I. KISIM / 13. Mahmudiler

6K 477 5
                                    


3. gün

"Yazgı'nın peşini bırakacaksın!" diye kükredi Ekrem Mahmudi. 

Erdem Mahmudi, oturduğu yerde biraz toparlanmak ihtiyacı hissetti ki çok ender görülürdü bu. Yaşlı adam tam anlamıyla zıvanadan çıkmış, odada dört dönüyordu:

"Nasıl bir belaya bulaştığından haberin yok. Durmuş Altıner meseleye el atmış! Her yerde seni arıyorlar şu anda. Kız iki sene yanımda çalıştı, bir gün tersliğine garipliğine rastlamadım. Sonra sen geldin, her şeyi arapsaçına çevirdin. Ahmak herif! Sadece senin değil hepimizin canı tehlikede! Bir daha söylüyorum: Kızı rahat bırakacaksın, ondan uzak duracaksın!" 

Durmuş Altıner'miş, oymuş buymuş, tehlikeymiş umurunda bile değildi genç adamın. Zira Yazgı'dan vazgeçmesi mümkün değildi. Aklını takmıştı; onu elde etmeliydi. Gerisinin önemi yoktu. 

"Sence de biraz abartmıyor musun?" dedi babasını iyice delirterek. 

"Ne abartması! Ne abartması, deyyus!" diye haykırdı adam. Sadece bastıkları zemin değil bütün bina yerinden oynamıştı neredeyse. "Ulan geri zekâlı, Durmuş Altıner diyorum! Kız onun himayesindeymiş. Allah muhafaza adamın bir eline düşersen, kim bilir hangi kör kuyuda buluruz cesedini!"

Erdem huzursuzca kıpırdanarak yerinden kalktı, pencereye yaklaştı. Önünde açılan manzarayı seyreder göründü sessizce. Onun hali babasını kandıramadı, bu gibi anlarda aklından sürülerle tilki geçtiğini, sayısız hesaplar yaptığını gayet iyi bilirdi yaşlı adam. Bıyıklarını kemirerek genç portresinin konuşmasını sabırla bekledi. 

"Ayrıca şu anda ne yapabilirim ki! Aldın getirdin beni bu Allah'ın bile unuttuğu yere, kapıma da gorillerini diktin. Nefes aldırmıyorlar."

"Durmuş Altıner ve adamları peşinde diyorum, anlamıyor musun!" diye bir kez daha kükredi adam. "İşin şakası yok Erdem. Gördükleri yerde seni indirirler ve gözlerini kırpmazlar."

"Tamam." dedi içini çekerek genç adam. İkisi de samimiyetsizliğinin bilincindeydi. "Ama, böyle de ömür geçmez ki!"

Ekrem Mahmudi'nin aradığı fırsat bu itirazda saklıydı. Oğluna güvenilmeyeceğini, bulduğu ilk fırsatta kızın peşine tekrar düşeceğini adı gibi bildiğinden B plânı çoktan hazırdı:

"Londra'ya geri dönüyorsun," diye cevap verdi net, itiraz kabul etmez ve kesin bir otoriteyle.

"Ne zaman?"

"Yarın sabah dokuz uçağıyla. Her şey ayarlandı."

Babasının bir B plânı varsa oğlunun C, D ve hatta E plânları vardı. Böyle bir hamleyi beklediğinden her türlü önlemini almış, sadece karşı hamleyi beklemişti. Fil veziri yemişti, ama o şah çekecekti. Babasının ve efradının ahmaklığına içinden kahkahalar atarak, kaderine razı görünmeye çalıştı, ancak dozunda bir çıkışta bulunmaktan da geri kalmadı:

"Kaçmaktan hiç hoşlanmam, hele meydanı kurt postundaki itlere bırakmaktan hiç hazzetmem," dedi sahtekârca bir asabiyetle.

"Konu kapanmıştır. Gidiyorsun o kadar!" Akabinde öfke içinde oğlunun yanından ayrıldı yaşlı adam. 

Erdem Mahmudi, takvimi öğrenmenin verdiği rahatlama ile derin nefes aldı. Artık hazırlanmalı, günlerdir katlandığı bu esaret ve hapis hayatını nihayetlendirecek plânını uygulamaya koymalıydı. Hızla laptop'ının başına geçti. O bir dahiydi, dünyada hiç kimse hadi biraz mütevazi olmalı, bir kaç kişi dışında dünyada hiç kimse bir bilgisayar ve internet bağlantısı ile yapabileceklerini tahayyül edemezdi. Ekran aydınlanırken yüzündeki kocaman sırıtışla tuşlara basmaya başladı. Muazzam maharetiyle efsaneleştiği bu sanal alemde onu ne engelleyebilirdi? Elbette hiç bir şey!

****

"Erdem Mahmudi!" dedi Kahraman yarı tıslar yarı gürler bir sesle. 

Duyduğu isimle yudumladığı fincan elinden kayıverdi genç kadının. Kahvaltı ettiği masa çay içinde kalmıştı. Neyse ki üstü başı batmamış, bu defa da haşlanmamıştı. 

"Ne?" diyebildi ancak, zira nefesi kesilmişti.

"Erdem Mahmudi," diye yineledi Kahraman daha da buz tutmuş sesiyle. "Demek korunman gereken kişi o." 

Mümkün olsaydı sarfettiği kelimelerle  Yazgı'nın canını oracıkta alabilirdi genç adam. 

"Evet,"  diye onayladı buna mukabil güçlükle genç kadın. Onun hali önceki gece "profesyonellikle" ilgili aldığı kararları anımsattı ve  davranışlarını dizginlemeye yöneltti Kahraman'ı. 

"Durmuş Bey," diyerek açıklamaya girişti, bakışlarıyla Adem'i yerine kovaladıktan ve garsonlar ortadaki enkazı kaldırıp ortalığı temizledikten sonra, "bana bir dosya göndermiş. Sabah kuryeyle geldi. Doğrusu gayet aydınlatıcı bir doküman."

"Ne yazıyor?" diye sordu genç kadın, üç aşağı beş yukarı tahmin etmekle birlikte.

"Ne yazmıyor ki. Tam bir psikopattan bahsediyor. IQ'su bilmem kaç seviyesinde dahi bir manyak. Teknoloji canavarı. Hacker. İzleme, dinleme ve şantaj ustası. Kadın-kız delisi. Bu güne kadar birlikte olduğu kadınların sayısını kimse bilmiyor, kendi de dahil.

Tüm bunların ötesinde, narsistik kişilik bozukluğu var. Ayrıca paronoid-şizoid olduğu da sanılıyor. 

Gömlek değiştirir gibi sevgili değiştiriyor ama reddedilmeye ya da terkedilmeye asla gelemiyor. O zaman iyice canavarlaşıyor. 

Birine kafayı takıyor, istediğini elde edinceye kadar peşini bırakmıyor. Eğer başaramazsa onu yok edinceye kadar uğraşıyor. Tehdit ediyor, şantaj yapıyor, en mahrem görüntülerini internete koyuyor, konuşmalarını, mesajlaşmalarını ifşa ediyor. 

Kancayı taktığı ya da herhangi şekilde hayatına girdiği kadınlar arasında psikolojik tedavi görenler, intihar edenler var."

Kahraman konuşurken, Yazgı'nın rengi kaçmış, bedenini belli belirsiz bir titreme almıştı: "Az bile yazmışlar," diye fısıldadı. 

"Kesinlikle. Şahsen de tanırım o manyağı. Beş para etmez, hayvanın tekidir. Seneler evvel bulunduğumuz bir ortamda kafasını masaya gömmüştüm de zor almışlardı elimden. Ona buna sarkıyor, yanındaki kadını sürekli aşağılayıp, hakaret ediyordu.  Zampara, ahlâksız.

Geçen sürede hiç değişmemiş anlaşılan. Hatta iyice zincirlerinden boşanmış. Doğru-yanlış, duyduğum kadarıyla, sevgililerinden teki bulundukları tekneden atlayıp öyle kurtarmış kendini..."

"Doğru duymuşsun," dedi Yazgı, kelimelerin dudaklarından firar etmesini engelleyememişti.

Başka zaman üstünde fazla durmayacağı bu karşılık, her nedense dikkatini çekmişti Kahraman'ın:

"Nereden biliyorsun?" diye sordu, kaşları çatılmıştı. Yoksa?

Anlık bir tereddüdün ardından şok edici cevabı vermekte gecikmedi genç kadın:

"Çünkü, o bendim!" dedi iyice kısılmış sesiyle.

"Anlamadım," dedi Kahraman. Gerçekten anlamamıştı ya da anlamıştı da inanamamıştı. Ne söylüyordu karşısında oturan bu derin mavi bakışlı sarışın güzel?

"Bendim," diye temin etti onun hissiyatını anlamışçasına Yazgı soğuk suların bedenine çarpışını tekrar duyumsarken. "O tekneden atlayan bendim!"  


14. Bölüm: Boğaz'ın Soğuktur Suları

 Bölüm: Boğaz'ın Soğuktur Suları

Ops! Esta imagem não segue nossas diretrizes de conteúdo. Para continuar a publicação, tente removê-la ou carregar outra.
DERİN MAVİ AŞKOnde histórias criam vida. Descubra agora