Yirmi İkinci Bölüm

156K 10K 3K
                                    

Selam,

Keyifli okumalar diliyorum.

💫

Savaş bu sabah hastaneden çıkmıştı. Daha iyiydi ancak gün boyunca aklımdan hiç çıkmamıştı. Okul paydos verdiğinde alelacele Fidan'la vedalaşmış ve taksiye binerek Savaş'ın evine doğru yola çıkmıştım. Dün ev adresini öğrendiğimden kolayca ulaşmıştım evine. Benim evimin ters istikametine kalıyordu evi. Yaşadığı semti pek bilmediğimden inince etrafı bir miktar inceledim. İşlek bir caddenin üzerindeki yeni yapıldığı belli olan siteye giriş yaptım.

Asansörden indiğimde 12 numaralı daireye yöneldim. Zile bastığımda bekletmeden açılmıştı kapı. Nagihan teyze güleryüzle karşıladı beni. "Hoş geldin kızım," içeriye geçip topuklu ayakkabımın bantlarını seri hareketlerle açtım.

"Hoş buldum," doğrulduğumda yanağımdan öptü. Ben de aynı şekilde onu öptüm. Ona oldukça sıcak davranıyordum. Aramızdaki resmiyet bu son olaydan sonra tamamen ortadan kalkmış gibiydi.

Çantamı alıp girişteki dolabın kapağını açarak içindeki askıya astı. "Savaş nasıl oldu?" dedim merakla.

Dolabın kapağını kapatıp bana döndü. "Biraz ağrısı oldu bugün ama ilaçlarını alınca hafifledi sanırım, az önce uyudu," eliyle orta genişlikteki koridordaki sağ duvar üzerindeki ilk kapıyı işaret etti. "Şöyle geçeceğiz. Odasında durduramadım seninkini. Salonda uzanıyor şimdi,"

Seninki mi? Yanaklarım aniden ısındı. Aramızdaki yakınlık herkes tarafından net bir şekilde hissediliyordu demek ki.

Başımı sallayıp yönlendirmesine uydum. Ancak aklım tamamen Savaş'taydı. "Acaba doktorla mı görüşsek? Yani ağrısı çoksa eğer,"

Camları duvarın yarısından itibaren tavana kadar uzanan, sade mobilyalarla döşenmiş ve modern dizayn edilmiş oldukça geniş ve ferah bir salona girmiştik. Savaş odanın ortasında U şeklinde yerleştirilmiş olan koltuk ve kanepelerin en büyük olanında uzanıyordu. Tam karşısında epey büyük ekranlı bir televizyon vardı. Duvara monte edilmiş tv'nin altındaki beyaz renkli çekmeceli dolaplar ve yerdeki küçük tüylü halıyla göz yormayan düzeni hoşuma gitmişti.

"Babası ve Alican görüştü doktorla. Ağrısının olması normalmiş," diye açıkladı Nagihan teyze. "İlla kendi evimde olacağım diye tutturdu. Evden hiçbir şey getiremedim kızım. Sen birkaç saat burada kalabilir misin? Kendime kıyafet falan getirsem. Bekir amcana söylesem anlamaz şimdi, nerede abidik gubidik bir şey var onu getirir."

"Kalırım. Sen işlerini hallet,"

Gözleri parladı. "Sağ ol kızım. Anladığım kadarıyla işten geliyorsun. Yemekler sıcak. Az önce pişirdim. Hiç çekinme, mutfağa geç karnını doyur,"

"Tamam," dedim hafif bir tebessümle.

Nagihan teyze zaman kaybetmeden evden çıktığında sessiz adımlarla Savaş'ın uzandığı kanepeye yaklaştım. Kanepenin önündeki kenarları beyaz, ortası cam olan sehpaya oturup dikkatimi ona verdim. Sol tarafının üzerine uzanmıştı. Zira sağ tarafındaydı yarası. Elini yastık ve yanağı arasına yaslamış, yüzündeki huzursuz ifadeyle uyuyordu. Çatık duran kaşlarına bakarak gülümsedim. Uyurken bile sinirliydi.

Dakikalarım onu seyretmekle geçerken kıpırdanmasıyla ses yapmamaya gayret ederek yavaşça ayağa kalktım. Rahatça uyuması için salondan çıkarak Nagihan teyzenin çıkmadan yerini tarif ettiği mutfağa geçtim. Okuldan direkt buraya geldiğimden açtım. Ocağın üzerinde üç tane tencere vardı. Kapaklarını açtığımda çorba, pirinç pilavı ve karnıyarık yapmış olduğunu gördüm.

155 POLİSİYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin