Evi"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin