kill myself

1K 190 199
                                    

22 Aralık | 23:27 - Tepe
Olaydan 1 ay sonra.

Titreyen ellerimle kulaklığı başımın üzerinden çıkardım. Hıçkırıklarım dudaklarımın arasından kaçarken kaşlarımı çatmıştım. Tuzlu göz yaşlarım üşümüş yanaklarımdan süzülüp çeneme, oradan da yere damlıyordu. Soğuk kar taneleri yüzümü ıslatıyordu. Rüzgar saçlarımı savuruyordu.

Walkman'i ve kulaklıkları elimden yere düşürdüm. Öylece karşıya, uçurumun ilerisine bakıyordum.

Titreyen bacaklarım daha fazla dayanamadı. Dizlerimin ve ellerimin üzerine düştüm.

"Hayır." Kendi kendime mırıldandım. Yumruklarımı sıkarak göz yaşlarımı tutmaya çalıştım. Hep yaptığım gibi duygularımı içime atmaya çalıştım.

Ama olmuyordu. Kalbim o kadar paramparça olmuştu ki nefes alamıyordum.

Sağ elimle göğsümü tuttum ve kazağı sıktım. Nefesim kesiliyordu. Tutmaya çalıştığım hıçkırıklar titreyen çenem yüzünden dudaklarımın arasından kaçıyordu.

Sessiz akşamda sadece hıçkırıklarım duyuluyordu. Bitmişti işte. İstediğim şey olmuştu. Kurtulmuştum.

Sadece kendimi kandırıyordum. Her şey daha berbattı.

"Özür d-dilerim," dedim fısıldarcasına. Hıçkırıklarım konuşmama izin vermiyordu.

Sanki SeoNeul beni duyabilecekmiş gibi.

"Özür dilerim."

Fakat ölü bir kıza özür dilemek artık hiçbir işe yaramazdı.

"Lanet olsun," dedim ellerimle yüzümü kapatırken. "LANET OLSUN!"

Uçuruma doğru bağırdım. Ellerim titriyordu. Üşüyordum. Kalbim paramparça olmuştu.

Soğuk karlarla yer yer örtünmeye başlamış çimenlere uzandım. Yüzüm uçuruma bakıyordu.

Göz yaşlarım süzülürken nefesimi kontrol altına almaya çalışıyordum. Kirpiklerime düşen kar tanelerini izlemeye başladım.

En yakın arkadaşımı kaybettikten sonra o kadar zor zamanı atlatmışken, Tanrı neden beni sınamaya devam ediyordu?

Ağlamamı tamamen içeri atmayı başarınca telefonumu elime aldım. 25 cevapsız arama ve 30 mesaj vardı. Saate baktım. 23:50 olmuştu. Ailemin buraya geleceğimden haberi yoktu.

Jeno da beni aramıştı. Büyük ihtimalle annem direk Jeno'ya danışmıştı.

Fakat hiçbiri umurumda değildi. Telefonumu kapattım ve Walkman'in yanına attım.

Öylece uzanmaya devam ettim. Soğuk rüzgar saçlarımı her yöne yatırıyordu. Göz yaşlarım yüzümde kurumuştu. Artık hıçkırmıyordum.

Renjun'u son görüşüm aklıma geldi. Jeno ile bana gülümseyişi. Gözlerinin mutlulukla ışıldaması. Kaskın altında yayılan kahkahası.

SeoNeul'u son görüşüm aklıma geldi. Bana göz yaşları ve üzgünlük dolu gözleriyle bakışı. Çantasının kayışlarını ağlamamak için sıkışı. Hayal kırıklığı okunan yüzü.

İki kişiyi öldürmüştüm. Birini son gördüğümde mutluluktan kahkaha atıyordu, diğerini son gördüğümde ise kalp kırıklığından ağlıyordu.

İkisini de ilk gördüğüm günü hatırlamamıştım. Ama son görüşüm aklımdan çıkmıyordu.

Ayağa kalktım. Üzerimdeki montun fermuarını indirip üzerimden çıkardım. Soğuk rüzgar kazağımı uçururken montumu da Walkman'in yanına bıraktım.

Ve ilerlemeye başladım. Uçuruma doğru.

Kimse hayatında benim gibi bir katili istemezdi. Haklılardı da.

Artık ben de bu hayatta daha fazla kalmak istemiyordum.

Uçurumun tam kenarına geldim. Korkuyordum. Rüzgar beni ileri doğru ittirirken soğuktan titriyordum.

Yumruklarımı sıktım. "Üzgünüm anne." Gözlerimi kapattım. "Üzgünüm baba."

Ve kendimi öne bıraktım.

×××

tekrar söyleyeyim kitap daha bitmedi 3-4 bölüm daha var.

TAPESWhere stories live. Discover now