after : her family

1K 196 62
                                    

13 Aralık | 12:49 - SeoNeul'un Evi
Olaydan 21 gün sonra.

Pedalları çevirmeyi bıraktığımda frenlere yavaşça bastım ve gelmeyi planladığım evin önünde durdum. Gözlerim şeftali pembesi rengindeki sevimli müstakil evde gezinirken göğsüme bir ağırlık çöktü.

Yüzleşmek istemediğim, görmekten çekindiğim insanlarla konuşmam gerekiyordu. Benim yüzümden ölen kızın ailesiyle.

Bisikleti evin beyaz çitlerine yasladım ve cebimden zarfı çıkardım. Ne yazdığı hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Onlara zarfı nereden bulduğumu nasıl söyleyeceğimi de bilemiyordum.

Posta kutusuna bırakıp çekip gitmek istiyordum. Kimse benim olduğumu bilemezdi. Kimse nereden geldiğini bilemezdi.

Fakat yapamadım. Ayaklarım evin bahçesinde yürümeye başladı. Verandaya çıktım. Uzun uzun kapıya baktım.

Gözlerimi kapattım. Yapmak zorundaydım.

Zile bastım. Birkaç saniye sonra bir kadın kapıyı açtı. Kısa saçlıydı, gözlerinin altı uykusuzluktan morarmıştı. Üzerinde bol bir kazak ile siyah pijama altı vardı. Elindeki yüzüğe baktım. Bu annesiydi.

"Merhaba," diyebildim kısık sesle ve hafifçe saygıyla eğildim. Kadın bana meraklı gözlerle bakarken gerginlikten yanağımın içini dişliyordum. "Kimsiniz?"

"Ben Lee Donghyuck. SeoNeul'un arkadaşıydım. Ve... Şey..."

Fazla gerginliğimden dolayı kapıyı tamamen açtı. "İçeri gel istersen. Sanırım söyleyeceklerin var."

Bayan Park beni içeri aldı. Ayaklabılarımı çıkardım ve onu sıcak evin içinde takip etmeye başladım. Mutfağa geçtik, masadaki sandalyeleri işaret ettiğinde tedirgince oturdum ve ellerimi kucağıma koyup bekledim. Etrafa bakınamadım. SeoNeul hayattayken bu evde dolaşıyor, bu odada yemek yiyordu. Ailesiyle vakit geçiriyordu.

O vakitleri ailesinden çalmıştım.

Kadın bir bardak suyu önüme koydu, ardından karşıma oturdu. Bana meraklı gözlerle baktı.

"Söylemek istediğin nedir?"

"Şey, bu," diyebildim sonunda. Kadının önüne zarfı bıraktım. İnce parmaklarıyla zarfı aldı. Zarfın üzerinde SeoNeul'un yazısı vardı. Aileme.

Bayan Park titreyen eliyle ağzını kapattı. Birkaç saniye sonra ürkekçe zarfı açtı. SeoNeul gerçekten de annesine cekmişti, siması ve ürkekliği aynı oydu.

Kadın mektubu eline alırken zarfı kenara bıraktı. İki eliyle mektubu sıkıca kavrarken gözleri soldan sağa doğru her cümlede kayıyordu. Dokunsam ağlayacak gibi bir görüntüsü vardı.

Bu görüntüye daha fazla katlanamadım. Başımı önüme eğdim ve tırnak etlerimi yolmaya başladım. Içimdeki gerginlik daha da büyürken burda daha fazla durmak istemiyordum. Her şey zihnimde SeoNeul'u canlandırıyordu.

Ailesi nasıl hâlâ bu evde oturabiliyordu?

Bir dakika kadar sonra kadın konuştu. "Bunu nereden buldun?"

"Okul eskiden kendimize ait kasalar vermişti. Okula kendiminkini boşaltmaya gitmiştim. Eski soyunma odalarında gezinirken aklıma SeoNeul'un kasası geldi..." dedim kısık sesle. Annesi başını salladı ve elinin tersiyle göz yaşlarını sildi. Uzun uzun mektuba baktı. Hiç şüphelenmiş gibi durmuyordu. Anlaşılan böyle bir şey bekliyordu.

"Teşekkür ederim, Donghyuck'tu değil mi?" Başımı salladım. "Teşekkür ederim Donghyuck. Bunu getirmen çok nazikti. Eminim... Eminim senin için de zor olmuştur."

Bir süre sessizlik oldu. Kalbimdeki ağırlık giderek artarken yavaşça ayağa kalktım. "Ben gitsem iyi olacak, aileme haber vermemiştim."

"Ah, tabii," dedi Bayan Park da kalkarak. Beni kapıya kadar geçirdi. "Eşim işte olmasaydı seni bırakabilirdik."

"Sorun değil, bisikletimle geldim," dedim ve saygıyla eğildim. "Size iyi günler."

Bayan Park bana minettar bir şekilde gülümsedi. "Sana da."

Kapı kapandı. Bisikletime vakit kaybetmeden bindim ve yavaşça pedalları çevirdim. Düşünmeye başladım.

Kızının benim yüzümden öldüğünü bilseydi ne olurdu diye.

TAPESWhere stories live. Discover now