I. KISIM/ 10. Kahraman ve Pınar'ın Hikâyesi

7.9K 517 2
                                    


Yazgı, duşunu almış, üstünü-başını değiştirmişti. Bu arada Kahraman da otelin mutfağında hafif bir şeyler hazırlatmış, balkonda hoş ve zevkli bir masa kurdurmuştu.

Yıldızların gökyüzünde teker teker belirmeye başladığı dakikalarda ikili bir şeyler atıştırmaya hazırlanıyordu artık. Genç kadın sandalyesine yerleşirken keyifle etrafına bakındı, sonra karşısındaki adama takıldı gözleri: "Tıpkı bir çift gibiyiz," diye geçirdi içinden.

"Hop," dedi anında zihnindeki ses. Her zamanki gibi duymazdan geldi onu.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu bu sırada Kahraman saklamadığı bir samimiyetle.

"Yorgun ama iyi. Sofra harika görünüyor, teşekkür ederim. Aslında geldiğimden beri sürekli teşekkür etmek durumunda kalıyorum sana."

"Önemli değil. Önceliğimiz sen ve seni rahat ettirmek."

Muzipçe gülümsedi genç kadın, imasını anladığını belirtircesine: "İş diyorsun yani," dedi kısıkça.

Adam ne cevap vereceğini bilemedi. "Evet," dese kalp kıracak, "Hayır," dese söz kim bilir nereye varacak.

Yazgı, genç adamın ikilemini anlamıştı, dudaklarında açmış tebessümünü muhafaza ederek:  "Gerçekten iyi yapıyorsunuz işinizi," dedi. "Durmuş Altıner niye beni buraya gönderdi, şimdi daha iyi anlıyorum." Kendi açtığı konuyu yine kendi kapatmıştı ustalıkla.

Kahraman rahatlamıştı, konuyu değiştirmeye hevesle: "Yemek yemelisin," diye atıldı. "Midende hiçbir şey kalmamıştır herhalde..." 

Başını sallamakla yetindi Yazgı. 

"Göründüğü kadar öküz olmayabilir," diye fısıldadı Zihni. Sessizce onaylandı ve çok mutlu oldu.

"Emrecan," diye söze girdi bu sırada genç kadın aklına gelenlerle, "ne âlemde? Benimle uğraşmaktan ona vakit ayıramadın."

"Muhtemelen on beşinci uykusunda falandır. Aslında akşam yemeğe onu da getirecektim ama öyle yorgundu ki parmağını oynatacak hali yoktu. O yüzden evde kaldı. Aslında isabet olmuş."

"Sana bir sürü sorun çıkardım, oğlunla aranıza girmiş gibi oldum."

"Endişelenme. Telâfi ederiz biz."

"Yanında birileri vardır, değil mi?"

Bu ilgi hoşuna gitmişti Kahraman'ın: "Var tabii," diye açıklamaya girişti bu nedenle uzun uzun. "Gülizar teyzesi, bütün bir yıl dört gözle onu bekledi. Muhtemelen şu saate kadar onu yedirmiş, içirmiş, her türlü nazıyla oynamıştır."

"Anladığım kadarıyla yazları geliyor buraya." 

Sohbet yolunu bulmuş ilerliyordu.

"Evet. Kışın anneannesi ve dedesiyle İstanbul'da kalıyor. Okula orada gidiyor. Böylesinin onun için daha iyi olacağını düşündük. Şimdiye kadar pek arıza çıkmadı, ama sonrasını bilemem." Yüzü bulutlanmıştı genç adamın. Gelecek endişeleri fırsatı kaçırmamış saklandıkları yerden başlarını çıkarmışlardı çünkü. Bunları fark etmesine rağmen dudaklarından dökülecekleri  durduramadı Yazgı:

"Eşin?" diye soruverdi ama anında pişman oldu.

"Pınar. Üç sene kadar önce hiç beklemediğimiz şekilde kaybettik," diye buruklukla cevapladı Kahraman.

"Nasıl?" Ok yaydan çıkmıştı bir kez.

"Beyin kanaması... Birkaç günlüğüne İstanbul'daydık. O gün Emrecan'ı kayınvalidelerle bıraktık, zaten onlarda kalıyorduk, ikimiz başbaşa gezelim istemiştik... Neyse... Boğaza gittik, hava kapayıp yağmur bastırınca büyük alışveriş merkezlerinden birine attık kendimizi..  dolaştık, alışveriş yaptık, sinemaya girdik, bir şeyler yedik. Sonra aniden  yere yığılıverdi... " Anlatısının bu noktasında durdu, yutkundu genç adam. Sözü bağlamak ne zordu, hatırlamak ne zor. Ardından tarazlı bir sesle tamamladı konuşmasını: "Anlayacağın: Sabah birlikte çıktığımız eve, o sonbahar akşamı tek başıma döndüm."

DERİN MAVİ AŞKWhere stories live. Discover now