Bölüm 25

19.3K 913 5
                                    

Söyledikleri karşısında şaşkınlıkla açılan gözlerim, sanki ateşli okları suratının ortasına fırlatıyormuş gibi Vural'ın umarsızca yola çevrilmiş yüzüne kaydı. Dediği şeyin saçmalığının, anlamsızlığının, yersizliğinin her ne zıkkımsa onun farkına varıyor muydu acaba? Hangi hakla bana bu şekilde karışabileceğini düşünmüştü ki? "Pardon?" dedim, belki söylediğinin kendisi de farkında olmadığını umarak. Ama o gerizekalı yargısının üzerinde durarak, "Böyle bir şeyi yapmayacağın için karviziti atabileceğini söylüyorum." dedi. Ağzımdan çıkan sözcükler maddeye dönüşebilseydiler, o an sivri uçlu birer mızrak olup onu öldürebilirlerdi. "Sen ne dediğinin farkında değilsin herhalde." dedim ona son bir şans vererek. Hala söylediği aptal cümlelere sırtını dönebilirdi, ona bu son şansı tanıyordum "Yoo, gayet farkındayım." dedi ve ardından keyifli bir ıslık tutturdu. "Sen hangi hakla bana bu şekilde karışıyorsun? Pardon ama sen kimsin de böyle bir şey söyleyebilirsin? Hangi hakla?" Sinirlilikle şaşkınlık arasında renk değiştiren ses tonum, söylediğim son cümleyle dehşet büründü. "Kartviziti atabilirmişim, işi yapmayacakmışım." Beni umursamadan ıslığına devam ediyordu, yanımızda akıp giden yol, gecenin karanlığına karışmış,kendini saklıyordu. "Sakin olur musun?" diye sordu sakince. İroninin sinirlerimi bozmasını umursmadan "Olmuyorum sakin falan. Sen hangi hakla bunu söylüyorsun?" diye bağırdım. İç çekip arabayı yolun kenarına çekti. Koltukta daha rahat hareket edebilmek adına önce kendi kemerini, sonra da bana dönerek benim kemerimi çözdü. Hışımla kucağımdaki çantayı yere, ayaklarımın ucuna attım. Ellerini saçlarının arasında dolaştırdı, derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. "Mısra sana nedenini uzun uzun açıklamayı çok isterdim ancak bunu yapamayacak kadar yorgunum. Sadece uzatmadan dediğimi yapsan ne olur ki?" Kendini savunmuyordu bile, bu ne halttı şimdi? "Vural ne saçmalıyorsun?" diye bağırdım yüzünün tam ortasına. "Mısra o adamı tanıyorum, peşine düştüğü birini asla bırakmaz." dedi sesini benim aksime düşük seviyede tutarak. "Banane bundan, bana teklif ettiği işi neden düşünmeden reddecekmişim? Bana bunun için geçerli tek bir neden söyle." Derince bir nefes aldı. "Çünkü istemiyorum Mısra?" Ağzımdan şiddetli bir 'Hahh.' çıktı. "Demek sen istemiyorsun diye ben işi yapmayacağım öyle mi?" "Öyle umuyorum." diye cevapladı. "Çok beklersin." diyip arabadan inmeye yeltendiğimde benden hızlı davranıp arabanın kapılarını kilitledi. "Aç şu kapıları." diye çığlık attığımda, delirmiş yüz ifademi görmezden gelerek yüzümü iki koca eliyle kavranıp yüzüne yaklaştırdı. "Mısra..." diye fısıldadı. Ellerim bileklerini kavrayıp, ellerini yüzümden uzaklaştırması için şiddetle geri çekmeye başladı, ancak buun yapmaya yeterli güçleri yoktu. "Bırak beni." dedim yüksek sesle. İncelen sesim kulaklarını tırmalamıyormuş gibi eğilip dudağımın kenarını öptü. "Beni zorlama." dedi ve ardından sağ gözümün sağ tarafına bir öpücük bıraktı. "Lütfen." dedikten sonra da yanağımla boynumun birleştiği yere. "Bunu yapmanı..." diyip boynumu öptü. "İstemiyorum." diye bitirdi cümlesini ve göğsümün hemen üstünü, kabartının başladığı yeri öptü. Ne yapmaya çalışıyordu? Hızlanan nefesimi ve fırıl fırıl dönen başımı umursamadan ellerimi göğsüne koydum ve onu itmeye çalıştım. Sadece çalıştım çünkü yerinden milim kıpırdamadı. "Bırak beni." dememi de umursamadı. Eli boynumu kavradı ve yeniden dudaklarıma yöneldi. Alt dudağımı dişlerinin arasına aldığında iç çekti ve eli saçlarımın arasına girdi. Gözlerini kapatmış, tüm savunmasızlığıyla bu kadar yakınımda dururken onu itmek zordu ancak içimdeki ateş, kolay kolay sönmeyeceği için bunu yapmam zor olmadı. Dudaklarımdan uzaklaştı ancak bu sefer diğer eli bacağımı kaplayarak yukarı doğru çıkmaya başladı ve başı yeniden göğsüme indi. Bir saniye için gördüğüm yüz Vural'ın değil de Uzay'ın yüzüne büründü. Korkuyla çığlığı bastığımda sesimdeki korku ona ancak ulaşmış gibi dehşetle yüzünü bana çevirdi. Hızlıca inip kalkan göğsüm ve sıkıca kapattığım gözlerim ona ne kadar korktuğumu anlatmış olacak ki hiçbir şey söylemeden geriye, arabanın sınırlı alanı içinde gidebildiği kadar uzağa gitti. Nefesim daralıyordu, krizlerim gibi değildi ama biraz daha arabanın içinde kalırsam onlardan birine dönüşecekti. Panikle kapıyı açmaya çalıştım ancak açılmayınca korkuyla koltuğuma geri sindim. Ellerim titriyordu. Yan koltuğun kapısının açıldığını duyduktan hemen sonra hemen yanımdaki kapı da açıldı. Son nefeslerimi alıyormuşum gibi bana uzanan ele tutunup önce başımı sonra da bacaklarımı arabanın dışına çıkardım. Tüm yükümü Vural'a vererek kendimi arabanın dışına attığımda yere oturdu ve beni kucağına aldı. Başımı geriye atmış derin derin nefesler alıyordum. Kapalı gözlerimi aralayabilecek gücü bulduğumda yerden destek alarak kucağından kalktım. Seçebildiğim kadarıyla eve daha çok vardı, yürüyemeyeceğime göre istemeyerek arabaya geri oturdum. Bir eliyle arabanın üst tarafından destek alarak bana doğru eğildi ancak ağzını açmasına fırsat vermeden "Sadece eve gitmek istiyorum." dedim ve önüme döndüm. Başını salladı ve tekrar şoför koltuğuna geçerek arabayı hareket ettirdi. Evin önüne geldiğimizde ayaklarımın ucunda duran çantamı alarak arabadan çıkmaya çalışırken "Mısra üzgünüm, ne olduğunun farkında değilim." dedi. Cevap vermeden arabadan çıkıp bahçe kapıma doğru yürümeye başladım. Arabanın kapısı ikinci ve son kez sertçe çarpıldığında "Mısra dinle beni." diye bağırdı. Bahçe kapımdan geçip, küçük taşlı yolda yürümeye başladım. "Ne bok yedim de bana böyle davranıyorsun bilmiyorum ama bilerek yapmadım Mısra." diye bağırdığında kapımı açmak için çantamdan anahtarı çıkarıyordum. "Mısra." diye daha da yüksek sesle bağırdığında tam olarak açıp içeri girdiğim kapının hemen diğer tarafında bana bakıyordu. Bir saniye bile düşünmeden kapıyı kapatıp anahtarı takıp kapıyı kilitleyip çantamı yere bıraktım ve ardından kapıya yaslanım yere çöktüm. Tutmak için paralandığım gözyaşlarımı serbest bıraktım.

BUZ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin