Bölüm 28

23.5K 916 8
                                    

Uyurken çığlık atma konusunda bir rekor olsaydı bu rekoru yerle bir ederdim. Yıllardır bu konuda fazlasıyla antreman yapmıştım nasılsa. Uyumadan önce tüm bedenimi saran korku ve gerginlik kendini harika bir kabus olarak uykuma taşımıştı. Kendimi bir hışımla rüyamın dışına itmeyi başardığımda nefes nefeseydim. Ellerimi yüzüme kapadım ve nefesimin bir düzene girmesini bekledim. Bu sırada Vural'ın elini sırtımda hissettim. "Geçecek." diye fısıldadığı da pamuk ipliğine bağlı sinirlerim daha fazla dayanamadı. "Ne geçecek? Nereye geçiyor? Geçmiyor işte! Hep aynı terane. Bıktım artık, hiçbir bokun geçeceği yok, geçmiyor. Geçecek diyip beni umutlandırma. Geçecek olsaydı on yılda geçerdi." Ne bu çıkışımı ne de gözümden damlamaya başlayan gözyaşlarımı beklemiyordu. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. "Hiçbir şey söyleme. Beni avutmak zorunda değilsin. Ayrıca bundan nefret ediyorum." Yüzünde alıngan bir gülüş belirdi. "Seni avuttuğumu mu zannediyorsun? Sen kendini avutulacak bir kadın mı zannediyorsun? Her tür dine yemin edebilirim, sen o kadar basit bir kadın değilsin." Ne saçmalıyor bu şimdi? "Hava daha yeni aydınlandı. Uyu istersen?" Hızlı konu değişimi başımı döndürmüştü. Sinirle doğrulduğum yatağın içinde geri düştüm ve gözlerimi kapattım. Birkaç saat sonra yeniden uyandığımda bu kez kendimi daha dinç hissediyordum. Gördüğüm rüyanın etkisi geçmişti. Başımı yatağın diğer kenarında başını eline dayamış beni izleyen Vural'a çevirdim. "Eve geçmeliyim." diye mırıldandım. Dikkatle yüzüme bakıyordu, uzanıp alnımı, dün iki kez öptüğü yeri öptü. Yüzümün önüne düşmeye meyilli saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırıp, parmaklarının tenimle temasını kesmeden yanağıma uzandı. Şefkatle yanağımı okşarken "Hayır." dedi. Of, bu kavgayı gerçekten yapacak mıydık? "Saçmalama." dedim sakince. "Evine gitmene gerek yok." dedi. "İşe gitmeliyim." diye sundum nedenimi. "İzinlisin." Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Bunu yaptığına inanamıyordum. "İzinli miyim?!" Başını yeniden eline dayayıp uzandığında "Hıhımm." diyip başını sallayarak tepkisini onayladı. İnanır mısınız, ben, her tür insana karşı soğuk ve mesafeli tavrımı korumayı başaran ben, kızmaya kıyamadım. Bunun yerine başka bir bahane sundum. "Üstümü değiştirmeliyim." Bakışları üstümdeki tişörtüne kaydı. "Bence böyle gayet güzel." Yeni bir bahane. "Akşam için hazırlanmalıyım." "Alışveriş eğlenceli bir seçenek." "Ne?" "Alışverişe gidebiliriz." dedi sevimlilikle. Bunalarak iç geçirdim. "Vural, ölene kadar burada yaşayamam." Kendi kendine konuşurmuş gibi "Aslıda fena fikir değil." dedi, benim duymam için değil, gerçekten kafasına yatan bir fikir olduğu için söylemiş gibiydi. "Vuraaaal." dedim isyanla. "Alışverişe bu kıyafetlerle mi gideceğim?" "Bu seni daha önce durdurmamıştı?" dedi soran bir sesle. Doğru. Onun şortu, tişörtü ve terlikleriyle koca bir günü dışarıda geçirmiştim. "O zaman yazdı. Kış ortasında senin eşofmanlarınla dışarı çıkamam." Ofladı. "Haydi kalk duşa gir." dedi "Ben de bu durumla ilgileneyim." "Nasıl ilgileneceksin acaba?" dedim masum masum. "Birkaç dakikalığına evine uğrayabilirim." dedi sanki dünyanın en normal şeyini söylüyormuş gibi. "Olmaz." dedim düşünmeden. İç çamaşırı almam gerekiyordu. "Aksi taktirde alışverişe çıkarız ve bunu benim kıyafetlerimle yaparsın." "Daha akşam ne giyeceğimi bile bilmiyorum Vural. Öylece seni kıyafet almaya yollayamam. Hem ben neden giremiyorum evime?" Yüzünden bir gölge geçti. "Bunları kim yapıyorsa hala senin eve gitmeni bekliyor olabilir. Daha farklı bir şey yapmak için." Sesi kısılmıştı. Söylediği şeye hak vermemek isterdim ama çoğu zaman olduğu gibi yine haklıydı. Derin bir nefes alıp acı içinde kabullendim. "O zaman evden bugün giymem için bir şeyler al ve mümkünse spor ayakkabı ya da dur, botlarımı istiyorum, kısa sarı olanları. Kabanım yanımda zaten. Son olarak... şey. İç çamaşırı.." diye cümleme başladım ancak kahkahası yüzünden bitiremedim. "Tamamdır Ufak. Güzel bir şeyler seçerim." dedi göz kırparak. Kulaklarımın dahi ateş aldığını hissettim. Önünde iç çamaşırlarımla durmaktan utanmıyordum ancak iç çamaşırlarımı onun seçmesi fikri beni dağıtıyordu. "Çanta..." diye fısıldadım. Doğruldu ve başımın üstünü öptü. "Haydi duşa git. Havlular dolapta." dedi ve yataktan çıktıktan hemen sonra odadan çıktı. İç çektim ve kalkıp çaresizce banyoya gittim. Duş alıp dolapta bulduğum siyah bornozu üstüme geçirdim. Odaya baktığımda Vural'ın henüz dönmediğini gördüm. O gelene kadar banyoya dönüp saçlarımı kurutmaya karar verdim. Dolapları karıştırıp bulduğum fön makinesiyle saçlarımı kuruturken bir şarkıyı mırıldanıyordum. İşimin bittiğine karar verip makineyi kapattığımda banyoda başka bir nefesin varlığını hissettim. Dönüp etrafıma baktığımda kapının pervazına yaslanmış, nefes bile almadan beni izleyen Vural'ı gördüm. Gözlerini kırpmıyordu. Mahçupça "Makineyi dolapta buldum." dedim. Bir an dolaplarını karıştırdığım gerçeği beni rahatsız etmişti. Cevap vermedi ve öylece bana bakmaya devam etti. İstemsizce olmaması gereken bir durum mu var diye üstüme bakındım ama hayır, her şey yerli yerindeydi. "Vural?" dedim cevap vermesini bekleyerek ancak o cevap vermedi ve bana doğru gelmeye başladı. Yanıma ulaştığında ellerini belime sardı ve burnu saçlarımın arasında dolaştı. Yüzü yavaşça aşağı indi ve dudakları yanağıma dokundu. Ardından nefesimi kulağımın hemen yanında hissettim, çok geçmeden kısık ancak etkileyici sesi kulaklarımı doldurdu. "Bornozum sana çok yakışmış." Bu onun bornozu muydu? Nefesimi düzene sokmamı gerektiren şey bir bornoz muydu? Ellerim çıplak göğsüne uzandı. Tişörtünü ne ara çıkarmıştı? Banyoya geldiğinde yoktu. Şuan ansız bir yakınlığı kaldırabilir miydim? "Kıyafet..." dedim zar zor bulduğum sesimle. Dudaklarını son kez dudağımın kenarına bastırdıktan sonra yüzünü yüzümden uzaklaştırdı ve "Yatağın üstünde." dedi ardından geçmem için önümden çekildi. Hızla odaya geçip önce nefesimi düzene sokmak için oturduğum yatakta bir süre bekledim. Rahat nefes alabildiğimde getirdiği kıyafetlere baktım. Sade gitmişti. Kot pantolon, beyaz kazak, istediğim botlar ve siyah büyük bir çanta. En altta da iç çamaşırlarım. Orda da sade olmayı seçmiş, siyah külot ve mat bordo sütyenden oluşan takımımı getirmişti. Banyodan çıkma ihtimalini göz önünde bulundurarak bornozu üstümden çıkarmadan külotu giydim. Ardından çıkardığım bornozu yatağın üzerine bıraktım ve sütyeni üstüme geçirdim. Ellerim arkaya uzandığı sırada Vural her zaman yaptığı gibi görevi üstlendi ve kopçalarımı taktı. İçine mi doğuyordu? Banyodan çıktığını bile duymamıştım. Omzumun üstünü öptü ve yatağın üstüne bıraktığım bornozu alarak yeniden banyoya döndü. Getirdiği kazağı giydim ve yakasını düzelttim. Belinde havluyla banyodan çıktığında botlarımı giymiş bağcıklarını bağlıyordum. Elinde küçük bir havluyla başını eğmiş saçlarını kurutuyordu. Rahatsız olarak "Çıkıyorum hemen." dedim ve botumun tekini elime alarak ayaklandım. Yüzünde ukala bir gülüşle "İstersen kalabilirsin." dedi. Elimdeki botu kafasına fırlattım ancak atik bir hareketle bottan kurtuldu. Gülerek botu eline aldı ve gelip bana uzattı. Önce elimi tutup kaldırdı. Elimin içini öptükten sonra botu elime tutuşturdu, omuzlarımdan tutup kapıya dönmemi sağladı ve popoma vurarak "Marş marş, kahvaltı aşağıda hazır." dedi. Hareketi karşısında şok olmaktan kendimi alamasam da yine de gülerek odadan çıktım. Botun diğer tekini de giyip mutfağa girdiğimde ocakta kaynayan çayı, masanın üstünde kuvvetle muhtemel beni bekleyen büyük bir bardak meyve suyunu gördüm. Görüşüm meyve suyunun üstündeki pencereye takıldı. Bahçe çitlerinin arkasında takım elbiseli bir adamla göz göze geldiğimizde yüreğim ağzıma geldi. Ani bir refleksle koştum ve kapıya çıktım. Bahçeyi aşıp kaldırıma ulaştığımda kimseyi göremedim. Az önce birini gördüğüme emindim oysa ki. Biraz daha bakındıktan sonra gerisin geri içeriye girdim. Kapıyı kapatırken Vural da merdivenlerden iniyordu. "Bir sorun mu var?" diye sordu merakla. "Birini gördüğümü zannettim ama kimse yoktu." Endişelenmişti. "Nasıl biriydi?" "Siyah bir takım giyiyordu. Ne bileyim, siyah kısa saçları vardı. Tam göremedim ama o bana bakıyordu. Bundan eminim." "Sen başla, geliyorum ben." dedi ve hızla kapıdan dışarı çıktı. Bu pimpirikli haline anlam veremesem de uğraşmadım ve önce onun çayını koydum. Masaya oturduğumda o da geldi ve karşıma oturdu. Sessizce kahvaltımızı ettikten sonra yine sessizce masayı toparladık. "İstersen şimdi çıkalım, istersen biraz oyalanabiliriz." dedi mutfaktaki işimiz bittiğinde. Sesindeki muzip tınıdan anladığım kadarıyla oyalanma aktiviteleri nefesimi yoldan çıkaracaktı. "Çıkabiliriz, beklememe gerek yok." dedim hayallerini suya düşürerek. "Öyle olsun. Kabanını giy, ben de geliyorum." dedi ve yukarı çıktı. Kabanımın düğmelerini ilikledim ve çantamı aldım. Son kez çantamın içindekileri kontrol ettim. Cüzdanımı kontrol ettiğimde kullanmayı planladığım kredi kartımın yanımda olmadığı acıyla fark ettim. Vural gelene kadar hızla eve gidip gelebilirdim. Nasılsa eve gitmiş, bir sıkıntı olmadığını kontrol etmişti. Demin ki adam da her kimse gitmişti işte. Yukarıyı dinleyip Vural'ın henüz gelmediğine emin olduktan sonra hızla çıktım ve evime geçtim. Eve hırsız girmesi ihtimaline karşı kapıda bir polis bekliyordu ancak uyuyakalmıştı. Evi böyle mi koruduğunu merak etsem de uyandırmadım, zaten tüm gece bu soğukta dışarıda beklemişti. Anahtarı çıkarıp kapıyı açtım ve hızlı adımlarla eve girdim. Asıl amacım direkt olarak yukarı çıkmaktı ancak tam karşımda kalan duvardaki büyük kırmızı harflerle hareket etme yetimi kaybettim. Evin girişinde çakılı kaldım. "KATİL" Tüm gücümü toplayarak salona ilerledim. Koltuk takımım delik deşikti. Nişlerin içindeki çerçeveler yeri boylamış, televizyon ünitesi televizyonla birlikte yerde duruyordu. Gözyaşlarım habersizce akmaya başladığında kimin katili olduğumu kafamda sorgulamış, tek ihtimalin Safa olduğunun farkına varmış, kendi içimde katil olduğumu kabullenmiştim. Bu zaten yıllardır bilincinde olduğum bir şeydi. Elimle akan gözyaşlarımı sildim ve hızla odaya çıkıp kartı aldım ve aşağı indim. Kapıyı açmamla Vural'la karşılaşmam bir oldu. Ağladığımı anlaması sadece bir bakışı kadar sürdü. Bir şey söylemeden kollarını etrafıma sardı ve yüzümü göğsüne gömdü ancak itiraz ettim ve ondan uzaklaştım. "Gidelim artık." dedim ve arabaya ilerledim. "Arabam bugün de kaldı galiba." dedim yürürken. Cevap vermedi ancak arabanın kilidini açtı ve oturmam için kapıyı tuttu. Ben kemerimi bağlarken o da kendi kapısını kapatmıştı. Sonunda yola çıkmak için hazır olduğumuzda arabayı çalıştırmasını bekledim ancak o bana döndü. "Mısra..." "Hı?" ufacık tepkimle ona döndüm. "Eve gitmeni istemedim çünkü..." Lafını kestim. "Çünkü dağılacağımı biliyordun. Önemi yok. Yalnız ev için iyi bir tamirat gerekiyor. Bir süre Talha'da kalacağım sanırım." "Bak bana kızarsan bunu anlarım ancak benim aklımda başka bir fikir var." Neymiş o der gibi yüzüne baktım. "Taşınalım. Güvenliği sıkı siteler var. Onlardan birine gidelim." Mantıklı fikirdi ancak neden birlikte taşınıyorduk? Ve taşınmaktan nefret ediyordum ancak galiba bunu yapmak zorundaydım. Kabul etmemek için hiçbir sebep göremiyordum ama ona sormalıydım. "Fikir mantıklı, yani taşınmak mantıklı bir fikir. Ancak neden sen de taşınıyorsun? Bunu yapmana gerek yok." dedim samimiyetle. Aslında bir yanım onun da taşınmasını istiyordu. "Olmaz öyle. Yedek anahtarını teslim edeceğin yan komşunun güvenilir biri olması gerek. İstemediğin zamanlarda evine girmesini istemeyiz." dedi ve göz kırptı. "Dalga geçme. Gerçekten bunu yapmana gerek yok. Burda bir düzenin var." Biraz düşünür gibi yaptı. "Benim için bir sorun olmayacak. Nakliyeciler aynı düzeni yeni evde de kuracaklar." dedi. "Seninle komşu olmaktan memnun olup olmadığımı hiç sormuyorsun." dedim alayla. "Gece koynumda çok rahat uyuyordun. Bir sorun olduğunu zannetmiyorum." dedi özgüvenin dibine vurarak. Verecek cevabım olmadığından "İşe çok uzak olmayacak bir yer olsun." dedim ve küçük bir çocuk gibi önüme döndüm. "Aklımda bir yer var. İstersen daha vaktimiz var, gidip görebiliriz." dedi. "Kaç odalı?" diye sordum. "Şuankinden belki bir oda fazladır." dedi. "Öyleyse alalım. Görmeye gerek yok. Sen sevdiysen iyidir." dedim. Zevkine güveniyordum. Yılbaşında aldığı elbise gönlüme taht kurmuştu. "Emin misin? Tamam komşun ben olacağım için mutlusun ama o evde yaşayacaksın?" "Aynı düzeni kurabileceğimizi söyledin. Öyleyse sorun yok." dedim. "Yalnız iş yerine biraz uzak. "Eğer gerçekten güzelse ve işe yetişebilmek için gece 3 te kalkmayacaksam sorun yok." dedim. Başıyla onayladı. "Öyleyse nereye gidiyoruz?" "En yakındaki alışveriş merkezine." dedim ve sürmeye başladı. Düşüncelerimle baş başa kaldım. O eve bir daha girecek olma fikri nefesimi kesti. "Evi hemen bugün alalım. Hangi emlakçıya gideceğiz? Önce oraya gidelim." "Sakin ol şampiyon. Bir yere gitmemize gerek yok. Telefonumu uzatır mısın?" dedi. Gösterge panelinin üstünde duran telefonu ona uzattım. "Ali'yi de ararsan." dedi kibar bir sesle. Ekranı kaydırdığımda çıkan şifreye aklıma gelen ilk numarayı yazdım. 1905. Açılan ekrana gülümseyerek baktım ve rehbere girdim, Ali'yi arayıp telefonu ona uzattım. Gülümseyerek telefonu aldı ve kulağına götürdü. "Ali, günaydın koçum. Bugün yokum. Bir de ev konusunu hallet, onayı aldım. Ödeneği biliyorsun zaten." Bir süre karşı tarafı dinledi. "Eyvallah kardeşim, görüşürüz." dedi ve telefonu yeniden panelin üstüne bıraktı. "Ödemeyi nasıl yapacağım?" "Şimdi sana ödemeye falan karışmayacaksın desem bana çemkireceksin, yanlış mıyım?" diye sordu. "E yani." diye cevapladım ve devam etmesini bekledim. "Banka hesabımı söylerim, sen havaleyi bana yaparsın. Ali'yi iki hesapla uğraştırmayalım." diye önerdiğinde onayladım. Telefonumu açıp havale işlemleri için her şeyi hazırladım. Geriye fiyat ve hesap numarası kaldığında kaldığında kafamı kaldırıp sordum. "Sormadım ama sıkıntı olacak bir durum var mı maddiyat açısından? Pahalı bir ev." dediğinde kahkahamı tutamadım. Paranın miktarı aklımdan geçen son problem bile değildi. "Sen bu evleri ne zamandır kolluyorsun?" Sorumu beklemediği açıktı, kaşları çatıldı. Evle ilgili durumu Ali bile bildiğine göre uzun zamandır bununla ilgileniyordu. "Arabanı servise verdiğim gün şöyle bir emlakçılara baktım. Şans eseri bu evler bomboş bizi bekliyordu." Pek inandırıcı gelmese de güldüm ve yeniden miktarı sordum. Nefes aldı ve altı haneli ve bana azaltarak söylediğinden emin olduğum rakamı fısıldadı. Elini iç cebine götürdü ve cüzdanını çıkarıp bana uzattı. "Hesap numarası için. Biraz karıştırırsan bulursun, zaten tek hesap kullanıyorum." dedi. Gerekli numaraları yazıp onayla tuşuna bastım. Birkaç dakika içinde banka görevlisi arayıp onayımı istediğinde doğrulamak için hesap numarasını tekrar etmesini bekledim ve doğru olduğunu görünce "Onaylıyorum." dedim. Kadının neşeli sesine karşılık verip telefonu kapattığımda araba alışveriş merkezine gelmişti. Otoparkta arabadan indik ve alışverişe başlamak için üst kata çıktık. Birkaç mağazada kafama uygun bir şey bulamadık. Beni hiç yanıltmamış ve daima memnun etmiş olan markalardan birine girdik. Vural yorulmuş gibi görünüyordu ancak sesi çıkmıyordu. Hatta yüzünde bir gülümseme vardı. Diğer mağazalarda yaptığı gibi bu sefer köşeye geçip oturmadı. Benimle birlikte rafların arasında dolaştı ve birlikte birkaç kıyafet beğendik. Ben elimdeki elbiselerle kabine girdiğimde o da soluklanmak için oturmuştu. Önce kısa kırmızı ve bol bol dekolteyle bezenmiş elbiseyi giydim ancak fermuarını bile çekmeden geri çıkardım. Sadece bir kokteyle gidiyorduk. Sarı renkli dizimin üstüne kadar uzanan bir elbise giydim. Duruşu hoştu ancak 28 yaşında bir kadın için uygun değil gibi görünüyordu. Fikrini almak için kabinden dışarı çıkıp Vural'a bakındım. Oturduğu koltukta iki görevli kızla konuşurken ona seslendiğimde dönüp bir saniye için bana baktı ve başını onaylamaz anlamda sallayıp gerisin geri kızlara döndü. Yaptığı hareket sinirlerimi bozmuştu ancak belli etmeden kabine döndüm. Madem ilgilenmiyordu, bir daha ona fikrini sormazdım. Üç kıyafet daha giyip uzun ve kolsuz olanı elime alıp kabinden çıktım. Vural hala kızlarla konuşuyordu. Kasaya gidip elbisenin parasını ödedim ve yanına gittim. "İşim bitti. Eğer muhabbeti bırakabileceksen gidelim?" dedim iğneleyici bir tonda. Kızlara cevap bile verme tenezzülünde bulunmadan kalkıp yanıma geldi. "Elbiseyi görmedim." Yavru bir köpek gibi mırıldandığında arkamı dönüp ilerledim. "Tamam, en azından bir yemek yiyelim." dedi arkamdan. Akşama kadar yemek yeme fırsatımız olmayacaktı ve birkaç gündür doğru dürüst sadece kahvaltı ediyordum. "Olur." diye seslendim arkama bakmadan ve üst kata çıkan merdivenlere yöneldim.

BUZ (Tamamlandı)Where stories live. Discover now