Bölüm 244: Hayat sadece ilk karşılaşmalar gibi olsaydı

120 20 18
                                    

"Benim adım Qiyan Agula. Chengli kabilesinin Kağan'ı Sukhbaru'nun ilk çocuğu. Annem Wei Krallığı'ndan gelmişti. Babam zamanında başıboş bir prensken talih eseri büyükbabamın ailesi onu yanına almış ve bu sayede annemle yolları kesişebilmiş. Annemle Kağan babamın düğünlerinin arifesinde Çimenli Ovalar askerleri onu bulmuş. Kağan babam güçsüz ve zor durumdaki Chengli kabilesini koma halindeki babasından devralmış, ardından Chengli kabilesinin savaşçılarına önderlik ederek hakimiyet elde edip kendilerine ait bir dünya kurmuş. Büyükbabam ölmeden önce kabilenin önemli meselelerini altı kabile büyüğüne emanet ettiği için Kağan pozisyonunu devraldığında bu, Kağan babama çok sayıda kısıtlama getirmiş. Ayrıca Hatun konumunda halihazırda hamile olan annemi resmi olarak kabul ettirmeyi de çok zorlaştırmış. Altı büyük, Kağan babamla bir anlaşma yapmış: eğer annemin ilk çocuğu bir prens olursa, onun Hatun olmasına karşı çıkmayı bırakacaklarmış.

Annemin yaşadığı kasaba çok uzak bir noktadaymış. Babamın düğün arifesinde aniden çekip gitmesinin sonucu olarak annemin ebeveynleri söylentilerin ve iftiraların hedefi olmuş. Depresyondan hayatlarını kaybetmişler.

Birkaç yıl sonra, Kağan babam söz verdiği üzere annemi yanına getirmiş. Dertler ve büyük sıkıntılar arasında evlenmişler. Elbette Kağan babam anneme kötü muamelede bulunamazdı; benim doğduğum gün, kimliğimi bir prens olarak duyurmasının nedeni buydu. Ayrıca göğsüme de sadece soylu erkeklere yapılan kurt kralı dövmesi işlendi...

Hatırlayabildiğim en eski anıdan itibaren annemin bana bakma şeklinde hep idrak edemediğim bir duygu olduğunu hissederdim. Ve annemin kendi kendine en sık söylediğini duyduğum ifade şuydu: 'Bu çocuk kesinlikle bir oğlan olacak...'

Genç ve sersem olsam da tek istediğim annemin mutlu olmasıydı, bu yüzden ben de bir erkek kardeşimin olmasını dilemeye başladım. Ta ki yıllar sonra tekrar dönüp baktığımda nihayet... annemin bakışlarındaki duygunun sevgi ve suçluluk olduğunu anlayana dek. Dilediği şey yalnızca bir erkek evlat değildi, aynı zamanda bir an evvel kız olan kimliğimi saklamak zorunda olmaktan kurtulmamdı."

... ...

Qi Yan'ın sesi çok kısıktı. Son derece düzgün bir Wei Krallığı mandarini ile konuşuyordu. Pürüzsüz ve yumuşak bir tonda, sükunetle anlatmıştı geçmişindeki en üzücü olayları.

Hayatının kalanında asla birine geçmişini detaylı bir biçimde anlatma şansı olmayacağını düşünmüştü. Zamanın akışıyla beraber geçmişe ait bu olayların tümü kalbinin derinliklerinde çürümüştü. İyileşmesinin imkanı yoktu ve asla yok olmayacaktı. Tek bir dokunuş, kan akıtmasına yeterdi.

Fakat bugün, Qi Yan düşmanının kızının karşısında otururken o yaraları hiç tereddüt etmeden yırtıp açmıştı. Kalbi acıyordu, lakin daha önce hiç tatmadığı bir arınma hissi duyuyordu.

Nangong Jingnu'nun gözyaşları durmuştu. Yanaklarında hâlâ iki sıra gözyaşı izi vardı ve bakışları bir miktar odağını yitirmiş gibiydi. Gözlerinin odağının nereye konduğunu kimse bilemezdi. Nefes aldıkça göğsünün inip kalkması dışında, bir heykel kadar hareketsiz ve kaskatı haldeydi.

Qi Yan ciğerlerindeki havayı verdi, ardından anlatmaya devam etti, "Ben üç yaşımdayken büyük beklentiler eşliğinde asil Chengli soyunun ikinci çocuğu dünyaya geldi. Annemin dileği yerine gelmemişti, fakat neşeli günlerim sekiz yaşıma kadar son bulmadı. Küçükken ne zaman Anda ve bizimle yaşıt diğer çocuklarla oynamaya çıksam annem beni bir kenara çekip talimat verirdi: 'kıyafetlerini çıkarma, oğlanlarla fiziksel temas kurma, nehirde yıkanma ve asla kralın çadırı dışında bir yerde çiş yapma...' Bu sebeple, öz kardeşim gibi olan bir Anda'm olduğu halde gerçekte o kadar da mutlu değildim. Aramıza koyduğum mesafe, bir prens olarak burnu havada gezdiğimi düşündürdüğü için kabiledeki oğlanlar da beni sevmezdi. O yüzden Anda benimleyken pek çok sıkıntıyla karşılaştı. Ama meimei doğduğunda her şey değişti. Küçük pembe bir çörek gibi olan meimei'ye baktığımda onun, göklerin bana verdiği bir hediye olduğunu düşünürdüm... Ve bir yemin ettim, onu bir ömür boyu koruyacaktım. Tıpkı hayal ettiğim gibi, meimei'nin öğrendiği ilk hitap 'gege' oldu ve yürümeyi öğrendiği andan itibaren ayağımın dibinden ayrılmadı. Takılıp düşse bile... ağlamazdı. Oğlanlarla gündelik olarak atları kampa geri getirdiğimde beni karşılayan ilk kişi de hep meimei olurdu. Sekiz yaşına geldiğim sene, kabile büyüklerinden birinin benden yedi yaş büyük oğlu ile bir kurdu kimin alacağı konusunda tartışma yaşadık. Anda ve ben yere bastırılmış dayak yerken diğer oğlanlar bu gösteriyi seyrediyordu. Tabii o esnada daha beş yaşında olan, yerden bir kaya alıp o oğlanın kafasına vuran meimei'm dışında..."

Clear and Muddy Loss of Love [GL] - II. KısımWhere stories live. Discover now