Bölüm 264: Diyecek hiçbir şeyi olmadan yakındaki ufka bakmak

55 15 16
                                    

Nangong Jingnu'nun başka bir yere bakmakta olduğunu görünce Qi Yan nihayet yanındaki kadın doktoru fark etti.

Qi Yan: "Rolan, sen çıkabilirsin."

Gu Rolan onca gündür özenle Qi Yan'a bakmıştı ve her gün önüne gelip konuşarak onunla "muhabbet ediyor"du. Ama neticede kurdukları iletişim Qi Yan'ın en başta dediği o "Kimsin sen?" cümlesinden ibaret kalmıştı.

Acı acı beklediği ikinci cümlenin, ona gitmesini söylediği bir cümle olacağını düşünmemişti...

Gu Rolan elini ilaç kâsesinden çekti ve sessizce oradan ayrıldı.

"Rolan" kelimesini duyduğunda Nangong Jingnu'nun gözleri kısıldı, ardından sakin gözlerle Gu Rolan'ın yüzündeki ifadeye baktı. Haliyle suratındaki apaçık ortada olan hayal kırıklığını gördü. Kalbine garip bir his doldu.

Ama bu çok uzun sürmedi. Gu Rolan çıktıktan sonra Nangong Jingnu ile Qi Yan arasındaki ortam hassas bir hal aldı.

Nangong Jingnu elinde tahta kutuyla olduğu yerde dikiliyordu. Kutuyu Qi Yan da fark etmişti. Kalbinde sessiz bir iç çekti, ardından battaniyeyi kenara çekerek yataktan yavaşça indi. Nangong Jingnu'nun bir şey demesine kalmadan yere diz çöktü, "Bu avam kişi Qi Yan, Majestelerini selamlıyor."

Nangong Jingnu'nun parmak uçlarının rengi atmaya başladı. Panik olup oradan kaçmamak için destek bulma umuduyla tahta kutuyu iyice sıktırdı. Qi Yan'ın yüzüne bakmaya utanıyordu ve onunla nasıl yüzleşeceği hakkında en ufak bir fikri yoktu.

Huainan'a ayırdığı afet yardım bütçesi onu etkilemiş ve küçük tahta domuz heykelcikleri de kalbine dokunmuştu. Ama tüm bunlar, barındırdıkları özel hislerdi. Aralarındaki krallıklar ve ailelerden kaynaklı kin ve nefret hâlâ olduğu gibi duruyordu ve gitgide kontrolden çıkıyordu...

Qi Yan'ın onun için yaptığı tüm bu şeyler, babasını kendi elleriyle öldürdüğü gerçeğini yok etmiş olmuyordu. Ve tam da bu yüzden Nangong Jingnu adeta eziyet çekiyordu.

Nangong Jingnu sessizliğini korudu. Buraya gelirken kalbi apaçık binlerce kelimeyle doluydu fakat Qi Yan'ı gerçekten gördüğünde tek kelime dahi edememişti.

Neyse ki Qi Yan artık eskisi kadar kuralcı değildi. Nangong Jingnu kalkmasını söyleyene kadar diz çökmeyi sürdürmedi.

Qi Yan bir kez daha yatağına oturdu. Eklemleri ve damarları belirginleşmiş ellerini dizlerine bastırdı. Gözlerindeki mutlu şaşkınlık ve kavurucu ışıltı çoktan gizlenmişti, bakışları da mesafeli bir hal aldı.

Qi Yan'ı böyle gören Nangong Jingnu kendini karmakarışık hisler içinde buldu: demek... en sonunda böyle bir hale gelmişlerdi.

Nangong Jingnu dudaklarını bir miktar kıpırdattı ama ağzından tek bir sözcük çıkabildi, "Sen..."

Qi Yan lafını böldü, "Artık çok daha iyiyim! ...Çok daha iyi. Gayet iyi." Sesi gitgide kısılmıştı. Bunları dedikten sonra dudaklarının kenarlarını kıvırdı. Başka bir şey demedi.

Yine uzun bir sessizlik yaşandı. Qi Yan başını eğdi, böylelikle Nangong Jingnu'nun da onu doğru düzgün inceleme fırsatı oldu.

Dalıp gitti: Qi Yan sanki gözüne biraz farklı gözüküyordu. Şu anki görünüşüyle anılarındaki görünüşünü bağdaştırmakta zorlanıyordu. Tam olarak neyin farklı olduğunu çıkaramamıştı... Keyifsiz ve eskiye göre biraz daha zayıf oluşunu saymazsa yüz hatlarında bir farklılık yok gibiydi.

Nangong Jingnu sessizce iç çekerek Qi Yan'ın yatağının önüne yuvarlak bir tabure çekti. Oturup tahta kutuyu kucağına koydu, ardından Qi Yan'a dönük olacak şekilde kapağını açtı, "Saray hizmetkarları bunu Chengchao Sarayı'nda bulmuş..."

Clear and Muddy Loss of Love [GL] - II. KısımUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum