throwback : not done yet

1.1K 205 125
                                    

Haziran | Okul
Olaydan 5 ay önce.

Toplantı ona bakan 7 öğrenciyle ve kenarda duran rehber öğretmenin sorularıyla başlamıştı. 1 metre sağında oturan ve SeoNeul'u ölesiye döven kızlar sinirlerini bozuyordu.

Jeno onu eve bıraktıktan sonra ailesi direk onu hastaneye götürmüşlerdi. SeoNeul ilk gün pek bir şey hatırlamasa da Jeno'nun onlara her şeyi anlattığını tahmin edebiliyordu. O yüzden uyandığında onu döven kızların aileleri ziyarete gelmiş, ondan özür dilemiş ve hastane masraflarını karşılamışlardı.

SeoNeul 1 haftanın ardından okulun son haftası, yani o gün okula gelmişti. Şimdi ise mini disiplin kurulunun önündeydi.

"Evet, neler oldu? SeoNeul?"

Rehber öğretmen kıza bakarak sorduğunda SeoNeul sırtını dikleştirerek her şeyi anlatmaya başladı. Haechan için onu dövdüklerini, ettikleri hakaretleri söyledi. Her şeyi.

"Sözel ve fiziksel taciz yapmışsınız kızlar. Kendinizi savunmak için ne yapacaksınız?" Disiplin kurulunun en büyük üyesi Mark kızlara kınayıcı bakışlar atarak baktı.

Grubun lideri olan kız alayla güldü. "Kanıtı yok! Ve kendinizi polis falan mı sanıyorsunuz? Ne bu konuşma tarzı?"

"Kanıt yok mu?! Afedersin? Ben burada neyim?" SeoNeul en sonunda çıkıştı. Morarıklarla kaplı bedeni ve yüzü neydi? Kendi kendine mi yapmıştı yani?

"Evet yok. Birine zarar verdiğimize dair somut bir kanıt getirmen gerekmiyor mu canım?" Dedi başka bir kız gıcık bir tavırla.

SeoNeul 2 saniye sonra dudaklarını araladı. "Donghyuck oradaydı."

Mark gergince gülerek sordu. "Anlamadım?"

"Haechan, olanları izliyordu. Ona sorun," dedi SeoNeul kollarını kavuşturup.

"SeoNeul, Haechan birileri onun yüzünden kavga ederken durup izleyecek biri değil." Mark yine gergince gülerek konuştuğunda SeoNeul tek kaşını kaldırdı.

"Ayakkabısına bastı diye çocuğu döven birisinden bahsediyoruz Mark. Sırf yakın arkadaşın diye kaç kere onu disiplin kurulunda akladın söylesene?"

Gözlerini kaçırdı ve başını salladı.

"Onu çağırın."

Birkaç dakika sonra dersin ortasında çağırılan Donghyuck pantolonundaki zincirle oynaya oynaya umursamazca toplantı odasına girdi. Kız grubu gözleri ışıldaya ışıldaya ona bakarken SeoNeul başını çevirmemişti bile.

"Beni niye çağırdınız?" Sesi yorgun ve umursamaz çıkıyordu. Rehber öğretmen boş sandalyeyi gösterdi.

"Otur lütfen. Sana birkaç soru soracağız."

Donghyuck sandalyeye oturdu ve başını sağa, 1 metre yanındaki SeoNeul'un yaralarla dolu yüzüne çevirdi. Elmacık kemiğindeki yara yeni yeni kabuk tutmuş, dudağındaki ve kaşındaki patlaklar hala geçmemişti. Boynundaki morarıklık ve tırnak izlerini görebiliyordu.

Başını önüne çevirdi. Araya girmek istemediği olay sonucu kız 1 hafta hastanede yatmıştı. Sadece kendisi hakkında dedikodu çıkmasını istememişti. SeoNeul'un bu kadar kötü bir hâle düşeceğini tahmin etmemişti.

Tam bir piç kurusuydu.

"Basit sorularla başlayalım. Bu kızların isimlerini biliyor musun?" Mark kız grubunu işaret etti. Donghyuck kızlara şöyle bir baktı. Sonra ise geri yaslanıp omuzlarını silkti.

"Hayır."

"Hmm... Peki ya onu?" SeoNeul'u işaret etti.

"Park SeoNeul." Donghyuck bir saniye bile beklemeden yanıtladı.

"Nasıl tanıyorsun?" Mark'ın yanındaki kısa saçlı kız sorduğunda Donghyuck gözlerini devirdi.

"Asıl sorulara gelebilir misiniz? Bu dersten B+ almam lazım ve sizin sayenizde kaçırıyorum."

"Tamam tamam," dedi Mark. "Bir hafta önce bu kızların SeoNeul'u dövdüklerini gördün mü? Kızlara ceza vermek için tanık lazım ve SeoNeul senin gördüğünü söyledi."

Donghyuck alayla güldü. "Görmüş müyüm? Ne sikim uyduruyorsun?"

"Küfür yok." Rehber öğretmen uyardı.

"Uydurmak mı? Oradaydın Donghyuck. Seni gördüm. Yalan söyleme." SeoNeul da sinirleniyordu.

"Ciddi misin? Kızlar benim yüzümden kavga edecek ve ben izleyeceğim öyle mi?" Donghyuck inanamıyormuş gibi Mark'a baktı. "Dostum, şu kızı dinleyip niye beni çağırdınız ki? Kafayı yemiş herhalde."

SeoNeul sinirleri bozulmuş gibi yaralarla kaplı elini kaldırıp saçlarını geriye attı. Cidden şu çocuk...

"YA!" Birden bağırdığında herkes irkildi. SeoNeul devam etti. "YALAN SÖYLEYEREK ELİNE NE GEÇECEK HA?!"

Donghyuck yalan söylüyordu, bunu kendisi de biliyordu. Ve sırf dedikodular uzamasın diye yalan söyleyen bencil biriydi.

"SeoNeul, biraz sakin olalım... Belki de yanlış görmüşsündür. Şiddet anında halüsinasyonlar gayet doğal," dedi rehber öğretmen.

SeoNeul alnını ovalarken mırıldandı. "Üzgünüm, son günlerde sinirlerim çok bozuldu."

Mark ona anlayışla baktı ve önündeki kağıtlara döndü. "Haechan olmadığına göre başka birisi var mı?"

SeoNeul birkaç saniye düşündü, ardından oturuşunu dikleştirdi. "Lee Jeno. Şunların gitmesini sağlayan oydu."

Ve birkaç dakika sonra içeriye Jeno da girdi. Haechan'ın yanındaki sandalyeye oturdu ve ona öfkeli gözlerle baktı.

"Direk konuya gireceğim," dedi Mark. "Bu kızları SeoNeul'u döverken gördün mü?"

Jeno birkac saniye Mark'a baktı. Sonra başını salladı. "Gördüm." Sonra kızlara döndü. "Cidden, sizin amacınız neydi söylesenize? Kızı hastanelik ettiniz!"

"Sorulara cevap ver Jeno. Gerisine karışma." Donghyuck bilmiş bir şekilde konuştuğunda Jeno alev saçan gözlerle ona döndü.

"Çok konuşma Donghyuck. Her şeyin senin başının altından çıktığını hepimiz biliyoruz."

"Hey hey! Buraya kavgaya çözüm bulmaya geldiniz. Yeni bir kavga yaratmaya değil!" Mark sonunda bağırdığında ikisi de önlerine döndü.

"Tanık olduğuna göre konuştuğumuz gibi iletişim dersinden kalacaksınız kızlar." SeoNeul hariç diğer kızlara bakan rehber öğretmen başını iki yana salladı. "Çoktan bir dersten kalmış olanlar şimdi bu dersten de kaldığı için sınıfta kalmış olacak."

Kızlar yakarırken ve sinirle tepinirlerken Mark geri kalan üçlüye döndü. "Siz gidebilirsiniz."

Bunun üzerine Jeno, Donghyuck ve SeoNeul kalkıp çantalarını aldılar, ardından çıktılar.

Donghyuck her şey bitti sansa da SeoNeul'un işi daha bitmemişti. Onunla konuşması gerekiyordu.

Baş başa.

TAPESWhere stories live. Discover now