Bölüm 34

22.5K 891 36
                                    

Not really sure how to feel about it. Something in the way you move,
makes me feel like I can't live without you and it takes me all the way.
I want you to stay.

(Bunun hakkında nasıl hissetmeliyim, bilmiyorum.
Hareketlerinde sensiz yaşayamazmışım gibi hissettiren bir şeyler var ve bu beni tamamen ele geçiriyor.
Kalmanı istiyorum.)

Çarşamba gecesi olmuş, biz yine onun evinde, bana hediye ettiği odada, yatağa kurulmuş, başımı göğsüne koymuş, kollarımı okşayan ellerinin keyfini sürerken gökyüzünü izliyorduk. Dudaklarından çıkıp bir ilahi gibi kulaklarıma dolan sesi, ne olduğunu bilmesem de dünyanın en güzel şarkısını barındırıyordu içinde. Elimi çıplak göğsünde gezdirirken, iki gündür telefonumu rahat bırakmayan ajanslardan gelen teklifleri düşünüyordum. Bankada olmak, on yıldır yaptığımın aksine, artık görmezden gelemeyeceğim kadar sıkıcı olmaya başlamıştı. Her gün giydiğim o kıyafetler, bunaltıcı rakamlar canımı sıkmaktan başka bir işe yaramıyordu. Ancak bankayı bıraksam bile mankenlik yapacağımı düşünmüyordum, benim için fazla... gösterişliydi. Şimdilik olduğum yerde kalmamın bir sakıncası yok gibi duruyordu.

Vural söylediği şarkıyı bitirdiğinde tek elimi göğsüne vurarak onu alkışladım ve saçlarımın arasına kondurduğu öpücüğün içimi titretmesine izin verdim.
İki gündür inatla evime gitmek yerine onun evinde kalıyordum. Birlikte bu odada yatıyor, konuşuyor, gülüyor, birbirimizi daha çok tanıyorduk. Ona dair öğrendiğim ilginç şeyler vardı. Mesela kütüphanesindeki her kitapta kitap ayracı vardı ve aldığı albümleri asla ve asla arabasından çıkarmıyordu. Arabasından dışarı çıkan albümü atıyordu. Ve askerdeyken komutanın postasıyken, bir gün mutfaktaki yemeği beğenmeyip, kolları sıvayıp kendisi yemek yapmış, yemeği beğenilince kalan günlerini aşçı olarak bitirmişti.
Benim anlattıklarımsa ona oranla daha basitti. Çektiğim kısa filmler, okuduğum favori kitaplar, en sevdiğim filmler, en sevdiğim şarkılar. Anlatacak çok fazla anım yoktu ne yazık ki.

"Güzelim?" dedi güzel sesi.
"Hımm?" Elim hala göğsünde, tam ortada duran çizginin üstünde dolaşıyordu.
"Bir şey soracağım sana."
Peki neden sesi, soracağı sorunun beni mutsuz edeceğini hissetmeme yol açmıştı?
"Sor." Tek kelimelik cevabım korktuğumu belli etmeseydi keşke.
"Hani, sen kimseyle birlikte olmadın ya..." Yanaklarımdaki ısınma normal mi? Durup dururken nerden çıkmıştı şimdi bu? Sesimi çıkarmadan göğsünde duran başımı salladım ve devam etmesini bekledim.
"Diğer erkekler, pekala anlaşılabilir, ki itiraf etmeliyim aşktan uzak bir seks hayatın olduğundan fazla emindim, ama. Safa'yla neden olmadı?"
Ve buum. Acımadan patlatmıştı elindeli bombayı. Hayır, ağlamak istemiyordum. Kalbim sızlamıştı evet ama bu ağlamama neden değildi. Nasıl başardığı hakkında bir fikrim yoktu ama onun kollarının arasındayken, teni tenimi ısıtırken en büyükleri dahil hiçbir acının içimi acıtamayacağını düşünüyordum. Duygusuz sesimle cevap verdim.
"İlk seferimin özel olmasını, bunu yaşarken her şeyin resmiyetine uygun olmasını istiyordu." Doğrusu buydu. Söylediği hep buydu.
"İlk kez onunla ortak bir noktada buluştuk. Hayır, iki. İlki sensin." Dudaklarıma değen bir öpücük.
"Seni kırdım değil mi?" Bir öpücük daha.
"Aptal bir meraklıyım. Özür dilerim, seni kırmak istemedim Gecemin Güzeli." ve bir öpücük daha. Dirseğimden destek alarak doğruldum.
"İyiyim ben, sakin olur musun?" Uzanıp çenesini öptüm.
"Vural,sen beni kırmazsın. Bunu bilerek yapmazsın. Biraz daha sakin ol. Hoşuma gitmeyen ilk soruda kırılacak olsaydım bugün, burda, göğsünde yatıyor olmazdım." diyip tam olarak parmaklarımı üstünde dolaştırdığım çizgiye bir öpücük bıraktım.
"Sadece, merak ettim. Sorgulamak istediğim için değildi biliyorsun değil mi?"
Başımı yeniden göğsüne koydum ve parmaklarım tekrar aynı çizgiyi buldu.
"Biliyorum, biliyorum."
Ellerini saçlarımın arasına attı.
"Saat kaç?" diye sordum. Saçlarımın arasında dolaşan elini çekti ve sağ kolunda duran saate baktı.
"10'a geliyor." Kıkırdadım.
"Yine gitmeyecek miyim eve?" O da güldü.
"Bakıyorum hoşunuza gitti Mısra hanım. Hayır gitmeyeceksin, sen değil miydin benimle yaşamak istediğini söyleyen? Ben dedim sana, sen iste, geceyi yakayım. Senin için, sana bile karşı koyar istediğini yerine getiririm Melek Yüzlüm." Kim bilebilirdi ki böyle soğuk görünüşlü bir adamın bu kadar naif bir ruhu vardı? İyi ki ne yapmış yapmıştı da hayatımın içine bodoslama dalmıştı, yoksa ne yapardım ben?
"Senin..." dedim ve kaslı göğsünün ucuna bir öpücük bıraktım.
"Senin çok güzel bir kalbin var Vural." Derince nefes aldım.
"Ben o kalbi çok seviyorum."
Sevmek fiili, hayatımın merkezinde olan bir eylem değildi. Sevmek, benim için yıllardır kilitli sandıklarda sakladığım anıların arasında kaybolup gitmişti. Ta ki, şimdi bu güzel kalpli adam onu bulup kaybolduğu yerden çıkarana kadar.
"İste, senin olsun."
Bu net tavrı beni bazen şoka uğratıyordu. Hiç düşünmeden bana kalbini verebileceğini söylüyordu ki bunu hem manevi yollarla hem de eylemsel yollarla yapacak kadar deli bir aklı vardı.
Başımı iki yana salladım.
"Ben onu orda seviyorum. Orda atması beni daha çok mutlu edecektir."
İkimiz de güldük söylediklerime. Doğanın kanunlarının beni mutlu edeceğine inandığımı söylemiştim. Var olan düzenden hoşlanan belki de nadir insanlardan biriydim.
"Sen..." diyip uzun kolunu kalçama kadar indirdi.
"Sen çok güzelsin Melek Yüzlüm." Yüzüne bakma gereği duymadım. Onun yerine göğsünde biraz daha mayıştım. Bir eli kalçamın üstünde sabitken, diğer eli durmadan kolsuz tişörtünün çıplak bıraktığı kolumu okşuyordu.

BUZ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin