tape 11 : careless

1K 189 145
                                    

18 Aralık | 13:49 - Okul/Kütüphane
Olaydan 26 gün sonra.

Mark'la beraber yemekhanede yemek yedikten sonra kendimi çantamla beraber kütüphaneye atmıştım. Köşede, kimsenin oturmadığı bir masaya geçip çantamı önüme bıraktım.

Derin bir iç çekerek Walkman'i çıkardım. Kulaklıkları başımdan geçirip elime Walkman'i aldım. Başımı masaya koyduğum çantanın üzerine yaslayıp zaman kaybetmeden kırmızı başlatma tuşuna bastım.

Bir süre SeoNeul konuşmadı. Tıkırtı sesleri geldi. Gözlerimi kaparken üzerimdeki siyah hırkanın kapşonunu kafama geçirdim ve oturduğum yere daha çok gömüldüm.

"Hey, üzgünüm. Etrafı topluyordum."

"Sonuçta 11. kasete geldik. Geriye yalnızca 2 kaset kaldı. Kurtuluyorsun Lee Donghyuck. Artık peşini sonsuza kadar bırakabilirim, tam istediğin gibi."

"Ah... Sanırım korkuyorum."

Duraksadı. Duraksama uzundu. Arada burnunu çekiyordu. Bunu kaydederken soğuk algınlığı mı geçiriyordu diye düşündüm. Çünkü çoğu kasette burnunu çekiyoru.

Ben bu kasetleri 1 ayda bitirebiliyordum, ama o bunları 1 haftada kaydetmiş olmalıydı.

"O geceden sonra tüm yaz boyunca hiç karşılaşmadık. Zaten ailem beni direk hastaneye götürdü. Bir hafta kadar orada durdum. Psikolog bana yardımcı oldu. Sonra ise tüm stresi atmam için tatile gittik."

"Fakat okullar başladı. Yine seni görecektim."

"Senden tiksiniyordum Donghyuck."

Elimdeki Walkman'i sıktım.

"Dövülürken beni görmezden gelmiştin. Tecavüze uğrarken de arkanı dönüp gitmiştin. Ne düşünmemi bekliyorsun ki?"

"Ve yüzsüz yüzsüz okulun ilk haftası yanıma gelmiştin."

"Öğle arasıydı. Siktiğimin yemeğini yerken tek başıma oturuyordum. Mark'la oturduğun masadan kalkıp birden bana doğru gelmeye başladın."

"Siktiğimin kalbi yine de hızlı atıyordu. Ne kadar gülünç değil mi?"

SeoNeul küfretmekten nefret ederdi.

"Yanıma geldin. Birkaç kişi dönüp bizi izlemeye başladı. Geçen okul döneminden aramızda geçenler hakkında bir sürü dedikodu vardı tabii. Sen popülersin Haechan, aksini ummuyordum."

"Tam yanımda dikilirken sana dönmedim bile. Yüzüne bakmak istemiyordum. Gerçekten, o kadar beni tiksindirmiştin ki kendinden, ilk defa kalp atışlarımı kontrol altına alabilmiştim."

"Bana bakıyordun. Sana bakmıyordum."

"İsmimi söyledin. Seni umursamadım."

"O gün için rolleri değişmiş gibiydik ha? Beni umursamayan sen, seni umursamayan bana dönüşmüştü."

"Bana ismimi söyledin. Sana bakmadım. Derin bir iç çektin. Konuşmak istediğini söyledin. Cevap vermedim."

"Seni görmezden geldim, tıpkı senin bana yaptığın gibi."

"Fakat benim bir nedenim vardı Donghyuck. Peki senin nedenin neydi?"

Asla öğrenemeyecekti.

"Elini sol omzuma koyduğunda patladım Donghyuck. Sana bana dokunmamanı söyleyerek bağırdım. Bana sadece konuşmak istediğini söylerken tüm yemekhane bizi izliyordu."

"Sana konuşacak bir şeyimiz olmadığını söyledim."

"Birkaç saniye daha bana baktın, ardından sinir olmuş bir şekilde gülüp yemekhaneden hışımla çıktın."

"Beni orada kurtarsaydın ne olurdu Donghyuck? Bana arkanı dönmeseydin? Yada bir kere gülümseseydin?"

"Bir kere sarılıp her şeyin iyi olacağını söyleseydin ne olurdu?"

Duraksadı.

"Yemekhaneden çıkıp bahçeye indiğimde peşimden geldin. Kolumdan tutarak beni durdurdun."

"Ne istediğini sordum. Konuşmak istediğini söyledin. O gün hakkında birkaç şey söylemeye başladın."

"Oradan kolay gibi mi görünüyordum? Bir kenera atıp istediğinde oynayabileceğin bir oyuncak gibi mi duruyordum?"

"Ağlamak istedim. Seni orada yumruklamak istedim. Ama ruhum çoktan paramparça olmuştu. Suratına boş boş baktım."

"Ve sözünü keserek tanımadığım insanlarla konuşmadığımı söyledim."

"Seni tanımıyorum Donghyuck. Sen de beni."

"Ve seni orada bırakıp gittim. Belki de orada konuşmana izin vermeliydim. Ne diyecektin ki? Ne gibi bir bahanen olabilirdi? Benim gururumu, kişiliğimi, her şeyimi yıkıp parçalamaya değecek ne olabilirdi ki?"

"Bunu asla bilemeyeceğim. Zaten bilmek istediğimden de emin değilim Donghyuck."

"Diğer kasede geç."

Kaset bittiği anda biri kapşonumu çekti. Başımı kaldırıp kim olduğuna bakmadan önce kulaklıkları çıkardım.

"Konuşmamız gerek."

Jeno'ya boş boş baktım. Öfkeli ve sabırsız duruyordu. Üzerinde siyah montu vardı. Çantasını omzuna atmıştı ve siyah saçları dağılmıştı. Gözlerimi devirerek kulaklıkları Walkman'in etrafına doladım.

"Ne saçmalıyorsun?"

"Kes sesini ve benimle gel. Lanet kasetleri de getir."

×××

BAM BAM BAAAAM.

ALIN SİZE ŞOK HABER.

TAPESOn viuen les histories. Descobreix ara