Bölüm 30

24K 943 29
                                    

Masayı kaplayan yemeklerin hepsinin tadına bakmış olmak, beni günlerce tok tutardı. Buna inanmakta güçlük çekiyordum ancak Vural'ın elinin lezzeti aklınızın almayacağı kadar güzeldi. Kapının eşiğinden bugün yemek yemediğimi tahmin ederek beni masaya sürükledikten sonra, tam bir centilmen gibi sandalyemi çekmiş,oturttuktan sonra da omzumun üstünü öpmüştü. Karşıma oturduğunda yüzündeki gülüş beni günlercek ısıtmaya yeterdi.
Bana ne yaptığını bilmiyordum. Bana yaklaşması bile bir mucizeyken beni kendine bağlamış olması... Doğru kelime buydu galiba. Vural'a bal gibi bağlanmıştım. Beni çocukmuşum gibi giydirmesine, yemek yiyip yemediğimi kontrol etmesine, niye olduğunu bilmesem de beni takip ettiren o asalaklara karşı bir kalkan gibi beni korumasına, yakışıklı yüzüne, sımsıcak gülüşüne, yumuşacık saçlarına... Ona ve onun her zerresine bağlanmıştım. Bu neydi? Aşk? Sevgi? Arkadaşlık? En ufak bir fikrim yoktu ancak şimdilik karşısında oturmuş yaptığı lezzetli yemeği yerken düşünebildiğim tek şey, gülüşüyle buzdan elbisemi eritmeyi başaran bir şövalye olduğuydu. O benim şövalyemdi. Benim için ejderhayla savaşma olayını bir tık ileri götürmüş, onu kendine yandaş ederek ateşini kullanıp beni buzdan şatomda, hapsolduğum odadan kurtarmayı başarmıştı. Aramızdaki şeyin bir adı var mıydı, olacak mıydı, açıkçası işin bu kısmı umrumda değildi. Kollarının arasında, göğsünün üstünde uyurken ve o saçlarımı okşarken dünyanın bütün acılarıyla baş edebileceğimi düşünüyordum. Bu yüreği kendimde nasıl bulduğumu sormayın, söyleyemem. Aylardır Safa hayatımın acısı olmaktan çıkmış, sadece kalbimin içinde sakladığım bir sızıya dönüşmüştü. Bu mucizenin tek sebebi Vural'dı.
"Bir şey söylemeyecek misin?" Derin düşüncelerimi dağıtan sesiyle şimdiki zamana geri döndüğümde umutlu gözleriyle beni izliyordu. Ne demem gerektiğini bilmiyordum ki. Elimdeki çatal bıçağı tabağımın iki yanına bıraktım ve ellerimi masanın altında, bacaklarımın üstünde birleştirdim.
"Aslında ne diyeceğimi bilemiyorum. Bu yaptığın... Beni inanılmaz mutlu ettin Vural. Ben sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum. Üstümdeki kıyafetle nasıl bu masaya oturmama izin verdiğini anlayamasam da yaptığın şey için çok teşekkür ederim, bunun benim için anlamı çok büyük." Uzun tiradımı bitirdiğimde derin bir nefes aldım. Üzerimdeki kot ve yarım tişört bu masayla tezat oluşturan cinstendi ama bu onun umrundaymış gibi durmuyordu. Cevaben gülümsemesi kalp ritmimi değiştirdi.
"Kutlamaya değer bir şey yaptın Melek Yüzlü."
Söyleyecek bir şeyim yoktu, gülümsedim. Yaptığı güzel yemekleri ve harika tatlıyı yedikten sonra, her güzel şeyin bir sonu var diyerek el birliğiyle masayı ve yerdeki gülleri toparladık. İlk başta aklıma gelmeyen detay yerdeki son gül yaprağını elime aldığımda kapıyı tıkladı. "Halim nerde?" Utangaç bir gülümseme takındı yüzüne. "Bu gece eve gelmemesi için rüşvet vermiş olabilirim." dedi. İnanamıyordum, benimle baş başa yemek yiyebilmek için kuzenini evden kovmuştu. "Delisin sen." dedim şaşkın sesimle. Gül yaprağını elimden alıp kendi elinde tuttuğu ve diğer yaprakları biriktirdiği kutuya koyarken elimi dudağının kenarına götürdü ve avuç içimi öptü. "Sen delirttin beni." dedi. Bilmiş bir sesle karşıladım pasını. "Sen benden önce de deliydin Vural, suçu bana atma."

Odasında üstümü değiştirirken saat yarımı geçiyordu. Şükür ki bunca yorgunluğun üstüne yarın işe gitmek zorunda kalmayacaktım. Vural'ın tişörtünü ve kendi diz altı şortumu giyip tekrar salona indiğimde Vural bir kolunu koltuğun sırtına uzatmış diğer elinde sigarasıyla boşluğa bakıyordu. Onu ilk kez sigara içerken görüyordum, içmediğini düşünüyordum halbuki. Kurulduğu üçlü koltuğa gitmeden önce salonun ortasındaki büyük masanın üstünde duran dizüstü bilgisayarını aldım ve koltuğun üstünde uzattığı kolunun altına girip bağdaş kurarak kucağıma aldığım bilgisayarın açma düğmesine bastım. Beklerken koltuğun kolunda duran sigara paketine ve hemen yanında duran çakmağa uzandım. Yakıp ilk nefesi içime çektiğimde bilgisayar açılmıştı. Sigarayı sol elimin parmakları arasına sabitleyip hızla tarayıcıdan e-mail adresimi açtım. Vural dikkat kesilmiş ne yaptığıma bakıyordu. Gelen kutumu dikkatle süzerken sigaramdan bir nefes daha aldım. Aradığım mesajı bulduğumda sabırsızca üzerine tıkladım. Mesajın içinden çıkan dosyayı indirip açtığımda şükürler olsun ki istediğim fotoğraflar karşımdaydı. "Yollacaklarını söylemişlerdi." diye mırıldandım. Sigarasını koltuğun kolundaki küllükte söndürerek bilgisayarı tek eliyle kucağımdan aldı ve diğer kolunu etrafıma sardı. "Küllüğü uzatsana." dediğimde bana sarmadığı eliyle küllüğü bana uzattı ve fotoğraflara bakmaya başladı. Her fotoğrafa uzun uzun bakıyor ve yorumlar yapıyordu. "Çok güzel bakmışsın." "Elbise çok şık durmuş." "Burda saçların çok güzel." Kötü bir şey söylememesi bana mı özeldi yoksa işi gerçekten mi beğenmişti bilmiyorum. Ben kendi sigaramı tüttürmeye dalmışken onun günün en son fotoğrafına baktığını fark ettiğimde sessizliğimizi deldim ve haykırdım. "Bak bu o elbise." Normalde böyle şeylere büyük tepkiler veren biri değildim. Ancak bu elbise olağandışı bir şekilde beni kendine aşık etmişti işte. Kulağını tutar gibi yaptı. "Az yavaş be kızım." diye inledi. "Ya bana ne. Baksana şunun güzelliğine." diyip az önce geçtiğini tahmin ettiğim ve elbiseyi tam olarak gösteren fotoğrafa döndüm. "Bu mu yani bu kadar yaygara kopardığın elbise? Güzel değil bu." dedi. Umursamazlığına ağzım açık bakakaldım. Elimdeki sigaranın barındırdığı son nefesi içime çektim ve küllükle sönmesini sağladım. "Sen ne anlarsın." dedim bozulduğumu belli etmemeye çalışarak. Bir şey söylemeden ayaklandığımda "Hey, nereye?" diye sordu şaşkınlıkla. "Yorgunum, uyuyacağım." dedim kısaca ve merdivenlere yöneldim. Yalan da değildi, gerçekten yorgundum. İnat olsun diye onun odasına değil de kaldığım misafir odasına gidip yatağın içine girdim.

BUZ (Tamamlandı)Where stories live. Discover now