Bölüm 19

21.7K 1K 5
                                    

Yanağımı okşadı. "Şimdi iyiysen seni evime götüreceğim. Bu gece de benimle kalacaksın. Yarın halletmem gereken birkaç şey var, ondan sonra kendi evine geçersin. Söylediğim gibi, Uzay denen o herifin de icabına bakacağım, aklın onda kalmasın. Sabah işe gidecek misin?" Onun evinde kalmaya itiraz etsem de aldırmayacaktı. Bu yüzden bu sorunu hiç açmadan sabah işe gitmeyeceğim için "Hayır." diye fısıldadım. "Güzel. Yarın salonundaki koltuk takımı ve girişteki vestiyerin yerine yenilerini getirteceğim tamam mı? Mobilyalar yerleşirken ben de seni gitmeyi çok sevdiğim bir yere götüreceğim. Aklında Uzay'la ilgili ne varsa sil. Bir daha bırak sana dokunmayı adını bile ağzına alacak cesareti bulamayacak. Korkma, rahatla, ben burdayken sana kimse bir şey yapamaz. Hepsi geçecek, söz veriyorum. " Elleri hala yüzümdeydi, baş parmaklarıyla yanaklarımı okşuyordu. Gerçekten hepsi geçecek miydi? Hepsi derken neyi kastediyordu acaba? Kendini tüm acılarımı dindirmeye mi adayacaktı? Bunu başarabilecek bir gücü var mıydı? Ben her zerresi acı dolu olan biriydim, acı yıllardır her yanımı sarmıştı ve asla gitmiyordu, Vural bunu değiştirebilir miydi? Onu mahvetmeyi göze alabilir miydim? Burdan bakılınca iyi birine benziyordu, kendi acımla onu kirletebilir miydim? "İyi misin?" diye sordu tekrar. Başımı salladım. Alnımın kenarını öptü ve benden ayrıldı. Başım önüme düştü, ben de önüne dönüp bakışlarımı ellerime kilitledim. Sessizlik can yakıcı bir kıvama geldiğinde ellerim arabanın dokunmatik ekranına uzandı. Alfabetik listede fazla ilerlemeden Amy Winehouse' un bir şarkısını açtım. Biraz sonra Vural şarkıyı mırıldanmaya başladı. Sesi gerçekten güzeldi. Şarkı söylemek özendiğim çok az şeyden biriydi ama gelin görün ki sesim gerçekten çok kötüydü. Arada bir dönüp bana bakıyordu, hiçbir uzvumun kıpırdamadığını görüp tekrar yola odaklanıyordu.
Araba evin önünde durduğunda kemerimi çözüp aşağı indim. Buz gibi rüzgar ikinci bir ten gibi bacaklarımı sararken titredim. Vural yanıma gelip kolunu bana doladı, arabayı kilitleyip beni evine doğru sürükledi. "Pijamalarımı al..." "Buluruz bir şeyler." "Bari diş fırç...." "Bende var açılmamış diş fırçaları. Bahane üretmeyi bırak bu gece o eve gitmeyeceksin." Küçük bir kız çocuğu gibi ve kesinlikle benlik olmayan bir şekilde itaat ettim. Eli belimde kapısının önünde durduk. Hızlı hareketlerle kapıyı açıp beni içeri soktu. Kapattığı kapının ardından, ben salona ilerlerken o içerde bir yerde kayboldu. Donuyordum, bu mevsimde şort giymek büyük aptallıktı. Bir süre titreyerek oturduktan sonra Vural'ın geri geldiğini gördüm. "Kombiyi açtım, birazdan ev ısınır. Ama bu kılıkta donarsın. Odamda, yatağın üstüne bir şeyler bıraktım. Onları giyip aşağı gel, yemek yiyelim. Olur mu?" Cevap vermemek gibi büyük bir kabalıkta bulunup yukarı çıktım. Bir şey söylemeyişimden yüz almış, ileri gidiyordu. Aklım dağınıktı, ona cevap verecek gücü bulamıyordum ama bir gün tak diyecekti ve çok kötü karşılık verecektim. Sırf bana bir sürü iyilik etti diye bir şey demeyip alttan alıyordum ama bana yeni bir oturma grubu almak ne demekti? Odasına girdiğimde gri örtünün üstünde beni bekleyen minik bir yığın gördüm. Siyah bir tişört, bir eşofman altı ve polar bir hırka. Hızla giyinip saçlarımı toplayabileceğim bir şey bakındım. Bulamamama şaşırmadan saçlarımı dolayıp birbirinin içinden geçirdim. İdare ettiği yere kadar. Giydiğim eşofmanın paçaları biraz fazla uzundu. Haddinden fazla uzun, çok çok uzun. Komik görünüyordu. Çıkarıp dolabına doğru ilerledim. Azami bir düzene sahip olan dolabından katlanmış halde duran basket şortlarından birini alıp giydim. Eşofmanı katlayıp dolaba, diğer eşofmanların yanına koydum. Hırkayı da üzerime geçirip aşağı indim. "Şortlarından birini aldım ama sorun olmaz herhalde?" Salonda, durmadan yürüyerek telefonla konuşuyordu. Bana bakıp gülümsedi ve başını olmaz anlamında salladı. Biraz sonra elindeki kredi kartının numarasını okudu ve telefonu kapattı. "Acıktın mı?" Midem fırıl fırıl dönüyordu. Başımı olumsuz anlamda salladım. "Saat daha erken, uyumak ister misin yoksa istersen oturabiliriz, film izleyebiliriz? Ne dersin?" "Sen nasıl istersen." diyip girişte yerde büzüşmüş duran çantamı aldım. Tekrar salondaki koltuğa oturduğumda mutfaktaydı. Tanrım, hayatının yarısı mutfakta geçiyordu. Çantamdan önce telefonumu çıkardım. Talha'dan mesaj vardı. "Neler karıştırdığınızı bilmiyorum ama en kısa sürede bu konu konuşulacak. İyi misin? Giderken çok solgundun?" Kızmak istese de kıyamıyordu. "İyiyim, konuşuruz." diye kısa bir mesaj yolladım. Vural içeriden elinde iki büyük kupayla birlikte geldi. Bana uzattığı bardağın içinde garip bir su vardı. "Ne bu?" "İç. Midenin bulandığını üç metre öteden fark ettiriyorsun. İyi gelir." Derin bir nefesle birlikte bardağımdan bir yudum aldım. Tadı güzeldi ama fazla sıcaktı. Bardağı ortada duran masaya bıraktım. Çantamdan cüzdanımı, onun içinden kredi kartımı çıkardım. "Madem evimde değişikliğe gidiyorsun, kartım burda. İstediğini yap. Şifresi 2003." Bana aptalmışım gibi baktı. "Derken?" "Anlamadığın yer neresi?" "Gerçekten parayı sorun edecek birine mi benziyorum Mısra? Saçmalama ve onu yerine koy." "Asıl sen saçmalama. Dediğin tüm bu saçma şeylere karşı çıkmadım ama eğer benim evimde yapacağın değişiklikleri benim kartımla yapmazsan hiçbir şey yapmana izin vermem Vural." "Mısra saçmalama." "Ya alırsın ya da hiçbir şey yapamazsın." diyip kartı masanın üstüne bıraktım. Ofladı ama söylediklerimi geri almayacağımı biliyordu. Bardağımı elime alıp arkama yaslanıp dizlerimi kendime çektim.
"Odanı boyuyordun?" Ah, beni görmüştü. "Kağıdım kalmamıştı." Güldü. "Kağıdın kalmayınca duvarları mı boyuyorsun?" Omuz silktim. "Uzun zamandır yapmak istediğim bir şeydi." Başını salladı. "Nasıl hissediyorsun?" Hah, işte geliyordu. Bir çeşit bitki çayı olduğunu düşündüğüm içeceğimden bir yudum aldım, bu şey gerçekten işe yarıyordu, midem daha iyiydi, "Hangi açıdan?" "Hangi açıdan anlamak istiyorsan." Vural ve radikal cevapları. "Midemin bulantısı geçti. Çay iyiymiş. Mutfakta olmayı gerçekten seviyorsun değil mi?" Konuyu üstümden çekmek en iyisiydi. O da yaptığımı anlamıştı ancak bozuntuya vermedi. "Çok. Beni en çok rahatlatan şey mutfakta olmak." "Özel bir sebebi var mı?" "Ben de çok düşündüm bunu. Annemin ufak bir pastanesi vardı. Ben küçükken ve o tutuklanmadan önce onunla hem evde hem de pastanede birlikte pastalar yapardık. Sanırım aşçılık beynimin içinde bir yerde annemle bağdaştırdığım bir şey. Kendimce ona karşı diyetimi ödüyorum aşçılıkla. Ama daha da önemlisi ondan senelerce nefret etmiş olsam da mutfağa her girdiğimde parmağıyla burnuma un sürecekmiş gibi hissediyorum. En çok mutfaktayken yanımda hissediyorum onu. " Böyle detaylı bir açıklama beklemiyordum. Demek ki annesiyle ilgili her şeyi silip atmamıştı kafasından. İçinde bir yerde küçük ve anne özlemi çeken bir çocuk vardı hala. "Annenin cezası ne zaman dolacak?" "Bilmiyorum. Teyzem biliyor ama hiç sormadım. İlgilenmiyor numarası yapıyorum." Ne diyeceğimi bilmiyordum. Gerçekten küçük bir çocuk vardı içinde. "O zaman ben sana bir soru sorayım. Olur mu?" "Korkmalı mıyım?" Hafiften gülümseyerek kucağımda duran cüzdanı çantama koymaya giriştim. "Safa'yla... Nasıl tanıştınız?" Bir an ellerim dondu kaldı. Safa'nın adı dudaklarında eğreti duruyordu. Gözlerimi kapattım ama göz kapaklarımın hemen altında bana gülümseyen Safa'yı görmemle tekrar açmak zorunda kaldım. Derin bir nefes aldım. Çantamın içindeki sigara paketini ve çakmağı aldım. Çantama doldurduğum ıvır zıvırlara dahil olmalarına seviniyordum. Kapağını açtığım paketi ona doğru uzattım. "Alır mısın?" Şaşkın bir bakışla başını olumsuz anlamda salladı. Yavaşça başımı salladım ve kendime bir sigara yakıp dudaklarıma götürdüm. Aldığım nefesi ciğerlerimde hissederken "Kokudan rahatsız olacaksan söndüreyim ya da pencereyi açabiliriz?" Aslında söndüremezdim. Şu anda ciğerlerimi yakıp geçen bu dumana ihtiyacım vardı. "Sorun değil. Cevap verecek misin?" Yine ağır ağır başımı salladım. Parmaklarımın arasında sallanan sigara sanki tüm hayatımmış gibi bir soluk daha çektim içime. Geri üfledikten sonra "Annemler İsviçre'ye taşındıktan sonra babamın birkaç arkadaşı daha gelmişler. Safa'nın babası, babamın çocukluk arkadaşıymış. İlk de o gelmiş zaten. 4 arkadaş toplanıp bir şirket kurmuşlar. Safa'nın annesi, Perihan teyze, oraya taşındıklarında zaten ona hamileymiş, iki yıl sonra da ben doğmuşum. Birlikte büyüdük biz. Önce çok iyi arkadaş olduk. Sonra bana abilik yaptı. Türkiye'de lise dediğimiz döneme geldiğimizde etrafımda tek erkek yoktu. Yaklaşan herkesi uzaklaştırıyordu. Zaten işime geliyordu, onu seviyordum. Hayır hayır, aşıktım ona. Adımı sorduklarında cevap verebilecek yaşa geldiğimden beri aşıktım hem de. Sonra bana beni sevdiğini söyledi. Arkadaşım, abim, dostumdu şimdi de sevgilim olmuştu. Her şeydi benim için." Cümlemi burada kesip sigaramdan derin bir nefes aldım. Duman ciğerlerimi ezerken küllük olarak kullanabileceğim bir şey aradım. Arayışımı fark edip kalktı ve dolaplardan birinden bir küllük getirip yanıma koydu. Sigaramın külünü düşürdükten sonra devam ettim. "Safa benim benliğimdi. Beni ben yapan şeydi o, her hatamda, her doğrumda, her günümde hatta her saatimdeydi. Safa olmasaydı nefes alamazdım, hoş şimdi de alamıyorum ya." Yeni bir nefes. Burnumu çekmeye başlamıştım, bu iyi değildi. "O liseyi bitirmek için gün sayarken ben her gece ağladım, okullarımız ayrılacaktı ve ben iki yıl daha o lanet okula hem de Safa olmadan devam etmek zorunda kalacaktım. O ülkenin en iyi üniversitesine başarıyla girdiğinde kutlamaya çıktık. Yakın arkadaşları da vardı. Beni ilk kez o gece öpmüştü." Safa'nın dokunuşunu iç çekerek hatırladım. Dudaklarımı ısırdığımı fark ederek sigaramı yeniden ağzıma götürüp son nefesi aldım. Gözlerim sulanmıştı. "O gece büyüdüğümü fark ettim. O gece bir kız olduğumun bilincine vardım. Ben bir kızdım hem de aptalca aşık bir kızdım ve Safa benim beyaz atlı prensimdi." Yaptığım salakça benzetmeye benimle birlikte o da güldü. Yeni bir sigara yaktım. Kısa bir nefesten sonra devam ettim. "Onun için yaşıyordum. Aldığım her nefes, yaşadığım her gün onun içindi. Okudun mu bilmiyorum. Uğultulu Tepeler'de Heathcliff 'Herkes gitse ve geriye sadece o kalsa benim için hiçbir şey değişmezdi; ama herkes kalıp o gitseydi dünya bana büsbütün yabancı olurdu.' diyor ya, ki tanıdığım en aşık erkektir Heathcliff, öyleydim işte. Nasıl Heathcliff Cathrine varken dünyanın geri kalanını umursamıyorsa ben de öyleydim. Safa'dan başka kimse umrumda değildi. Maalesef Heathcliff'in söylediklerinin diğer kısmının da ne kadar doğru olduğunu da inceleme şansım oldu. Keşke olmasaydı." Derince bir nefes aldım sigaramdan. "Keşke ben ölseydim de o lafın geri kalanının ne demek olduğunu öğrenmeseydim. İnan bana son 10 yıldır bunu dilemeden uyuduğum tek bir gecem olmadı." Elimle gözümden kaçmaya çalışan bir gözyaşı damlasını yakaladım. "Dünya bana büsbütün yabancı, ama yine de yaşayabiliyormuşum. İçi boş bir kabuk olarak da yaşayabiliyormuşum. 10 yılda en iyi öğrendiğim şey bu oldu." Başımı salıyordum durmadan. Sigaramı bitirerek küllükte söndürdüm. Konuşmaya başladığımdan beri ilk kez Vural'ın yüzüne baktım. Tüm dikkatiyle beni izliyordu. Kalkıp yanıma oturdu. Sağ eli saçıma uzandı. "Keşke tüm bunları yaşamamış olsaydın." dedi. Bu kadar basit bir cümleyle 10 yılımı özetlemiş oldu. Keşke yaşamasaydım. Ama yaşadım ve bunun aksi için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Tanrıyı da suçlamaktan yorulmuştum, bir neden de aramıyordum artık. "Uyuyalım mı? Bugün çok yoruldun." Sanki hiçbir şey olmamış gibi uyumamı bekliyordu, gece uyanacağımızdan adım gibi emindim ve o da bunu biliyordu. "Peki." diye fısıldadım. Ayağa kalkmama izin vermeden beni kucağına aldı. Başımı omzuna yasladım, ellerim kucağımda duruyordu. Odasına girdiğimizde hızlı adımlarla beni yatağına götürdü. Yatak örtüsünün içine uzanmamı sağladıktan sonra üstümü örtüp yere yanıma oturdu ve saçlarımı okşamaya başladı. Aynı zamanda bir şarkı mırıldanıyordu. Sol omzumun üstünde ona doğru dönmüş, yatıyordum. Gözümden kaçan bir damla yaşı yakaladı. "Ağlama. Yeterince ağladın. Artık biraz gülmen gerek." Artık biraz gülmeliyim? "Uyu, hadi melek yüzlü, ben burda olacağım, seni hayaletlerden korurum." Atıfta bulunduğu yorucu geçmişimi düşünmeyi reddederek tekrar söylemeye başladığı şarkının melodisinde, Safa'nın gölgesine sarılarak uykuya teslim oldum.

BUZ (Tamamlandı)Where stories live. Discover now