31.Bölüm | VI

1K 81 157
                                    

Ross Copperman

Hunger

*

"BUNCA ZAMAN BENDEN BU KADAR ŞEY GİZLEMENE İNANAMIYORUM!" diye bağırdı Hermione, son bir saattir yaptığı tek şey avlunun arka taraflarına oturmuş olan Harry ve Draco'ya bağırmaktı. Kalan herkes ise zevkle onun bağırmasını dinliyor ve kendilerine bağırmadığı için keyfini çıkarabiliyorlardı. "ÖNCE YUMURTAYI AÇAMADIĞINI SÖYLEMEDİN VE ŞİMDİ BU MU? BU ÇOCUĞA DERS VERMEN? SONRA 'KÜÇÜK' YAKINLAŞMALARINIZ? SONRA-"

"Bence bir nefes almalısın-" Ron'a o kadar sert bakmıştı ki çocuk nefesini tutarak, hiç konuşmamış gibi geri çekildi. Tekrar önüne döndü, Draco'ya baktı. "Hadi, seni anlarım. Bizimle gelip doğru düzgün bir kere konuşmuşluğun bile yoktur zaten burada olanın sen olması ayrı bir şaşırtıcı." Harry'e döndü. "Ama sen? Bize ona ders verdiğini belki de ona değer verdiğini neden hiç gelip anlatmadın? Arkadaşız sanıyordum, bize güvenmiyor musun?"

"Bence kişisel bir şeyden değil, Granger." diye kollarını göğsünde kavuşturmuş bir şekilde yanına geldi Hermione'nin ama Hermione ona çıkışmadı veya durdurmadı. Sanırım bağırmaktan çok yorulmuştu. "Bu gizliliği bizim gelinciğin istediğine yeminler edebilirim, gerçekten ama yine de kendi arkadaşının sana olan güveninden şüphe edersen," eliyle bir yol verirmiş gibi yapıp, "Buyur meydan senin. Şahsen bizim-" Pansy, Theo ile kendisini gösterdikten sonra Draco'nun kafasına fiske attı. "Şüphe etmemize gerek yok. Direkt güvenmiyoruz, şunun tipine bak."

"Sen kimin tarafındasın tam olarak?" Draco'ya gülümseyip öpücük attı. Draco gözlerini devirdi. Violet, Hermione'yi sakinleştirmek için getirdiği suyu uzatarak, "Haksız olduğunu asla söylemiyorum. Haklısın da zaten. Yine de kim olduklarına bir bak. Sence söylememeleri çok doğal değil mi?" Suyu içerken kafasını salladı. Violet bu sırada Draco'ya baktı. Olduğu konumdan çok rahatsız gözüküyordu. Belki de onunla yalnız kalıp konuşmalı ve nasıl olduğunu sormalıydı. Özelini herkesi önünde konuşmak kötüydü ve onu açıkça mutlu etmiyordu.

"Sen nasıl öğrendin?" diye Violet'e yöneltti sorusunu. "Bildiğini biliyorum ve bunu şimdi söylemezsen beni daha çok üzmekten başka hiçbir şey yapmayacaksın."

Violet yutkundu. "Yani-"

"Onları bastı." George hızla Hermione ile arasına girdi. "Bize anlattı. Tabii, biz hemen dedik Hermione'ye anlatmazsak olmaz bu yüzden bize bozulmaz yemin ettirdi. Sırf sana anlatmayalım diye."

Fred'te onun yanına gelip harıl harıl anlatmaya devam etti. "Sonra bizde arkadaşımızı mı kıracağız dedik ettik yemin, sana gelemedik. Animagusa dönüştüğü bir gün ormanda görmüş bu iki dangalağı büyü çalışırken görmüş."

"Daha ne kadar hakaret yiyeceğiz?"

"Sen sus 'gelincik'." diye dalga geçip tekrar Hermione'ye döndü Fred. "Ee, inandın mı?"

Hermione kaşlarını kaldırdı. "Sizce?" Omuzlarını düşürdüler ama hala gülüyorlardı. "İnanmamışsın, tüh." Aralarından çıkması için onları ittirirken Violet'e döndü. "İnanmalı mıydım?" dedi teyit edercesine. "Kısmen." Pes etmişlikle sırtını kalenin duvarına yasladı. "Yemin falan yalan ama ormanda bastığım doğru. Ha birde onlara ben anlatmadım. Yani öğrendiğim gibi en azından. Balodan sonra kendileri çözdüler saklamaya çalıştım ama imalarından sıkılınca anlattım. Onlarla mı uğraşacağım?" Draco'ya bakıp 'üzgünüm' dercesine omuzlarını kaldırıp indirdiğinde Draco sorun olmadığını belirtircesine kafasını salladı. Zaten iş işten geçmişti, şimdi bir de ona mı kızacaktı?

Violet BlackWhere stories live. Discover now