Elli Altıncı Bölüm

75.9K 6.2K 631
                                    

Düzenleyebildiğim kadarını paylaşıyorum. Kısa gelebilir ancak şu an içinde bulunduğum durumda ancak bu kadarını yapabildim. Saygı duyanlara teşekkür ederim.

*

Yazar Anlatımından…

Uzaklaşmak kalbe iyi gelir miydi? 

Göğüs kafesine ağırlık yapan her şeyi arkasında bırakarak çıkmıştı yola.

Baş başa vakit geçirecekleri bu kısa tatil bile yetecekti belki de yeni bir sayfa açmalarına. İlişkilerinin en çalkantılı günlerini yorgun argın atlatabilmişlerdi. Herkesten ve her şeyden uzakta, başka bir şehrin yollarına düşmüşlerdi. Bir hafta sürecekti bu yolculuk. Savaş kafa dinleyecekleri, tek bir yere bağlanıp kalmayacakları bir tatil planı yapmıştı. Asu'yla doyasıya zaman geçirmek istiyordu. 

Birbirine yaslanmış kıpırtısız duran dudaklarını aralayarak kuruyan dudak etlerini ıslattıktan sonra kısıkça mırıldandı. "Kar yağmaya başladı," uzun süredir konuşmadığından sesi pürüzlenmiş ve boğuk bir tınıya bürünmüştü.

Asu'nun ışıl ışıl parlayan kahverengi irisleri arabanın ön camına düşerek sileceklere takılan kar tanelerindeydi. Güneşin ışıklarını bir çarşaf gibi örten koyu renkteki bulutlarla kaplı gökyüzünden usulca düşen kar taneleri arabanın camına değdiğinde su damlasına dönüşüyor ve yer çekimine mağlup olup aşağı süzülüyordu.

Geriye doğru yatırdığı yolcu koltuğunda uzanmakta olan Savaş dakikalar önce uyanmıştı. Uykulu gözlerle sevgilisinin kısık bir mırıltıyı andıran sesini işittiğinde dudaklarında küçük bir kıvrım oluştu.

Son bir saattir sessizlik içerisinde süren yolculuk nihayetlenmek üzereydi. Bir müddet Savaş kullanmıştı arabayı ancak Asu onun yorgun olduğunu bildiğinden kıyamayarak yolun geri kalanında direksiyonu devralmıştı. 

Asu'nun direksiyonu kavrayan ince bileklerini izliyordu dakikalardır. Bembeyaz ellerini, ince, uzun ve zarif parmaklarını direksiyona sımsıkı sarmıştı genç kadın. Arabanın içi oldukça sıcak olduğundan üzerindeki siyah kazağın kollarını dirseklerine kadar sıyırmış, başlangıçta salık bıraktığı saçlarını dağınık bir topuzla toplamıştı. Asu'nun sağ elinin yüzük parmağındaki yüzüğe takılı kaldı bakışları. Hediye ettiğinden beri yalnızca araları bozulduğunda çıkarmıştı. O yüzük her ikisi içinde çok kıymetliydi. 

Araba kullanırken o kadar dikkatliydi ki Asu, gözünü kısa bir an bile yoldan ayırmıyordu. Hız konusunda biraz cimriydi. Savaş her ne kadar hız sınırını aşmayacağını söylese de kendi bildiğinden şaşmamış, ortalama bir hızda kullanmaya devam etmişti. İl sınırından çıktıktan sonra yollar karlı olduğundan daha da düşürmüştü aracın hızını. Buzlanmadan kaynaklı trafik kazası haberlerini çok duyuyordu bu yüzden ekstra dikkatliydi. 

Herhangi bir kazaya mahal vermemek adına yoldan zerre ayırmadığı bakışlarını saliselik sağ tarafına tuttuğunda Savaş'ın mayışık bir surat ifadesiyle kendisini izliyor olduğunu görmüştü. Gözlerinin kızarıklığına içi giderek baktı. 

"Uyanmışsın bir tanem," Kaşları büküldü. "Ben mi uyandırdım yoksa?" diye sordu suçluluk içerisinde. "Kar yağışını görünce bir an coşkuya kapıldım, özür dilerim." alt dudağını ısırdı. Yaşadığı yere kar yağmadığından hâliyle kar görmek onu heyecanlandırmıştı. Savaş göğüs geçirdi. "Sen uyandırmadın. Uyanmıştım bir müddet önce. Sen tamamen yola odaklandığından uyandığımı fark etmedin."

"Uyuyabildin mi biraz?" diye sordu Asu ilgiyle. Savaş koltuğu eski konumuna getirdikten sonra emniyet kemerinin açık olmasından yararlanarak Asu'ya doğru yanaştı. "Arabayı o kadar güzel kullanıyorsun ki, rahat rahat uyudum." Gövdeleri arasındaki mesafe sıfırlanmış, göğsü sevgilisinin omzuna temas etmişti. Aniden yanak kıvrımına ve boynuna çarpan ılık solukla irkilen Asu direksiyonu kavrayan parmaklarının tutuşunu sertleştirdi. "Savaş, ne yapıyorsun dibimde?" diye sordu telaşla. 

155 POLİSİYEWhere stories live. Discover now