Bölüm 31

22K 932 30
                                    

Kelimeleri sanki gökyüzünden yere inen yıldızlar gibiydi. Cümleleri bende hipnoz etkisi yapmıştı, nasıl karşı koyardım ki ben bu adama? Birbirimize sarılmış dudakları saçıma dokunurken giyinme odasının ortasında çırılçıplak duruyorduk. Etrafımızı kaplayan sessiz huzura zarar gelmesin diye nefes almaya bile korkuyordum.

Vural beni hayata döndürmüştü. Bunu nasıl ve neden yapmıştı bilmiyordum ancak beni, kendimi kapattığım acı kafesinden çekip çıkarmış, hayata bırakmıştı. Vural onu tanıdığım günden beri hayatımın gidişatını değiştirmişti. Bunu 10 yılda bana yaklaşan başka hiçbir erkek başaramamışken o bütün samimiyeti ve sınır tanımamazlığıyla günlerimin gidişatını değiştirmişti ve bunu sadece aylar içinde yapmıştı.
Hayır, acımı, Safa'yı, onu kaybedişimi unutmamıştım. Hafızamın ve varlığımın bu kısmını bedenimden söküp atabileceğimi bir kere bile düşünmemiştim. Safa'ya İsviçre'de yaşadığım o 17 yıl unutmayı istemediğim şeylerdi. Unutmayı becerebilecek kadar pervasız biri de değildim zaten.
Ancak o, hiç beklemediğim bir zamanda, hiç beklemediğim bir yerden fırlayıp zamanın içinde donup kalan hayatıma girmiş, ve seneler önce duran yaşam çarkımın yeniden hareket etmesini sağlamıştı. Beni karanlık haykırışlarımdan kurtarmış ve samimi gülüşler kazandırmıştı. Safa'dan sonra mühürlediğim ve kimseyi kapısına dair yaklaştırmadığım bedenime dokunmuş, bedenimin hala hayatta olduğunu bana kanıtlamış, üstüne üstlük benim de başka bir bedeni tadarken içimin titreyebileceğini, Safa'dan başkasına dokunurken zevk alabileceğimi ve fazlasını isteyebileceğimi bana uygulamalı olarak göstermişti.

Vural beni sefil yaşam döngümden kurtarmıştı. Hayatta kalmayı değil yaşayabileceğimi göstermişti bana. İçi boş bir kabuk gibi değil de hayattan zevk alabilen biri olabileceğimi öğretmişti bana.

Her ne kadar içimdeki acıyı tamamen söküp atamamış olsa da, bana kattıkları, bana yaşattıkları ona ömrüm boyunca minnet duyacağım cinstendi. Vural ölü bedenimi hayata döndürmüştü.

"Benden vazgeçme."
Başım, çıplak omzunun üstünde dururken söylediklerimi söyleceğimi ben de bilmiyordum ancak dileğim kalptendi. Benden bu aşamada vazgeçerse ve ben yeniden o karanlık çukura düşersem, kurtulamazdım. Bunu adım gibi biliyordum.

"Vazgeçmem senden Melek Yüzlü. Öleceğimi bilsem senden vazgeçemem." Saçlarımın arasında derin bir öpücük bıraktı ve sırtımdaki ellerini indirip bir elimi eline alarak beni giyinme odasından dışarı çekiştirdi.
Başta odaya gidip uyuyacağımızı düşündüm, aslında tüm bunlardan önce giyineceğimizi ümit etmiştim. Hayır benim bedenimi saklamak için değil, görmediği ya da özellikle saklayayım dediğim bir şey değildi.
Ancak... Bacaklarının arasında duran o kocaman şeye bakmamaya çalışmak tüm odaklanma gücümü kullanmamı gerektiriyordu ve bu yorucuydu. Bu yani o, o şey, tamamen yabancı olduğum bir şeydi. Ama o umursamadı ve çırılçıplak bedenlerimizi odadan çıkarıp evin çatısına giden merdivenlere yönelmemizi sağladı.

Benim evimin çatı katında merdivenlerin hemen bitiminde odaya direkt girmeyi engelleyen bir kapı vardı. Ancak Vural'ın evinde bu kapı yoktu. Merdivenleri çıkar çıkmaz odaya adım atıyordunuz. Pürdikkat merdivenleri çıktıktan sonra Vural odanın ortasına kadar ilerlememizi sağladı. Evin salonunda dahi olmayan şömine, tüm güzelliği ve sıcaklığıyla karşımızda alev alev yanıyordu. Hemen önünde ikili deri bir koltuk ve koltuğun bir yanında ufak bir sehpanın üstünde iki kadehle bir şişe şarap duruyordu. Küçük beyazlı bir paket de hemen kadehlerin yanında yerini almıştı. Buraya geleceğimizi önceden biliyor muydu da şömineyi yakmıştı bilmiyordum ancak kurcalamadım. Bir saniye olsun bırakmadığı elimden çekiştirerek koltuğa çekiştirdi beni. Kendisi oturduktan sonra beni de yanına oturttu ve kolunu omzuma doladı. Bacaklarımı önümde toplayıp ona doğru dönerek bedenimin bir kısmını vücuduna bıraktım ve kolunun beni daha çok sarmasına izin verdim.
Burada, onun göğsünde olmaktan hiç bıkacak mıydım? Ya da bir başkasını bulup ondan uzaklaşmayı göze alabilecek miydim hiç?
Saçlarımı okşarken durdu ve uzanıp masanın üstünden sigara paketini aldı. İçinden çıkardığı çakmağı elinde tutarak paketi bana uzattı. İçinden çektiğim dalı elimde tutarken kendisi de bir tane alarak paketi koltuğun kenarına bıraktı. Önce benim sonra kendi sigarasını yaktıktan sonra çakmak da paketin yanındaki yerini aldı.
Dışarıda uğuldayan rüzgar, karşımızda çıtırdayan şömine, ellerimizde zehirli dumanlarımız ve çıplak bedenlerimizle bir kitap sayfasından fırlamış gibi duruyorduk.
Arada sırada gözüm istemsizce 'o şeye' kaysa da ağzımı açıp tek kelime etmemeyi başarabilmiştim. Saçlarımı okşamaya devam ederken yüzünü bana çevirdi ve sanki içinde farklı dünyalar görüyormuş gibi gözlerimin içine baktı. Aynı anda dudaklarının arasından bir ilahi gibi kayıp çıkan duman boylu boyunca yüzümü yaladı.
Saçlarımın bittiği yere bir öpücük kondurarak yeniden başımı göğsüne koydu.
"Bunun anlamını biliyorsun değil mi?"
Başımı hayır anlamında salladım. Daha neyden bahsettiğini bile anlamamıştım. İçinde bulunduğumuz durumdan mı, gözlerime bakmasından mı yoksa dumanı yüzüme üflemesinden mi bahsediyordu? Bilmiyordum.
Kolunu omzumdan çekerek bacaklarını koltuğa çekti ve karşımda bağdaş kurdu. Bunu çıplakken yapması gözlerimin yeniden aşağı kaymasına neden oldu ama kendimi çabuk topladım. Ben de aynısını yaparak konuşmasını bekledim.
"Eğer bir adam, sana bunu yaparsa..." diyerek sigarasından derin bir nefes çekip yeniden yüzüme üfledi, "Ona bunu sadece benim yapabileceğimi söyleyip oradan uzaklaş. Tamam mı?" Bir şey anlamamıştım, neden adamın teki yüzüme sigara dumanı üflesindi ki?
"Neden?" diye sordum en saf sesimle.
Güldü.
"Çünkü, eğer bir adam bu yolla sana seni istediğini söylerse, ki bunun anlamı budur, daha yolun yarısında katil olmak zorunda kalırım."
"Peki ya ben de istersem?"
Aslında dalga geçmek için söylemiştim bunu. Hayatıma bir adamı zaten zor kabul etmiştim. İkincisi inkansız gibiydi. Ancak söylediğim şey üzerine Vural'ın gözlerinden bir acı dalgası geçti.
"İsteme. Bu saatten sonra istersen bana yazık edersin çünkü. O yüzden başka bir adamı isteme. Bu saatten sonra sensiz yapamam Ufak."
Sesinde kendini gösteren ancak arka planda kalan bir korku vardı. Onu nasıl teselli edebilirdim? Ona, asıl benim onu bırakamayacağımı nasıl anlatabilirdim?
Şömineden yansıyan ışık bedenlerimize çarpıyor, tenlerimizi turuncuya boyuyordu. Verecek bir yanıt bulamadım, şuan ne söylesem kifayetsiz kalacaktı. Ben de yeni öğrendiğim bir şeyi kullanmaya karar verdim.
Parmaklarımın arasında düşmek üzere duran sigaradan derin bir nefes aldım, gözlerinin içine bakarken içimde dolaşmasına izin verdim. Ardından tüm dumanı tek hamlede yüzüne üfledim.
Yüzüne vuran dumanla dudakları yukarı kıvrıldı.
Bir şey söylemedi ancak ayaklandı ve ellerimden tutarak benimle beraber odaya indi.
Beni odanın ortasında bırakıp giyinme odasına girdi. Biraz sonra üstünde siyah baksırı ve elinde siyah bir kumaş parçasıyla geri döndü. Önüme diz çöktüğünde elindeki kumaş parçasının iç çamaşırı takımım olduğunu gördüm. Elindeki külotu bacaklarımdan geçirdi ve kalçamın üstüne bıraktı. İç çamaşırımın bacağımla birleştiği noktada tenime bir öpücük bıraktı. Ardından yere bıraktığı sütyenimi alarak yükseldi ve askısı olmayan sütyeni göğüslerimin üstüne yerleştirdikten sonra kolları etrafımı sardı ve dudakları alnımı bulduğu anda sırtımda iki kopçayı birleştirdi.
"Gel haydi." dedi ve beni yatağa çekiştirdi.
İkimiz de yatağa, yorganın altına girdikten sonra başımı göğsünün üstüne koydum ve kolunun omzuma dolanmasının rahatlığıyla doldum.
"Vural."
"Hımm?"
Elimi göğsünde dolaştırırken mırıldandım.
"Sana seni istediğimi ima ettim?"
Soruma karşılık kıkırdadığını duydum.
"Ben de sana ima ettim." Ne uyuz bir cevaptı bu böyle?
"Uyuyacak mıyız?"
Küçük bir kız çocuğu gibi mırıldandım.
"Uyuyacağız."
Bir şey söylemedim ve o bu sessizliğimi doğru algıladı. Dirseğinden destek alarak başımın göğsünden yastığa düşmesine neden oldu. Elini yanağıma götürdü.
"Melek, bunu şimdi yapmayacağımız ve nedenlerini sana uzun uzun anlattım güzelim. Bu gece... Bir kez daha bu geceki gibi zor olmayacak. Söz veriyorum. Ancak bunu yapmasaydım, seni görmeseydim yanacaktım. Ama söz, bir daha bu kadar zor olmayacak. Dayanabileceğimi biliyorum."
Yattığım yerde elimi yüzüne dokundurdum ve gülümsedim. "Seni gerçekten istiyorum Melek, bedenini, ruhunu, gözlerini, her şeyini. Ancak henüz değil. İkimiz de bazı şeyleri yoluna koymak zorundayız. Her şey düzeldiğinde söz veriyorum rüya gibi günlerimiz olacak."
Melek oydu. Benim hayatımı kurtarmak için gönderilen bir melek.
"Hiç gitme olur mu?"
Ufak bir kız çocuğuna gülermiş gibi güldü.
"Gitmem Ufak, gitmem."
Beni yeniden göğsüne yatırdı ve saçlarımı okşarken şarkısına başladı.

BUZ (Tamamlandı)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora