prologue 2 : be aware of everything

1.7K 272 114
                                    

23 Kasım | 10:29 AM - Okul
Olaydan 1 gün sonra.

"Birazdan söyleyeceğim şey sizi çok üzecek."

İletişim dersinde, sıramda otururken herkes oturmuş sınıfa giren rehber öğretmenimizi can kulağıyla dinliyordu. Bense elimdeki kalemle defterime bir şeyler karalıyordum.

Fakat kendimi kandırmayacaktım, öğretmeni ben de dinliyordum.

"Belki aranızdan bazı kişiler bu haberi daha önceden duymuşsunuzdur. Hatta o yüzden okula gelmeyen arkadaşlarınız dahi var." Eliyle Mijin ve diğer birkaç kişinin boş sıralarını işaret etti.

Öğretmen sıkıntıyla iç çekti ve eliyle sakalını ovuşturdu.

"Bir daha okula gelmek istemeyenleriniz olacak. Yas tutan olacak."

Hepimize teker teker baktı ve dudaklarını araladı.

"Dün sabah, belki tanıdığınız, belki de arkadaşınız olan Park SeoNeul ölü bulundu."

Derin bir sessizlik.

Elimdeki kalem parmaklarımdan kayıp ağır çekimle deftere, ardından da beton yere sesli bir şekilde düştü.

Herkes nefeslerini tutmuşken göğsümde bir şeyin sıkıştığını hissediyordum.

Ciğerlerim birbirine yapışırken öğretmene bakıyorum. Bakışlarımda alay, kızgınlık, belki de üzüntü vardı ama dudaklarımı dahi açamıyordum.

Ne zırvalıyordu bu?

"Gangnam Kulesinden aşağı kendini atmış. Kamera kayıtlarına bakıldı ve... ve intihar olduğu açıklandı."

Sessizlik birkaç saniye içinde koptu ve herkes hepbir ağızdan konuşmaya başladı.

Fakat hala ağzımı açamıyordum. Başımı sol çaprazımdaki boş sandalyeye çevirdim. SeoNeul'un sandalyesine.

Hepsi saçma salak bir şaka olmalıydı.

Dün okula gelmemesi, mesajlarıma cevap vermemesi, gönderdiği kasetler ve mektup...

Mektup.

Eşyalarımı hızla çantama tıkıp sertçe ayağa kalktım ve sınıfın arka taraftaki 2. kapısından dışarıya çıktım.

Arkamdan kimse gelmedi.

Koşmaya başladım.

Okulun camlı kapılarını itip rüzgarlı ve soğuk havada koşabildiğim kadar koştum. Bacaklarım beni eve yönlendiriyordu.

Ciğerlerim yanıyordu. Soğuktan burnum ve yanaklarım üşümüş, kulaklarım donmuştu. Fakat o kadar kötü hissediyordum ki umurumda olmadı.

"LANET OLSUN!" Nefes nefese bağırdım ve koşmaya devam ettim. Rüzgar karşı koyuyordu.

"Hayır! Hayır!"

Koşarken deliler gibi bağırıyordum.

Evimizin önüne gelince anahtarla kapıyı açtım ve arkamdan kapayamadan çantamı fırlatıp aceleyle odama çıktım.

Kalbim küt küt atıyordu. İnanmıyordum.

Belki de inanmak istemiyordum.

Çöp kutusuna attığım buruşturulmuş kağıdı alıp düzeltirken kendi kendime "Hayır, hayır," diye mırıldanıyordum.

Kağıdı titreyen ellerimle düzeltip okumaya başladım.

TAPESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin