Bölüm 10

25.7K 1.2K 18
                                    

Elimde kutunun kapağıyla bomboş kutunun içindeki şırıngaya bakıyordum. Minik, ufacık bir iğne ama öylesine tanıdık, öylesine aklıma kazınmış, öylesine can yakıcı, öylesine öldürücü... Minicik bir tüp benden tüm duygularımı almıştı, tüm gücümü tıpasını yukarıya çıkarırmışçasına içine hapsetmişti. Elimde kutunun kapağıyla beni zamanın ortasında bir yerlerde, boşluğun içinde bırakmıştı minicik bir iğne. Elimi kaldırıp kutunun tabanında düzgünce katlanmış sarı kağıdı açmaya inanın hiç mecalim yoktu. Minicik bir şırınga, beni yıllar öncesinde donmuş anılarıma götürmüş, 10 yıldır ne kadar ilerlemediğimi, ne kadar aynı yerde kaldığımı sert bir tokat gibi yüzüme çarpmıştı. Gözlerimi kapatıp içimden saymaya başladım. 1, 2, 3, 4, 5, 6. Gözlerimi açtım. Burnum sızlıyordu, gözyaşlarım akmak için ufak bir emri bekliyordu. Kutunun kapağı elimden düştü. Sağ elimi güçlükle kaldırıp, sarı kağıdı alıp açtım. "Bu senin payına düşen. Senin hak ettiğin bu."
Bu şırıngayı öylesine iyi tanıyordum ki, bana hatırlattıklarıyla bu nottaki şeyler birleşince hayatta en çok istediğim şeyi bana sunacaklarını hissettim. Yıllardır beklediğim gün geliyordu sonunda. O bana engel koysa da işte sonunda başkaları bana yol açıyordu. Sonunda kurtulacak mıydım? Acaba payıma düşeni ne zaman vereceklerdi bana? Halbuki şuan korkuyor olmam gerekiyordu.

Sol yanımda ses çıkarmadan hatta hareket etmeden duran Vural daha fazla dayanamamış olacak ki ağzını açtı. "Kimmiş? Ne demek oluyor bu?" "Git. " ona açıklama yapacak bir durum yoktu ortada. Şuan burda onu ilgilendiren hiçbir şey yoktu. "Ne demek git? Bu iğne ne demek oluyor Mırsa, ne biliyorsan anlat hemen." " Bana emir verebileceğini sana düşündüren ne? Gitmeni istiyorum. Hemen şimdi, beklemeden, tekrarlatmadan. Git. " kolumu tutup yüzümü ona çevirmemi sağladı. Sıktığı kolumun acısını hissetmiyordum ama büyük ihtimalle yarın moraracaktı. Şuan gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Kolumu bırakmadan sağ elime doğru uzandı ve ıslak avucumun içinde nemlenmiş kağıdı aldı. Okudu ama hiçbir şey anlamadı. Bunu biçimli kaşlarını gergin şekilde bir araya getirmesinden anlamıştım. Ne anlayabilirdi ki zaten? "Mısra ne demek oluyor bu? Senin payın dediği şey ne?" Kolumu silktim ve temasını kestim. "Seni ilgilendirmez. Eğer iki saniye içinde evimden gitmezsen polisi arayacağım. Git. " İfadesizce yüzüne baktım. Bomboş aklımla şuan hala ayakta nasıl durduğumu anlamaya çalışıyordum. Burun kemerini sıktı ve yatağımın üstündeki kutuyu alıp, hışımla odanın diğer köşesine fırlattı. Sonra da elinde tuttuğu kağıdı buruşturup yere attı, arkasında kokusunu taşıyan bir rüzgar bırakarak odadan çıktı. Bir dakika geçmeden sertçe kapanan dış kapımın sesini duydum. Gülümsedim. Saçma sapan tepkiler vermeme bakacak olursak büyük ihtimalle şoka girmiştim. Yatağıma uzanıp, minnacık bir topa dönüşene kadar büzüldüm. Gözlerimi kapattım, bu gece farklı bir ruh haliyle uyuyacaktım. Her ne kadar bana yolladıkları iğnenin içi boş olsa da bir gün ellerinde dolu bir taneyle gelip bana istediğimi vereceklerine dair bir umutla uykuya daldım. Safa'nın gözlerini bu gece de huzur içinde kapatmasına birkaç saat vardır diye ümit ettim ve uykuya daldım.

-10 YIL ÖNCE
Okuldan çıkıp arkadaşlarımla vedalaştım. Beni bekleyen annemin özel şoförüne Safa'ya gideceğimizi söyledim ama yolda durup en sevdiği kurabiyelerden de almayı ihmal etmemeliydik. Gülümseyen şoföre gülümseyerek karşılık verdim ve arabaya bindim. Yol boyunca yarınki matematik sınavı için çalıştım. Normal bir zamanda olsak Safa bana ders çalıştırıyor olurdu şuan. Tüm sayısal derslerde inanılmaz iyiydi. Bunu içten içe hep solak olmasına bağlamıştım. Solak olmak benim için kutsal bir şeydi, salak olmamın bir etkisi de yok değildi bu durumda. Bu durumu hep kıskanmıştım. Evlerine geldiğimde elimdeki kurabiyelerimle kapıyı çaldım. Annesi kapıyı açtı ve bana Safa'nın odasına kadar eşlik etti. Oğlunun bu haline dayanamıyordu farkındaydım. Ama olsun, en azından nefes alıyordu Safa. Kokusu da hala aynıydı. Ne olursa olsun hiçbir şey Safa'yı sevmeme engel değildi ki. Safa benim çocukluğumdu, şimdi yürüyemiyor diye onu unutsaydım bu, çocukluğuma ayıp olurdu. Odanın kapısında annesi benden ayrıldı, ben de kapıyı tıklatıp içeri girdim. Safa yatağının içinde hareketsiz yatıyordu. Çantamı odanın köşesine bırakıp yatağının kenarına oturdum. Saçlarını okşayıp alnının hemen kenarını öptüğümde gözlerini açtı. "Ben geldim aşkım." gülümsedim. Onu görmek bana cennetten gönderilen büyük bir hediyeydi. Onu sevmek dünyanın en güzel şeyiydi. O bu dünyada bir insanın başına gelebilecek en güzel şeydi. Mavi gözleri, her zaman kısacık kestirdiği sarı saçları, kirli sakalları ve uzun mu uzun boyuyla her kızın yakışıklı bulmayacağı ama karizmatiklik konusunda kimsenin eline su dökemeyeceği bir çocuktu Safa. Zaten ben de yakışıklı olup olmamasıyla ilgilenmiyordum. O beni yumuşacık kalbi ve güzel sözleriyle kendine aşık etmişti. Sanıyorum ki dünya o olmadan bomboş bir adacığa dönüşür benim için. O olmadan nefes almanın ne anlamı var ki? Azrail bile bana acımış onu o berbat kazadan sonra bana yollamıştı tekrar. Beni gördüğüne sevinmemiş gibi yüzünü diğer tarafa çevirdi. Kazadan sonra gitmemi söylemişti ve hala gitmemi ümit ediyordu. O olmadan yaşayamayacağımı anlamakta zorlanıyordu hala. Beni gördüğünde yüzünü çevirmek yeni geliştirdiği yöntemlerden biriydi. "Hadi bakalım Koca Adam, en sevdiğin kurabiyelerden aldım. Meyve suyu da ister misin? Ya da kola? " Yarısını hareket ettiremediği güzel dudaklarından bir oflama çıktı. Akşam gitmek vaktim gelene kadar onunla dolu mutlu saatler geçirmiştim. Onu sevmek sanki beni ben yapıyordu. O olmadan bir yanım hep eksik kalacakmış gibi. Onu sevmek benim için bir zorunluluk sanki. O kadar güzel ki onu sevmek, bu güzelliği hissedebilecek insan sayısı çok azdır. Onu sevmek kalbimi dolduran tam zamanlı bir iş. Benim eksiklerimi giderebilen tek kişiydi Safa. Dudaklarının kenarına bir öpücük bıraktım. "Seni seviyorum aşkım. Yarın görüşürüz. " gülümsedi. Uzun zamandır ilk kez gülümsüyordu. Bu beni mutlu etmenin kat be kat ilerisine götürmüştü, yarın ki sınavdan kalacak olmam önemli değildi.

BUZ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin