Bölüm 15

23.2K 1K 18
                                    

Yatağımın içinde debelenip durduğumun farkındaydım, beynimin içinde bir yerlerde rüya gördüğümü de biliyordum ama uyanmanın yolunu bulamıyordum. Bu gece ki kabusum farklıydı. 10 yıldır ilk kez farklı bir kabusla karşı karşıyaydım. Safa bu sefer ölmüyor, ağlıyordu. Ona bunu nasıl yaptığımı sorup ağlıyordu. Elleri iki yanında sarkmış gözlerinden yaşlar akıyordu, bense karşısında büzülmüş cevap vermeye çalışıyordum ama ölmüş bir adama birini öptüm ve bu bana kendimi tamamlanmış hissettirdi diyemeyeceğimi bilecek kadar kendimdeydim. Sadece garip bir kabus görüyordum. Yarısı bilinçli, yarısı bilincimin dışında. Safa tekrar hıçkırdı ve dizlerinin üstüne çöktü, eşzamanlı olarak kirpiklerim gözbandımı zorladı. Bandı yukarı çekip yatağın içinde doğruldum. 10 yıldır ilk kez rutin hayatımın dışına çıkmış, ilk defa içimde heyecanı hissetmiş, ilk defa farklı hissetmiştim ama bu sefer de Safa canımı bir tık hatta 10 tık daha fazla acıtmıştı. Sanırım acı çekme oranım hiç değişmeyecekti. Ölene kadar Safa için yas tutacak, kimseyle yakın olmayacaktım. Kaldı ki Vural'a aşık falan değildim. Sadece bana sormadan beni iki kere öpmüştü ve ben birinde ona karşılık vermiştim. Bu işin içinden nasıl çıkardım? Yaşama amacım Safa'yken ben nasıl başkasıyla öpüşmüştüm? Safa, bir dakika için de olsa aklımdan nasıl çıkmıştı? 10 yıldır bir saniye bile unutmadığım adam bir dakikada nasıl çıkıvermişti aklımdan? Bu nasıl bir suçluluk duygusuydu? Komodinimdeki saate baktım, saat 5.30'du. Uykum vardı ama uyuyamacağımı hissediyordum. Mutfağa inip kendime bir kahve koydum. Talha'nın bana hediye ettiği Galatasaray'lı kupamla birlikte camlarını kapattığım balkona çıktım. Kenarda duran dolaptan bir battaniye çıkarıp koltuğa oturdum ve iyice örtündüm, kahvemi yudumladım. Kahvenin yarısında uyuyakalmışım. Uyandığımda şehir tümden uyanmış, vızır vızır işliyordu. Güneşli bir pazar gününde 15 milyon İstanbullu yapacak birçok şey bulabilirdi. Battaniyeyi toplayıp yerine koydum, salona gittim. Telefonum sehpanın üstünde duruyordu. Açıp baktığımda tükenmeye yüz tutmuş şarjı ve 3 mesajı gördüm. Biri Talha'dan, biri Sevil'den diğeri de operatörden geliyordu. Talha eve sağsağlim gelip gelmediğimi sormuştu. Sevil'se alışverişe çıkıp çıkamayacağımızı. İnsan nişanından bir gün sonra, nişanlısının kuzeniyle neden alışverişe gitmek ister ki? Sevil'i aramak için adının yanındaki küçük ahize simgesine dokundum. Sesi cıvıldıyordu. 'Günaydın Mısra. Naber, nasılsın?' 'İyiyim ben, asıl sen nasılsın?' 'Ya iyiyim iyiyim. Bak şuan çok konuşamayacağım trafikteyim ama tabi neden insan nişanından hemen sonra alışverişe nişanlısının kuzeniyle çıkmak ister diye merak ediyorsundur, yanlış mıyım?' güldüm, 'Fazlasıyla haklısın, dökül bakalım.' 'Doğumgünü. Talha'nın doğumgünü yaklaşıyor ve ben bir parti düzenlenemek istiyorum ama tek başıma altından kalkamam. Bana yardımcı olur musun diye soracaktım, ayrıca parti için kıyafetleri önceden hazırlarsak kafamız rahat olur diye düşündüm. Olur mu Mısra? Bak lütfen? Kırma beni hadi.' Allah aşkına bu nasıl bir mutluluk? 'Sakin ol, sakin ol. Tamam. Saat 2 gibi alışveriş merkezinde buluşalım olur mu?' 'Tamamdır, bitanesin. Görüşürüz.' Tüm gün. Sevil tüm gün beni ordan oraya sürükledi. Bir sürü kıyafet, bir sürü ayakkabı, bir sürü çanta denedik, bir sürü şey aldık. Deneme kabininin içinde kendimi öldürmeyi denemeyi bile düşündüm. Alışveriş denen şey hiç bu kadar zor olmamıştı. Sevil tam bir kızdı. Alışveriş yaparken gözü kimseyi görmeyenlerden hani. Arabamı evin önüne park ettiğimde ayaklarımı hareket ettiirip eve girecek halim yoktu. Yine de büyük bir başarı sergileyerek bagajdaki poşetleri bile alarak bahçe kapısından girmeyi başardım. Aradaki kısa beton duvardan Vural fırladı. Ellerini duvarın üstünde birleştirdi, başını ellerinin üstüne koydu. 'Yoksa birileri stres mi attı?' Yan gözlerle ona bakıp, cevap vermeden kapıma kadar ilerledim. Çantamda anahtarı zorla bulduktan sonra kapıyı açtım. Son anda aklıma gelen şeyle duraksadım. 'Çarşamba akşamı teknede Talha'nın doğum gününü kutlayacağız. Gelmek istersen gel.' Bu kadar. sonrasında evime girip ışıkları açtım. Eve girerken korkmaktan vazgeçemiyordum. O gece evi darmadağınık gördükten sonra ya yine olursa korkusu gitmiyordu. Poşetleri de beraberimde götürerek doğrudan odama çıktım. Poşetler kapımın girişinde kendilerine yuva bulurken ben kendimi yatağa attım. Tüm gücüm tükenmişti. Çok uykum vardı ama uykuya karşı yelkenleri indirirsem aldığım her şeyin sonsuza kadar poşetlerinde kalacağını çok iyi biliyordum. O yüzden son bir gayretle yataktan kalkıp üstümdeki kabanı yatağın üstüne attım. Poşetleri tek tek boşalttım. Ayakkabılar raflara, elbiseler askılara. Hepsini astıktan sonra son kez partide hangisini giyeceğime baktım. Pembe, sırtı açık olan iyi gibi görünüyordu. Omuzları kapalıydı, teknede olacağımıza göre bu iyiydi. Hızla pantolonumu ve beyaz kazağımı çıkarıp üstüme bir tişört geçirip odama döndüm ve yatağa gömüldüm. Sabah işe gitmem gerekti, erken uyanacaktım.

BUZ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin